DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli °C
Reklam

1Mart 1958 Üsküdar Vapur Faciası

1Mart 1958 Üsküdar Vapur Faciası

604_13 604_17-1 604_18 280220132314326696445_4 Afiş-565x360 denizden-gunlerce-ceset-toplanmisti-532903 denizden-gunlerce-ceset-toplanmisti-532909 denizden-gunlerce-ceset-toplanmisti-532911 55-yil-once-batan-uskudar-vapuru-faciasi-4380488_o

Üsküdar vapuru faciası ya da Körfez Faciası olarak bilinen Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en ölümcül sivil deniz kazasıdır.1 Mart 1958’de İzmitGölcük arasında sefer yapan Üsküdar isimli vapur, İzmit iskelesinden hareket ettikten sonra Derince yakınlarında şiddetli rüzgar sebebiyle batmıştır. Kayıplar hakkında net bir bilgi yoktur kimi kaynaklara göre 200-300 kimilerine göre 400-500 yolcu hayatını kaybetmiştir.Yolcuların çoğunu İzmit Lisesi ve İzmit Sanat Okulu talebeleri oluşturuyordu. Yolcularından yalnızca 40 kişi kadarı kurtulabilmiş, diğerleri dalgaların arasında kaybolup gitmişti.1950‘li yıllarda Karamürsel ve Gölcük‘te lise yoktu. Kara ulaşım vasıtaları da kısıtlıydı. Bu sahil ilçelerinin gençleri aynı zamanda ekonomik olan vapur yolculuğunu tercih ediyorlardı. Cumartesi günleri yarım gün eğitim verildiğinden, öğle tatiliyle birlikte öğrencilerin tamamına yakını vapura bindi. Derince açıklarına gelindiğinde şiddetli fırtınaya yakalanan ve çoğu kısmı ahşap olan Üsküdar vapurunun kaptan köşkü uçtu. Kumandasız kalan vapur, yan yatarak battı. Bazı kayıtlarda vapurun ikiye bölündüğünden de söz edilir.Gölcük‘teki Donanma Komutanlığı’na ait Deniz Üssü’nden yardıma gelen denizaltı ve savaş gemileri, denize dökülen yolcuların ancak küçük bir bölümünü kurtarabildi.Gölcük Barbaros Hayrettin Lisesi bu olayın ardından kurulmuştur.

Üsküdar Vapuru faciası, ya da Körfez Faciası olarak bilinen Türkiye Cumhuriyeti tarihinin, en ölümcül sivil deniz kazasıdır. Elim faciada 400’e yakın yolcu hayatını kaybetmiş, 54 kişi kaybolmuş, ancak 40 kişi kurtulabilmişti.

 

ÖLENLERİN ÇOĞU ÖĞRENCİYDİ

 

1 Mart 1958’de Gölcük-İzmit arasında sefer yapan Üsküdar isimli vapur, Kavaklı iskelesinden hareket ettikten sonra, Derince yakınlarında şiddetli rüzgâr sebebiyle batmıştır. Kayıplar hakkında net bir bilgi yoktur. Kimi kaynaklara göre 200-300, kimilerine göre 400-500 yolcu hayatını kaybetmiştir. Yolcuların çoğunu, İzmit Lisesi ve İzmit Endüstri Meslek Lisesi öğrencileri oluşturuyordu. Yolcularından yalnızca 40 kişi kadarı kurtulabilmiş, diğerleri dalgaların arasında kaybolup gitmişti. 1950’li yıllarda, Karamürsel ve Gölcük’te lise yoktu. Kara ulaşım vasıtaları da kısıtlıydı. Bu nedenle, sahil ilçelerinin gençleri aynı zamanda ekonomik olan vapur yolculuğunu tercih ediyorlardı.

