Taksim ‘i Keşfetmek
Taksim ‘i Keşfetmek
Güneşimin önüne gelse de arada kara bulutlar,dağıtırım onları hemen.
Ve şükrederim sağlığım,neşem,gülen yüzüm,dostlarım ve keşfetmeyi seven ruhum için..
Bugün size keşfetmeye doyamayacağınız bir semti anlatmak istiyorum.
Taksim her zaman,önemli bir buluşma noktası olmuş en gözde yerlerden benim için.
Her noktası ayrı bir güzellik barındıran,gezmekten yorulduğunuzda bir yerlerde mola
verebileceğiniz ve cıvıl cıvıl hali ile son derece renkli bir yer.
Taksim daha çok bir meydandır..
Taksim Meydanı’nda ilk karşımıza çıkan Cumhuriyet Anıtı.İtalyan heykeltraş Pietro
Canonico tarafından yapılan ve meydana 1928 yılında yerleştirilen anıt.Pek çok insan
bu anıt ile poz verir,çevresinde biraz dinlenir ve uzun uzdıya seyreder.Bu anıt Cumhuriyet
devri anıtlarından olup,ilk defa figüratif bir anlatımla Atatürk’ü ve yeni düzeni anlatmaktadır.
Anıtın bir yüzü Cumhuriyet Türkiyesi ‘ni,diğer yüzü de Kurtuluş Savaşı’nı simgeler.Bir yönünde
Mustafa Kemal Atatürk askerlerin önünde,diğer yüzünde sivil giysiler ile Atatürk,yanında İsmet
İnönü ve Fevzi Çakmak ,askerler ve halk ile birlikte betimlenerek Türkiye Cumhuriyeti ‘nin
kuruluşunu canlandırmaktadır.Yine anıtın bir yüzünde Sovyet general Mihael Franze ve
Kliment Voroşilov ‘un heykeli Kurtuluş Savaşı sırasında Türkiye ye yapılan Sovyet yardımına
duyulan minnetttarlığı simgeler.
Anıtın yan yüzlerinde ise birer asker heykeli,üstlerindeki madalyonlarda ise iki kadın portresi
yer almaktadır.Sunay Akın tarafından verilen bilgiye göre,Cumhuriyet Anıtı hikayesi şöyledir.
Taksim Meydanına bir anıt yapılması için dünya çapında bir yarışma düzenlenir.Heykeltraşlar
yaptıkları maketler ile yarışmaya katılırlar ve yarışmayı Pietro Canonica kazanır.Anıtın yapımı için
halktan bağış toplanır ve en yüksek bağışı Berçkeresticiyan verir.Aynı zamanda Mimar Sinan
Üniversitesi ‘nde bir yarışma düzenlenir.Birinci olan kişi tüm masrafları devlet tarafından karşılanmak
üzere İtalya’ya Canonica’nın atölyesine anıtın yapımında çalışmak üzere gönderilir. Bu yarışmayı kazanan
Sabiha Ziya (Bengütaş) 21 yaşında bekar bir kadın olmasından dolayı bazı çevreler tarafından yurtdışına
gitmesi istenmese de ,Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati Desteği ile Italya’ya gönderilir. Sunay Akın anıtın
yan yüzlerinde olan kadın portrelerinin yarışmayı kazanan maket üzerinde olmadığını ,Sabiha Hanımın Roma’ya
gitmesinden sonra Canonica tarfaından bu figürlerin eklendiğini söyler. Canonica Taksim Meydanı’nın adının
İstanbul’a suların bu meydandan taksim yapılması nedeni ile verildiğini öğrenerek ,anıtı bir havuz şeklinde
tasarlamıştır. Anıtın maketine göre; anıtın iki yanındaki yalaklara akana sular anıt çevresindeki havuzda toplanacaktır.
Ancak anıt bu şekilde yapılamaz. Çünkü ,Canonica ile yapılan anlaşmaya göre ödemenin son taksidi verilemez.
Cumhuriyet Anıtı’da havuzsuz olarak kalır.
Önünden yüzlerce defa geçtiğimiz bu muhteşem anıtın da hikayesi böyle işte
Yavaş yavaş caddeyi yürümeye başladığımızda sağlı sollu mağazalar,kafeler,konsolusluklar,kültür merkezleri,sanat
galerileri ve tabi ki kırmızı güzel tramvay.Her halini fotoğraflamaktan ve resmini yapmaktan zevk aldığımız o
sevimli tramvay..Küçükken giydiğimiz kırmızı bayram pabuçları rengini anımsatan.İstanbul’u İstanbul yapan
en güzel anılarımızdan.Yavaş yavaş meydanı dolaşan,çoğu zaman üzerine asılmış heyecanlı çocuklar olan..
Hele bir de akşam ışıkları ile süslenmiş ise,değmeyin keyfimize…
Zaten İstiklal Caddesi tam bir panayır yeri.
