Gez gez bitmeyen İstanbul
Gez gez bitmeyen İstanbul
Hayat,gezdikleriniz,gördükleriniz ve hissettiklerinizden ibaret.
Geçen haftalarda bir turist heyacanı ile Sultanahmet Meydanı’nı gezmeye başlamıştık.
Zaten bu meydana geldiğinizde ,uzun bir süre buradan ayrılmak mümkün olmuyor..
Mutlaka yanınıza sevdiğiniz ve sizinle aynı şeyleri hisseden arkadaşlar almanız iyi
oluyor.Çünkü,hem heyecanı paylaşmak,hem de arada dinlenme molaları vermek çok
eğlenceli oluyor.
Evet,nerede kalmıştık ,tabi ki Sultanahmet Meydanı’nın güzel bir eseri Sultanahmet
Camii.
Osmanlı padişahı I.Ahmet tarafından Mimar Sedefkar Mehmet Ağa’ya yaptırılan çok
özel bir eser.Mavi,yeşil ve beyaz renkli iznik çinileri ile bezenmiş olması nedeniyle
Avrupalıların Blue Mosque( Mavi Cami) dediği o muhteşem cami..Ziyaret sırasında
ihtişam karşısında büyük bir nefes çekip,huzur bulduğumuz bir güzellik.Minareler arası
telaşla uçuşan kuşlar,zaman içinde yaşadığımız günlük telaşı hisseder gibi..Arada sakinleyip,
sessizliği ve zerafeti uzun uzun içimize çektiğimiz güzel cami..
Yapının en önemli tarafı binlerce özel çinisi.Ayrıca da,Türkiye’nin ilk altı minareli camisi
olmasıdır..
İçinde külliye,medreseler,hamam,çeşme,arasta,türbe,darüşşifa,sübyan mektebi,imarethane
bulunmakta olan özel bir yapıdır.
Camiden dışarı çıktığınızda güllerle bezenmiş güzel bahçeler bulunmakta.Rengarenk güller,
sanki tarihin tüm hatırası içinde başka bir gizem katmakta atmosfere.
Caminin hemen önünde bulunan sıralanmış banklar,size dinlenme ve uzun uzun etrafınız
seyretme imkanı sağlıyor.Fotoğraf merakınız varsa binlerce kare çekip,sonra bunlarla anları
tekrar yaşamanız mümkün..Benim gibi resim yapıyorsanız da,hafızanıza bunları kazıyıp,günü
geldiğinde tuvale aktarmanız çok heyacanlı olmakta..
Banklarda biraz soluklanıp,dolaşmaya devam edenleri,dans eden fıskiyeler karşılamakta..
Çimenlere yatıp,fotoğraf çekenler,sohbete dalanlar,bir de öylece seyredenler var her yerde.
Bazen kalabalık bizi yorsa da,yine de turist heyecanımıza devam ediyoruz..
Parkın hemen karşısında Ayosofya karşımıza çıkıyor.İstanbul’da yapılmış en büyük Bizans
Kilisesi.Havada asılı gibi duran muhteşem kubbbesi,oyma mermer sütunlar ve eşsiz mozaikleri
ile bir mimarlık başyapıtı.Dünyanın en hızlı bitmiş,en eski katedrali.
1453 yılında,Fatih Sultan Mehmet İstanbul’ u alınca cami olarak düzenlenmiştir.1935 yılında ise
müze olarak hizmet vermeye başlamıştır.
Ayasofya’dan çıktığımızda karşımıza yine özel bir eser çıkmaktadır.
Yerebatan Sarnıcı..Çoğu zaman gözden kaçan ve önünde hep kuyruk bitmeyen bir eser..
Bizans İmparatoru Justinianus tarafından yapılan su sarnıcı..
İstanbul tarih buyunca güçlü devletler tarafndan ele geçirilmek istendiğinden,kuşatma
sırasında halkın su ihtiyacını sağlamak önemliydi.Bunu da bu sarnıç sağlamıştı.
İçine girdiğinizde sanki büyülü bir atmosfer içinde olduğunuzu hissediyorsunuz.İçinde
sanki yapımında çalışan kölelerin fısıltısı hissediliyor.Mitolojide,bakanı taşa çevirdiği söylenen
Medusa lı sütun da var.Ölen kölelerin anısına yapılan Ağlayan Sütun da,şimdilerde dilek sütunu
olarak anılmaktadır.Siz de bir dilekte bulunup,bu atmosferi yaşayın derim..Arada tüyleriniz
diken diken olursa ,ya serinlikten ya da atmosferin büyüsündendir..Bir masal kitabının sayfalarında
olduğunuz hayal edip,tekraraçık havanın tadını çıkarmaya başlayın derim..
Yerebatan Sarnıcı da gezildikten sonra,tramvay yolunu takip ederek,yola bırakıyoruz kendimizi.
Yorgunluktan bitmediyseniz,kalan son birkaç halinizle keşfetmeye son hız veriyoruz.
Turist peşinde koşan esnafın sizlere seslenmesine alışarak, bir şey kaçırmamak adına.sağa sola bakıyoruz.
Yol bizi Gülhane Parkı’na çıkarıyor.
Parkın içinde yer alan,Arkeoloji Müzesi,görmeniz gereken özel bir müze.Yüksek ağaçların çevrelediği tarihi
eserler ile dolu çok güzel bir yol.Sonra müze geliyor karşınıza.
19.yüzyılda ressam ve müzeci Osman Hamdi Bey tarafından 1891 ‘de kurulmuştur.Eski eserlerin yurtdışına
kaçırılmasını önleyen bir kanun çıkarılmasını sağlayan,Osman Hamdi Bey,bir çok eserin yurt içinde toplanıp
devrin başkenti İstanbul’a getirilmesine önayak olmuştur.
İstanbul’un en güzel müzelerinden biridir.İçinde görülmesi gereken tüm devirlere ait eserler,uzun uzadıya
esir alacaktır sizi.Yorgunluktan bitap düştüğünüzde,tarihi eserler ile dolu büyülü bir bahçede kahve molası
şart oluyor.Kuş sesleri içinde,ağaçlar ile çevrili bu güzel cafe,günün bütün yorgunluğuna ilaç gibi geliyor
kesinlikle.
Müze çıkışında artık ayaklarınız sinyal vermeye başladığında,günü bitirme vakti gelmiş oluyor.
Bu kadar tarihi bir dokuya sahip bir ülkeye sahip olmak ve tabi bunun farkında olmak güzel bir duygu diyorum..
Sanatla kalın..
Güzelliklerle kalın..
Ressam Banu Devrim