 

FIRTINAYA TESLİM OLDULAR

 

O yıllarda cumartesi günleri yarım gün eğitim verildiğinden, o günde İzmit’e giden öğrencilerin tamamına yakını vapura bindi. Vapur Derince açıklarına geldiğinde şiddetli fırtınaya yakalandı ve çoğu kısmı ahşap olan Üsküdar Vapuru’nun kaptan köşkü uçtu. Kumandasız kalan vapur, yan yatarak battı. Bazı kayıtlarda vapurun ikiye bölündüğünden de söz edilir. Gölcük Donanma Komutanlığı’na ait, Deniz Üssü’nden yardıma gelen denizaltı ve savaş gemileri, denize dökülen yolcuların ancak küçük bir bölümünü kurtarabildi.Bizde Gölcük Haber Gazetesi olarak, 1 Mart Faciası’nın yaşandığı güne tanıklık eden Değirmenderelilere o günleri sorduk.

 

HAVA 1 MART’TA BOZDU

 

Ali Gören: “Ben facianın yaşandığı zamanda 32 yaşındaydım. O günlerde kıble dediğimiz aşırı sıcak havaları yaşıyorduk. 1 Mart günü hava birden karardı ve fırtına patladı. Üsküdar Haliç’te çalışan eski gemilerdendi. O zamanlar deniz seferleri belli saatlerde gerçekleştiriliyordu. Üsküdar gemisi de, 1 Mart gününün son sefer gemisiydi ve bu nedenle de çok kalabalıktı. Vapur Kavaklı’dan kalkıp Derince’ye geldiğinde hava birden karardı, fırtına koptu.” Ali Gören, sözlerini şöyle sürdürdü:

 

VAPUR ALABORA OLMUŞTU

 

“Kısa süre sonra da, Üsküdar Gemisi’nin alabora olduğu haberi geldi beldemize. Çoğu öğrenci olmak üzere birçok vatandaşımızı o facia da kaybettik. Aralarında tanıdıklarım da vardı. Değirmendere Çınarlık meydanındaki İtimat binasının o zamanki sahiplerinin oğulları, Değirmendere’de vekâleten belediye başkanlığı yapan Ahmet Akyüz ve oğlu, Eski belediye başkanı saniye Altuncu’nun kızı da o faciada kaybettiklerimizden hatırladıklarım arasında. Bunlar gibi daha birçok vatandaşımızı kaybettik. Gerçekten yaşadığımız en büyük felaketlerden birisiydi”

 

SON ANDA KURTULDUM

 

İlker Şen ise şunları dile getirdi: “O zaman ortaokul öğrencisiydim. Orta sonda sınıfta kaldığım için liseye gidemedim. Liseye gitmek için tek çare İzmit’te gitmekti. Eğer bende lisede okusaydım o vapurda olacaktım. Belki şimdi hayatta bile olamayabilirdim. Hani her şer de bir hayır vardır dereler ya, benimkisi de o hesap oldu. O gün güneşli bir hava varken öğlen saatlerinde korkunç bir fırtına koptu. Bir, bir buçuk saat sonra da Üsküdar gemisi’nin battığını söylediler. Şiddetli rüzgâr kaptan köşkünün kopmasına neden olmuş. Böyle olunca da geminin hâkimiyeti kaybolmuş ve alabora olmuş.”

 

ÇOĞU DONARAK ÖLDÜ

 

“Çok dalga olduğundan gemiler yerine denizaltılardan yardım istendi. Kurtarma çalışmalarını onlar gerçekleştirdiler. Cumartesi günü okullar öğlene kadar açıktı. Bu nedenle, 12 seferi öğrencilerin seferi olarak ta bilinirdi. Ölenlerin çoğu öğrenciydi ve benim okuldan arkadaşlarımdı. Gölcük Barbaros Hayrettin Lisesi’nin açılış nedeni bu faciadır. Yolculardan çoğunun ölme nedeni deniz suyunun soğuk olmasından kaynaklanıyordu. Donarak hayatlarını kaybettiler. Yüzerek sahile çıkanlarda vardı ama sayıları çok az. Çok üzücü bir olaydı.”

