DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli °C

HDP’YE KIRMIZI KART

Türkiye partisi olmak kolay değil, öyle olmak için 78 milyonun yüreğinde yer etmek gerekir. HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş seçim öncesi sazı eline alıp “Türkiye Partisi olacağız” türküleri söyledi. Ne yazık ki olamadı. Terör örgütünün sözcülüğünü yapar hale geldiler ve PKK’ya tek söz söyleyemediler. Bugün Türkiye’de bölücü terörün güneydoğudaki insanlarımızı nasıl mağdur ve mahcup ettiği ortada. Şehirler harabeye döndü. İnsanlar evlerinden barklarından oldular. Selahattin Demirtaş bunların yanlış olduğunu yani PKK’nın yanlış yaptığını söyleyeceğini şiddetli bir şekilde kınayacağına Sur ilçesine doğru yürüyüş çağrısı yaptı. İşte burada Güneydoğulu vatandaşlarımız, Diyarbakırlılar Demirtaş’ı açık düşürdü. Nevruz’da bir milyona yakın insanın toplandığı Diyarbakır’da Sur’a bir kaç yüz kişi ancak yürüdü. Bu açıkça Demirtaş’a gösterilen bir kırmızı karttır. Vatandaşın PKK’ya ve onun sözcülüğünü yapanlara net bir isyanıdır. Ayrıca bir diğer eş genel Başkan da Cizre’de miting yaptı, ancak kırk kadar kadın toplayabildi. Orada da yaşan büyük hüsran Figen Yüksekdağ’a da gösterilen kırımızı karttır. Şimdi HDP şapkasını önüne koyup düşünmeli, bu kırımızı kart, iyi anlaşılmalı, iyi yorumlamalılar. Demek ki bugün seçim olsa HDP sandıkta da kırmızı kart görecek. Bakın bütün bu şehirleri harabeye çeviren teröristlere karşı devlet ne yapıyor. Yaraları sarmak için kolları sıvadı, şehirler yeniden inşa edilecek. Vatandaşların zarar ve ziyanları karşılanarak mağduriyetleri giderilecek. Sonuçta o bölgede yaşayan değerli vatandaşlarımız da dostun sadece devlet olduğunu gördüler ve anladılar.

 

İLK MÜSLÜMAN

Hazret-i Alîden ‘r.a.’ rivâyet edilir. Evvelâ islâa gelen, Ebû Bekrdir(r.a). Hazret-i Resûl-i ekrem ‘s.a.s.’ ile ilk önce kıbleye durup, nemâz kılan Ebû Bekrdir. Ebû Bekrin(r.a) islâma geliş sebebi şöyle idi:

Hazret-i Ebû Bekr önceleri tüccâr idi. Sefer ve ticâret yapardı. Ekserî Şâma giderdi. Seferde iken, bir gece rü’yâ gördü ki, gökden ay inip, kucağına girdi. Ebû Bekr, iki eliyle onu kucakladı ve sînesine basdı. Uyandı. Yemlîhâ adında meşhûr bir râhib var idi. Ona varıp, rü’yâsını ta’bîr etdirdi. Râhib dedi ki,

– Sen nerelisin?

Ebû Bekr dedi;

– Arz-ı Hicâzdanım.

Tekrâr sordu:

– Ne iş yaparsın.

Ebû Bekr,

– Tüccârım, dedi.

Râhib dedi ki,

– Yâ Arabistanlı kişi. Bu rü’yâda, sana büyük müjdeler vardır. Ta’bîrini ister isen, ücretini ver, dedi.

Ebû Bekr(r.a) oniki dînâr çıkarıp, verdi.

Râhib dedi ki:

– O ay ki, gökden sana indi. Âhır zemân Peygamberidir. Yakınlarda zuhûr edecekdir. Sen Onun hayâtında iken vezîri olursun. Sonra halîfesi olursun. Yâ Arabistanlı kişi. Eğer ben sağ iken, Ona yetişir isen, bana haber ver. Ona varıp, buluşayım. Eğer ben dünyâdan gitmiş isem, selâmımı ona ulaşdırırsın. Ben Onun dînine girdim ve ümmetinden oldum. Beni âhıretde şefâ’atinden unutmasın.

Hazret-i Ebû Bekr(r.a),

– Bana bir mektûb ver, dedi.

Râhib, oniki satır bir mektûb yazıp, Ebû Bekre(r.a) verdi. O mektûbun mevzû’u şu idi.

(Esselâmü aleyke yâ Muhammed bin Abdüllah el Mekkî el Medenî el tehamî, salevâtullahi teâlâ aleyke ve selleme. Hakîkaten sen âhır zemân Peygamberisin! Ve Rabbilâlemînin Resûlisin. Bu mektûbu Ebû Bekr bin Ebû Kuhâfe ile sana gönderdim. Ma’lûm ola ki, ben sana îmân getirdim ve sana ümmet oldum. Ebû Bekr bana gelip, rü’yâsını ta’bîr etdirdi. O rü’yâ delâlet eder ki, Ebû Bekr senin vezîrin olur, sonra halîfen olur. Eğer ben sağ olup, hazretine yetişirsem, gelip önünde gâzâ ve cihâd ederim. Eğer yetişmezsem, âhıretde beni şefâ’atinden unutmayasın) diye mektûbu temâm etmişdir.

Hazret-i Ebû Bekr(r.a); rü’yâyı ta’bîr eden kişiye:

– Eğer ta’bîr etdiğin gibi olursa, yüz altın dahi bende senin emânetin olsun, dedi.

Şâm seferini bitirip, Mekkeye geldi. Bu hâdiseden oniki sene geçdi. Hak sübhânehü ve teâlâ, hazret-i Muhammede ‘s.a.s.’ vahy eyledi. Bir gece o büyük Peygamber, Ebû Kubeys dağına çıkıp, gece yarısında dedi ki: Allahü teâlâya da’vet edenin da’vetini kabûl ediniz. Lâ ilâhe illallah, deyiniz. Ebû Bekr, serîr üstünde yatıyordu. Söylenilenleri işitdi. Eşhedü en lâ ilâhe illallah. Ve eşhedü enne Muhammeden Abduhu ve Resûlu. Birkaç gün sonra, Mekke sokaklarında, hazret-i Resûlullah ‘s.a.s.’ ile buluşdu.

Hazret-i Fahr-i âlem ona dedi ki:

– Ne olaydı, islâma geleydin.

Ebû Bekr(r.a) dedi ki:

– Yâ Muhammed ‘s.a.s.’! Peygamber isen mu’cize gösteresin.

Hazret-i Resûl-i ekrem ‘s.a.s.’, Ebû Bekrin göğsüne mubârek ellerini dayayıp, şöyle dıvâra yaslayıp, dedi ki,

– Sana o mu’cize yetmez mi ki, o rü’yâyı gördün. Yemlîhâ râhibe ta’bîr etdirdin. O zemândan on iki yıl geçdi. Ta’bîr edene on iki dînâr verdin ve yüz dînâr dahâ va’d etdin. Rü’yâyı ta’bîr eden, on iki satır bir mektûb yazıp, sana emânet verdi. Bunları bir-bir görüp, muttalî olup, mektûbda yazılan şudur, şudur deyip, takrîr buyurdular.

Ebû Bekr(r.a) işitip, parmak kaldırıp,

– (Eşhedü en lâ ilâhe illallah. Ve eşhedü enne Muhammeden Abduhu ve Resûlu. Ya’nî sen, o Peygambersin ki, Yemlîhâ râhib senden haber verdi, dedi.

 

 

 

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.