DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli °C

BU GÖZ YAŞLARI NİÇİN?

16.08.2016
987
A+
A-

“Felaket Allah’tan geldi, biz ne yapalım?” Bu lafları asrın deprem felaketi sonrasında Gölcük’te çok duyduk, çok işittik. Sen binaları sağlam ve usulüne uygun yaptın da mı yıkıldı? Sırf para uğruna daha az demir, daha az çimento kullanmasaydın. Her beton attıktan sonra, o betonu yeterince sulasaydın, acaba böylesine bir felaketle karşılaşır mıydık? Bak yıkılmayan onca binalar var. Özellikle vatandaşın kendi yaptığı binalarda hasar oranı hemen hemen hiç yok gibi. Belediye Başkanına gidip, bir kat daha fazla çıkmak ve daha çok para kazanmak adına “Başkan Allah’ın göğünü mü esirgiyorsun?” demeseydin, bu kadar çok bina yıkılır mı diye düşündüm. Japonya’da Kobe’de bir büyük deprem felaketi oldu, o Kobe gökdelenlerle yeniden inşa edildi. Binaları yapanlar, onun üzerinde depreme dayanacak şekilde eserlerini ortaya koydular. Acaba Gölcük’te deprem sonrası yapılan binalar, kaç şiddetinde depreme dayanacak şekilde yapıldı, vatandaşın aklında bu sorular büyüyerek çoğalıyor. Ne yazık ki, bir büyük felaketin bilançosunu Gölcük olarak çok ağır ödedik. Çarık çuruk binalar, bizleri bakın ne hale getirdi? Eğer o binalar zamanında usulüne uygun yapılsaydı, belki de yıkılmayacak, yerinde duracak, bu kadar yeşil alan da heba edilip Gölcük başka bir yere taşınmak zorunda kalmayacaktı. Gidin bakın Şirinköy’e, Saraylı’ya, Örcün’e ne kadar yeşil alan varsa; kiraz bahçeleri, üzüm bahçeleri, fındık bahçeleri yok oldu gitti. Gölcük adeta ikiye bölündü. Yeni Gölcük yolun üzerinde, eski Gölcük yolun altında kaldı. Dağıldık gittik. Gözyaşlarımız hala dinmek bilmiyor, bu acının yüreğimizden söküp atılması söz konusu dahi değil. Her 17 Ağustosta insanlar kaybettikleri yakınlarıyla o dehşet günlerini hem bir kez daha yaşayacak, hem de gözyaşlarına boğulacak. Acaba diyorum o günlerden hiç ders aldık mı? İnşallah ve mutlaka yeni binalar, bizlere bir daha 17 Ağustos gibi acılar yaşatmaz.

 

YALÇIN ALBAY’IN DEPREM ANILARI

En son görevi Deniz Kuvvetlerinin Karadeniz Bölge Komutanlığı olan Türk Donanmasının şanlı Albayı hem komşum, hem de mahallemizin kızı Nursel’den dolayı eniştemiz olan Yalçın Enç, dün 17 Ağustos anılarını anlatmak için gazetemizde konuğum oldu. Asrın felaketi döneminde Denizaltı Filo Komutanlığı Lojistik Başkanlığı yapan değerli kardeşim Yalçın, özü sözü bir adamdır. Mert bir delikanlıdır. Düşündüklerini evirip çevirmeden aynen söyler. “Nurettin Abi hayatımda ilk ve tek yalanımı Nursel’e söylemek zorunda kaldım” dedi. Mahallemizin kızı Nursel’in anne ve babası depremde şehit olmuştu. Yalçın Albay, enkaz haline dönen kayınpederi ve kayınvalidesinin evlerinin durumunu eşine anlatamamış. “Oraya gittim, ama yol araçlarla kapalı olduğu için geri döndüm” demek zorunda kalmış. Kolay değil, nasıl söylesin ki? Tıpkı bizim anneme Vecdi Abim ve Necla Teyzemin oturduğu apartmanın yıkıldığımı söyleyemediğimiz gibi. Annemi öyle oyalamıştık. “Yollar kapalı, onun için gelemiyorlar” demiştik. İşte Yalçın Albay da hayatında ilk ve tek yalanı o gün söylemek zorunda kalmış. Sonra hepimizin bildiği gibi Donanma’nın kapılarını Gölcük halkına nasıl açtığını anlattı. Gündüzleri vatandaşların enkaz haline dönen binalarında çalışan Yalçın Albay ve ekibi, geceleri de donanmadaki görevlerine dönüyorlardı. Günler günleri işte böyle kovaladı. Anlı ve şanlı Donanmamız, depremin o acı günlerinde Gölcük Halkına kucak açmıştı. Garnizon içerisinde ne kadar yeşil alan varsa, sivil ve asker karışık herkes orada barınıyordu. Vatandaşların her türlü ihtiyaçlarının karşılandığı gibi Donanmanın gemileri ve hatta helikopterleri, yaralıları sivil asker ayrımı yapmadan en yakın hastanelere taşımak için büyük çaba sarf ettiği günlerdi o dehşet dolu asrın felaketi. İşte Yalçın Albay dün bunları anlatırken; kah anılara dalıp gitti, kah depremin o şiddetli günlerindeki tüyler ürperten gerçekler gözünün önüne geldiğinde tüyleri diken diken oldu. Bugün ailemizden biri olan Donanmamızla Gölcük’te yine birlikte yaşıyoruz. Kıymetini en çok bilmemiz gereken varlığın anlı şanlı Türk Donanması olduğunu hiç bir zaman unutmayalım. Bu vesile ile 17 Ağustos 1999’da meydana gelen asrın deprem felaketinde Hakkın rahmetine kavuşan tüm Deprem Şehitlerimizi bir kez daha rahmetle anarken Allah’ta bir daha böylesine acı günleri bizlere yaşatmasın diyelim.

 

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.