 

BİZİ DERİNDEN ETKİLEDİ

 

Hasan Erilkan: “O zaman sekiz yaşında olmama rağmen hatırlıyorum yaşanılanları. Öğlene kadar hava çok güzeldi. Sonra birden denizci tabiriyle hava patladı. Aşırı rüzgâr vardı. Çınarlık meydanındaki çınarlar rüzgârın şiddetinden birbirlerine giriyordu. Sonra Üsküdar gemisi’nin Derince kıyılarında battığı haberi geldi. Herkes bir telaş içerisindeydi. Onlara yardıma donanmanın denizaltılarına verilen talimatla gerçekleşti. Aşırı rüzgâr kaptan köşkünün kopmasına neden olmuş. Geminin kaptanının cesedi balık ağlarına takılmış biçimde bulundu. Çoğunluğunu lise öğrencilerinin oluşturduğu yokcuların çoğu hayatlarını bu faciada kaybetti. Ölenlerin sayısı belirlenemedi. Kimi yolcuların cansız bedenlerine ulaşılamadı bile. Bu olay tüm Türkiye’yi derinden etkiledi.”

 

GÖRÜNEN TABLO ÜRKÜTÜCÜYDÜ

 

1 Mart 1958 Üsküdar Faciası’nda kurtarma çalışmalarını yürüten bir denizaltıda, görev yapan Mustafa Sağlık facianın büyüklüğünü şu cümlelerle dile getirdi: “Ben denizaltıcıydım o zaman. Hava çok güzeldi. Sonra birden gökyüzü karardı ve fırtına çıktı. Yaklaşık 20 25 dakika sürdü. O zaman Donanma Komutanlığında görevliydim. Telsizle bir bilgi geldi bize. Telsizde, “Üsküdar gemisi Seka önlerinde alabora oldu. ” diye. O zamanın Donanma Komutanı Kayacan Paşa ‘nın verdiği emirle Seka önüne hareket ettik. Gördüğümüz tablo felaketin büyüklüğünü ortaya seriyordu.

 

GEMİNİN İÇİ KUM DOLUYDU

 

Her tarafta donarak ölenlerin cesetleri vardı. Kimileri telaştan can yeleklerini ters giymişti. Dalgalar dindikten sonra yardıma başka guruplar da geldi. Kurtarabildiklerimizi kurtardık. Daha sonra batan gemi donanma tarafından çıkarıldı ve ikmal merkezinin önüne getirildi. Gemiyi dolaşma fırsatı buldum ve gözlerime inanamadım. Geminin içi kum doluydu. Kanepelerin üstüne kadar kumlar vardı. Kumları kaldırdıkça altından cesetler çıkmaya devam ediyordu. Körfez bu faciayla çoğu genç olmak üzere birçok vatandaşımıza mezar oldu.” dedi.

 

ASIRLIK ÇINAR OSMAN AMCA

 

Değirmendere’nin asırlık çınarlarından, 92 yaşındaki Osman Aşıcı ise şunları dile getirdi:” 1 Mart faciası tarihimizdeki en büyük üzüntü yaşadığımız olaylardan biridir. Sayısını bile net olarak bilmediğimiz onca insanımızı bu faciada kaybettik. Çoğu da gençti. Çünkü bu tarafta öğrencilerin gidebileceği lise yoktu. Onlar da ya İzmit Lisesi’ne ya a sanat okuluna gidiyordu. Eskiden cumartesi günleri okullar ve devlet daireleri açıktı. Okullarına en uygun ve kısa yolculuk şekli olan deniz yolculuğunu tercih ediyorlardı. Dönüşleri büyük bir hüsranla sonuçlandı. Deniz çok dalgalı olduğu için kurtarma çalışmalarını denizaltılar yaptı. Fakat onlarında kurtarabildikleri kişi sayısı çok azdı. Ölenlerin çoğu donarak hayatlarını kaybetti. Çok ailenin ocakları söndü.”