Her ülkeden canlı müzikler,değişik tiplemeler..Bazen inanılmaz bir keman sesi kulaklarımızı bayram ettirirken,
diğer yandan bir sazın ezgileri,bir akerdeon,bir flüt sesi gelebilmekte..
Tabi bana en cazip gelen birçok sanat galerisinin burada toplanmış olması.Tüm sanatçı arkadaşlarımız ile sözleşip
bir yerden başlayıp,güncel bütün sergileri gezebiliyor olmak.Sonra da sevdiğimiz bir mekanda sakince oturup,günün
kritiğini yapmak.Tabi tüm bunlar için mutlaka yanınında,aynı zevkleri paylaştığınız güzel dostlarınız olması.
Yol üzerinde yine çok sevilen yerlerden biri de Çiçek Pasajı.Tabi en çok hatırlanan rahmetli Madam Anahit.Pasajın
en bilindik yüzü..Zatem tüm duvarlarda onun hatırası var.İnanılmaz zarif bir mimari.Fotoğrafçı dostlarımla burayı
gezip,binanın her yerinden çekimler yapmayı çok seviyorum.Öyle güzel bir perspektif var ki,sanırım etkisini
hissetmemek imkansız.Sanki büyülü bir masalın içinde kendinizi çok özel hissedebileceğiniz özel bir atmosfer.
Arada sırf bunu yaşamak için olsa bile,şöyle bir girer ve koklarım o havayı. 1870 yangında burada yok olan Naum
Tiyatrosu gelir aklıma.Yaşanmışlıklar,öyküler..Sanki,hala derin bir sızı taşır duvarlarında.Geçmişin o güzel sesi
yankılanır kulaklarımda.
Sessizliği dinlerim..Duvarların fısıltılarını duyabilmek için..
Hafiften çalan müzik ile ruhum bütünleşir ve anılara dalarım..
Ne kadar şanslı olduğumuzu düşünürüm..Yaşamak güzel şey derim..
Hele farkındaysanız.
Hele görüyor ve hissediyorsanız..
Bir de keşfetmeyi çok seviyorsanız..
Tam ruhum güzelce beslenirken,yolumun üstündeki Galata Mevlevihanesi Müzesi’ ne uğramadan asla geçmem.
1491 de İskender paşa tarafından yaptırılmış ilk Mevlevihane.İlk şeyhi Semai Mehmet Dede.2011 yılında müze
olarak hizmet vermeye başlamış.
İnanılmaz güzel bir girişi var.Sanki içeriye girdiğinizde tüm sakinliğiniz ortaya çıkıyor.Sukunet ile bahçeyi geziyorsunuz.
İçinde şadırvan,sebil ve kütüphane var.Müzenin içinde çok farklı derviş odaları var.Sanki yaşayan bir atmosfer.
Dervişlerin iç huzurunu hissedebiliyorsunuz.Eğer randevu alırsanız semah gösterilerini de kaçırmayın derim..En çok
dikkatimi çeken,turistlerin bizlerden çok burada oluşu..İnanılmaz bilgi sahibi hepsi.Bazen bizi,bizden çok bildiklerini
düşünüyorum ..
Huzur birikimi ile çıkılan Mevlevihane’den aşağı inince yine kentin kalabalığı ile karşılaşıyoruz..Tam huzuru yakaladık
derken,gerçek yine vuruyor yüzümüze..Sürekli yaşayan bir bölge burası.Her saat ilgi çeken bir hareket var. Tabi en cazip
tarafı,her yerden ulaşma imkanı.
Yine biraz aşağılara inip,Galata Kulesi’ni seyre başlıyoruz.528 yılında Bizans İmparatoru Anastasius tarafından Fener
Kulesi olarak yapılmış bir yapı.Bir çok kez tahrip olup,yeniden yapilmış.
17.yy. ilk yarısında 4.Murat döneminde Hazerfen Ahmet Çelebi tahta dan kartal kanatları takıp buradan Üsküdar a uçmuştur.
Bu uçuş Avrupa da ilgi ile karşılanmış,bununla ilgili gravürler yapılmıştır.Daha sonra burası yangın kulesi olarak kullanılmıştır.
1967 den sonra da kule bugünkü şeklini almıştır..
Önünde her zaman kuleye çıkmak için uzun kuyruklar bulunan bu muhteşem kuleye daha çıkmak kısmet olmadı.Fakat
çıkan dostlarımın martılar ile fotoğrafları görülmeye değer sanırım..İnşallah ben de birgün deneyeceğim..
Galata Kulesi,resssamlar tarafından çok kulllanılmış bir güzellik..Ben de sık sık burada çalışmalar yapmayı seviyorum..
Hatta fotoğraflayıp,zihnime yerleştirmeyi de unutmuyorum..Çünkü,yeri geliyor o anlar birer boya ve hikaye ile birleşiyor
ve tuvale akıyorlar öylece..
Sizlere de bu hikayeye yaşamak kalıyor..
Sanatla kalın..
Resssam Banu Devrim