DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli °C

AŞKIN FARKLI DİLLERİ

23.06.2016
1.070
A+
A-

Ne hikmetse aşk günümüzde farklı dillerde farklı şekilde ve farklı üsluplarla yoluna devam ediyor. Aşkın yolunda Yunus Emre Taptuk Emreyle bulduğu manevi alemin Allah’a yakınlaşmadaki azmini ortaya koyar. Bu iki farklı cinsin birbirine aşkı değil, ilahi bir aşktır. Sakinleşirsiniz, benliği bir tarafa bırakırsınız, paylaşırsınız, üzülseniz de üzmezsiniz. O yolun yolcularına aynı zamanda kamil insan denir. Günümüzde genelde aşkı kadın ve erkeğin birbirlerine duydukları önce ya hoşlanma ya hayranlık ardından konuştukça anlaşılan sevdikçe çoğalan tutkunun adıdır. Mantığın elden gittiği takıntıların ön plana çıktığı gözlerin kararıp kalplerin de sadece ve sadece sen ve ben diye attığı aşklarda ne yazık ki önce kıskançlıklar, sonra bencillikler sevginin önüne geçtiğinde o tarifi imkansız dediğiniz aşklar da yok olur bu tip olanların sonu hüsrandır, çünkü içerisinde bir mücadele bir yoldan daha çok tutkuların ağır bastığı ve cinsel objelerin çok daha öne çıktığı sadece sevdim zannedip aşık oldum deyip, fiziksel tatminlerin mahkum olunduğu alanlardır. Bir başkasında ise ki mütekamil olanı odur, karşılıklı sevgi ve saygı ruhların okşanması her zaman en önde olanıdır. Fedakarlıklar kesinlikle karşılıklı ve birlikte yapılır, birlikte yürünen yolda önünüze çıkan engellerde birlikte mücadele sonunda galibiyeti ve neticede de mutluluğu getirir. Bakın filmlere, okuyun romanları, benim bu söylediklerimin tıpatıp karşılığını bulacaksınız. Aşk aynı zamanda bir inançtır. Mesela Ferhat ile Şirin’in aşkı. Yolların aşılması dağların delinmesi. Orada yatan müthiş bir inanç ve ortaya konan yürekliliktir. Şimdi dönelim günümüze her ne kadar çok hoş bir laf olmasa da varsa palan pulun cümle alem kulun, yoksa paran pulun cehennemdir yolun misali yaşanır. Eğer cepler şişkinse, ne yazık ki zaman zaman görüyor ve şahit oluyorsunuz ki aşk aranmıyor. Sevgi zaten hiç yok. Sadece önünüze serilen imkanlar ve rahat bir hayat modeli var. Dönüyorsunuz o tarafa olmuyor, koyuyorsunuz bu tarafa dolmuyor, ve bir ömrü feda ediyorsunuz. Bunun adına da satın alınan aşk derler. Türk sinemasında Türkan Şoray başta olmak üzere bu filmlerin örneklerini epeyce görmüşsünüzdür. O halde aşkın bir tek dili olmasına rağmen kişi ve yorum farkları nedeniyle nerelere kadar çekildiğini ve götürüldüğünü sizlere anlatmaya çalıştım. Sonuçta lafı gene güzel bir mana ile bağlayalım, ne diyor Yunus “ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim, aşkın ile avunurum, bana seni gerek seni”

SERE SERPE

Malum havalar sıcak, bir haftalık yağmurlu ve serin havayla oruç tutanlar Ramazana alıştılar. Geçiş dönemi epey keyifli oldu. Bu tamamen takdiri ilahidir. Şimdi ise son günlere doğru ortalık adeta cayır cayır yanıyor. Sıcaklar nedeniyle bunalan insanların sere serpe hallerini görüyorum. Değirmendere Sahillerinde oruç açanlar püfür püfür esen rüzgar ve denizin dalgalarıyla kendilerini rahatlatmaya çalışıyorlar. Yine çınarlık meydanının içerisinde dev çınarların altında örtülerini serenler önce sere serpe uzanmış, iftar vaktini bekliyor. Kimileri müzik dinleyip kitap okuyor, kimileri sohbet ediyor. Hazırlıklar evde yapıldığı için iftar vaktine dakikalar kala sofralar kuruluyor ve serin bir havada sere serpe oruçlarını açıyorlar. Ne enteresandır, teravihin ilk başladığı gün şu otuz günde geçer mi diyenler, bugün Ramazanın bitimine on gün kala vay anasını göz açıp kapayana kadar yirmi günü bulduk zaman ne kadar da çabuk geçiyor diyorlar. Öyledir hayat, öyledir dünya. Zaman geriye döndüremediğimiz ilerleyişinin önüne geçemediğimiz en önemli unsurdur.

Ebubekir (r.a.) Oruç Açıyor       

Hazreti Ebubekir kavurucu bir yaz günü oruç tutmuş ve akşam iftar sofrasında sadece bir tas soğuk su vardır İftar vakti gelince soğuk su ile orucu nu açmak için bardağı ağzına götürdü. Fakat bardağı ağzına götürmesiyle bırakması bir oldu. Ve hıçkırıklara boğuldu bir oldu. Yanındakiler Hz. Ebubekir’in bu haline bir anlam vermediler. Hz. Ebubekir kendine gelince neden bir anda hıçkırıklara büründüğünü sordular.

Hz. Ebubekir şöyle cevap verdi:

Bir gün Allah Resulü (Sallallahu Aleyhi Vesellem) ile otururken eliyle hareketler yapıyordu. Sanki karşısında birisi varmış gibi ona git diyordu sordum.

-Ya Resullailah elini iter gibi hareket yapıyordunuz? Diye sordum.

Şöyle cevap verdi;

Dünya yanıma geldi kendini bana kabul ettirmek istedi, git dedim kendini bana kabul ettiremezsin dedim.

-Yeminler olsun sana, sen benden kaçıp kurtulsan senden sonrakiler benden kurtulamayacaklar kendimi onlara kabul ettiririm.

Hazreti Ebubekir:

-Bende bu soğuk suyu içerken dünyayı kabul edenlerden mi oldum diye ağladım.

O soğuk su içerken bunu düşünüyorsa biz soframıza inip kalkan yemekler için ne demeliyiz? Dünyanın kullarıyız dersek doğru olur mu?

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.