 

 

1 Mart 1958 Cumartesi Üsküdar Faciası’ndan kurtulan Hikmet Ağaçkoparan anlatıyor…

 

“Hikmet Ağaçkoparan, 08.02.1943 Değirmendere doğumluyum…Cumhuriyet Mah. Yalı Yolu Cad.Okul Sok.No:12 Değirmendere adresinde oturuyorum.Bir kızım ve üç oğlum var.

Doğum Tarihim her ne kadar 1943 ise de gerçek doğum tarihim 1 Mart 1958 …Mart 2003’ te emekli oldum. O tarihten beri bir iş yapmıyorum. Evde ufak tefek işlerle vakit geçiriyorum. Bazen fabrikadan çağırıyorlar, oraya gidiyorum. Fabrikada ekstra işler oluyor arkadaşlara yardım ediyorum.-O tarihte ben, İzmit Sanat Enstitüsü’ne gidiyordum. Okul o zaman da bu günkü yerindeydi. 3. sınıfa gidiyordum. Değirmendere İzmit arasını vapurla gidip gelirdik. Kara yolu bu kadar güzel değildi o zamanlar ve kara yolu ulaşımı daha kısıtlıydı.

1 Mart 1958 cumartesi gününe rastlamıştı. O zamanlar cumartesi yarım gün okul vardı. Hafta sonu olduğu için İstiklal Marşı merasimi sonrasında, müdür muavini konuşma yapardı. O gün konuşma biraz uzun sürdü. Vapur 12.30 da kalkıyor, saat 12.00 da çıkmamız gerekirken 12.15 te serbest bıraktılar. Bir fırtına başladı ki inanılmaz. Demiryolu boyunca koşa koşa gidiyorum, ağaçlar devrilecek gibi…

Vapur iskelesine vardığımda vapur insanların binmesi için iskeleye uzatılan küçük iskeleyi almış, halatları çözmüş gidiyordu. İskeleye 7 dakika erken gelmeme rağmen vapur kalkması gereken saatten 7 dakika erken kalkmıştı. Fırtına çıkıyor diye…Bindik vapura gayet normaldi. Biliyorsunuz, O zaman buharlıydı “çaf çuf çaf çuf “ sesler arasında 72 numara Üsküdar vapuru…

Ve vapur hareket etti.

 

Ben alt katta oturuyordum. Seka’nın önlerine gelmiştik .Şangır şungur alt katın camları kırılmaya başladı, üst kata çıktım. O gün beden eğitimi dersi olduğu için çantamda eşofmanlarım ve ayakkabılarım vardı. Millette ve arkadaşlarımda bir telaş başladı. Can yeleklerini almaya çalışıyorlar, koşuyorlar. Bense gayet sakin ve soğuk kanlıydım. O zaman çok zayıf sportif bir yapım vardı. Kendi kendime niye acele ediyorlar bunlar falan diye düşündüm. Biletçi Kamil vardı , ”korkmayın birşey olmaz yavaş yavaş gideceğiz böyle” dedi.

Kaptan köşkünden çan sesi geldi “çan çan çan”… Ve gemi aniden sol tarafa doğru yatmaya başladı. Yukarıdan bir gürültü koptu. Kaptan köşkü kopmuştu. Kaptan köşkü kaptanla birlikte denize uçtu. Gemi idaresiz kalınca dümen sol tarafa döndü, sol tarafa doğru battı. Sürgülü bir kapı vardı dışarıya açılan, sağa çekersen kapanıyor sola çekersen açılıyor. Gemi sola yatınca kapı açıldı, ardından içeriye sular doldu. Dünya önce masmavi sonra yeşil oldu, kahverengiye döndü ve simsiyah oldu. Geminin dibe oturduğunu hissettim. O anı çok iyi hatırlıyorum. Ciğerlerimin patlayacak gibi olmuştu. Oradan nasıl olduysa Allah’ın hikmeti o kapıdan daldım, yukarı çıktım yukarısı kaptan köşkü orası uçmuş açık … Oradan suyun üstüne çıktım ama suyun üzerine çıkarken hani bir denizaltıdan füze atarsın ya, aynı o şekilde roket gibi denizin üzerine fırladım. Ayaklarımın denizden kesildiğini hissedecek kadar son sürat çıktım. Burnumdan ve kulaklarımdan kan geldiğini hissettim, yüksek basınç sebebiyle… Sonra poff diye denizin içine düştüm. Sağa sola baktım denizin üstü insan doluydu. Deniz öyle bir çalkantılı ki bir bakıyorsun Kavaklıyı görüyorsun biraz sonra Seka’nın arkasındaki dağları görüyorsun, tam bir can pazarı. 30 metre kadar ileride kaptan köşkünün parçasını gördüm. Üstünde aletler vardı, karmakarışık yüzerek üstüne çıktım. Gölcük’ten aynı okula gelen Nuri adında bir arkadaş vardı. Yine okuldan Turgut ve Çiğdem isimli arkadaşlarda oradaydı. Çiğdem bir süre sonra kendini denize attı, herhalde soğuktan donmuştu. Turgut’ta Çiğdem diye bağırarak O’nun arkasından kendini denize attı. Gözümün önünde oldu ve sonradan bulunan cesetlerde bile ikisi de çıkmadı. Bir ara kaptanı gördüm, yüzerek kaptan köşküne giderken…’Sizi kurtaracaklar, hiç merak etmeyin bişey yok battık işte falan dediğini hatırlıyorum.’

Kaptan köşkünün üzerine tırmandığımda kolumdaki saate baktım 12.59 da durmuştu.

Uzaktan bir karaltı gördüm, denizaltı silueti olduğunu anlamam uzun sürmedi. Uyandığımda geminin içindeydim. Astsubaylar bana çay veriyordu. Halat atarak beni gemiye almışlar hiç hatırlamıyorum .Saat 17.30 gibi olmuş. Denizaltı iskelesinde geminin içinde uyandığımda çalışan makinaların gürültüsünü hatırlıyorum. Titreyerek uyandım. Ne oldu bize diye soruyordum etrafımdakilere. Yazışmalar, zapıtlar gereken her şey bittikten sonra evdekiler beni teslim aldı.

-Tekrar okula gittiğimde okuldan 38 kişinin kayıp olduğunu öğrendim. Sınıfın yarısı boştu. Sonrasında vapurlar değişti. İstinye, Beylerbeyi, Yeniköy falan geldi.

 

Çocuğu ölen bir aile beni görünce ben yolumu değiştiriyordum, hep bana soruyorlardı. Oğlum nerde, kızım nerde?….

Takip eden günler daha da kötüydü. Okula neredeyse hergün polis, savcı gelip bulunan cesetlerin teşhisi için beni götürmeye başladı. Devlet hastanesine birkaç kere gittim ceset teşhis etmeye. Onları gördükçe daha da moralim bozuldu. Bu ceset teşhis etme işi okulu bırakmama sebep oldu. O günlerde Gölcük ve Değirmendere’de her evin önünden bir, bazılarından iki cenaze kalkıyordu. Cenazesini bulup kaldıranlar da mutluydu üstelik… Uzunca bir süre hayat normale dönmedi. Arama taramalar sürerken kimse körfezden balık yemiyordu. Yaklaşık bir ay sonra askeri gemiler Üsküdar Vapuru’nun enkazını çıkarttı. Bulunamayan cesetlerin bir kısmı da enkazın içinden çıktı.-Sinir sistemim bozuldu, başkasının kullandığı araca hala binemem. Bu yüzden olduğunu düşünüyorum, motorsiklet kullanmayı çok severim.Rahmetli ağabeyim beni çok doktora götürdü. Bütün doktorlarda kendi kullandığı araca binsin doğayla iç içe olsun tavsiyelerinde bulundular. Hala iki tane motorum var, beni çok rahatlattığını hissediyorum. Denizaltılara merak saldım, Tersaneye işe girdim. Orada çalıştım o gemilerde hizmetler verdim. Çok da başarılı oldum takdirnameler aldım. Hayatımı kurtaranın bir denizaltı ve askeri personel olması benim denizaltılara olan ilgimi ve askeri personele sevgimi arttırmıştı Tersanede çalıştığım sürece askeri personel ile çok iyi ilişkilerim oldu. Askere gitmek için ayrıldım ve askerden sonra tekrar iş başı yaptım, iki kez daha takdirname aldım. Bir süre sonra Tersane’den ayrıldım ama Tersane’den ayrıldığıma hala pişmanım.1959’da girdiğim tersaneden 1963’de askere giderken çıktım. 1965 geri döndüm ve 1971’de tekrar ayrıldım. Sonrasında Aksa’ya girdim ve 32 yıl çalıştım ve oradan emekli oldum. Özel sektörde hala aranan biri olmama rağmen Tersane’deki zevki hiçbir yerde bulamadım.-

– Üsküdar faciasında ölenlerin ailelerine başsağlığı ve Allah’tan sabır dilerim. Allah kimseye bir daha göstermesin. Sahil yolundan İzmit’e gidip gelirken deniz kenarına oturur, denize bakarım. Bir çok insan da benim gibi oturup denize bakar orada…

 

Ama onlar manzara seyreder, ben oradan baktığımda gözümde O gün canlanır, denizin üzerindeki o can pazarını görür gibi olurum, boğazım düğümlenir, acılar tazelenir ve gözlerim dolar.

 

Allah rahmet eylesin.,,,,,

 

İZMİT’İN BÜYÜK ACILARI

 

17 Ağustos İzmitliler için ne kadar kederli bir gün ise 1 Mart da öyle bir gündür. İzmit Körfezini görenler bilir. Dar bir körfezdir, İstanbul Boğazının sanki kardeşi gibi karşı kıyı çok yakındır.Bu dar körfezde Türkiye Denizcilik Tarihinin en büyük deniz faciasının yaşandığını kimse tahmin etmez. Ama maalesef yaşanmıştır. O yıllarda okullar cumartesi günü yarım gündü ve körfezin karşı kıyısında Gölcük ve Karamürsel’de lise yoktu. Oradaki öğrenciler İzmit’teki liselere devam etmekteydi. Okulların çıkış saatine yakın 12.15 vapuru yolcularının neredeyse tamamı lise öğrencilerini alarak denize açıldı. O saate kadar parçalı bulutlu olan hava bir an da değişti ve fırtına koptu. Ahşap olan vapurun kaptan köşkü uçtu, vapur yan yatarak battı. Yolcuların çok küçük bir kısmı Gölcük Donanma Komutanlığı’nın gemilerince kurtarıldı. Bazı kaynaklar göre 200-300 bazı kaynaklara göre ise 400-500 kişi hayatını kaybetti. Net rakam bilinemiyor, 40 kişi kadar bu faciadan sağ olarak kurtulabildi. Denizin soğuk olması ölü sayısının artmasındaki baş etken. Olayı yaşanyanlardan, adını ve kaynağını bilmediğim bir anıyı paylaşmak istiyorum. Ben okuyunca çok etkilendim. O gün hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyorum.

 

YORUMLAR

  1. Sunay dedi ki:

    Merhaba Benim babam Zeki Akdemir yıllardır bunu bize anlatır. Babam o zamanlarda bahriyeli askermiş 2.inönü denizaltısında Hasan adında asker arkadaşını görmeye gitmiş. aniden haber gelmiş denizaltı hareket etmiş. acil kaza var gemi kalktı demişler. Babam misafir asker kazaya tanık olmuş hatta genç bir öğrenciyi kurtarabilmiş. Sonra babama o çocuğu kurtardığı için 200 tl hediye göndermişler.