DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli °C

Momo ile Mimi

12.07.2017
1.002
A+
A-

Hava çok soğuktu evdeki ortam oldukça gergin geçiyordu. Bu durumun düzelmesi biraz zaman alacaktı ama sabırla beklemek en hayırlısı diye düşünüyorduk. Öğlen olmuştu çöpleri bırakmayı unutmuştum. Hemen çöpleri balkondan aldığım gibi çöp kutusuna atmak için evden çıktım. Dış kapıda bir kıpırdama hissettim ama pek oralı olmadım. Çöpleri atıp döndüğümde kapıda siyah beyaz bir canlının hareket ettiğini fark ettim biraz daha yaklaştım aman tanrım küçücük bir tavşan yavrusu içeriye zorla girmeye çalışıyor ama gücü kapıyı itmeye yetmiyordu. Durup hayvana baktım arkamı dönüp yürümeye başladım ama onunu çaresizliği beni o kadar etkilemişti ki bu duruma kayıtsız kalamadım hemen kapıyı açtım küçük tavşanı ellerimin arasına aldım. Etrafta kimseciler yoktu oda çok korkmuştu, nerden ve nasıl geldiği bilmediğim bir tavşan avuçlarımın arasında bana mahzunca bakıyordu. Hızlı adımlarla hemen eve koştum. Tavşanı yavaşça salonun ortasına koydum. Önce hiç kıpırdamadan durdu, sonra yavaş yavaş hareket etmeye başladı. Acıktığı her halinden belliydi. Somurtkan yüzleriyle salona giren Hasan ile Ayşe’nin yüzünde inanılmaz bir mutluluk belirmişti. Neye uğradıklarını şaşırmışlardı. Sanki evdeki o soğuk ortamın yerini sıcak bir ortam almıştı. Birbirlerine dargın olan kardeşler tavşana nasıl davranmalı konusunda birbirlerinden fikir almaya “acaba aç mı?, su içti mi?, nerede yatacak?” diye birbirlerine fikir sormaya başlamışlardı. Sanki küçük tavşan bizim evimize mutluluk getirmek için özellikle gönderilmişti. Küçük tavşana bir isim ve birde yuva yapmamız gerekiyordu. Hasan sıkıntılarını bir kenara koymuş gece boyunca küçük tavşana çok güzel bir yuva yapmış, Momo’nun evi diye kocaman bir tabela takmıştı. Bizim tavşanın adı o günden sonra Momo diye kaldı. Momo evimizin neşesi mutluluğu olmuştu. Momoyla birlikte evdeki gergin ortam tamamen yok olmuştu. Herkes Momoyla ilgileniyor yaptıkları bizi inanılmaz derecede mutlu ediyordu. Hele yuvasından çıkardığımız zaman etrafımızda sıçraması koltuklara zıplaması yorulduğu zaman Ayşe’nin kucağında uyuması inanılmaz bir mutluluk veriyordu. Hasan okula gitmek için evden çıkmıştı. Okuldan eve gelmesi biraz gecikmişti ki kapının zili çaldı gelen Hasan ve elinde de bir kutu ;

Bakın dedi Momo’ya ne aldım demeye kalmadan kutunun içinden çok sevimli yavru bir tavşan daha çıkmıştı. Momo yalnızlık çekmesin diye ona bir arkadaş almıştı. Peki bunun adı ne diye sorduk. Hasan ona da Mimi adını vermişti. Mimi ürkek bir tavırla Momo’ya yaklaştığında Momo hemen Mimi’nin tüylerini yalamaya onu bir anne şefkatiyle sevmeye başlamıştı. Evimizde kocaman bir aile olmuştuk. Onlar bizim evimizde bakıp beslediğimiz hayvanlar değil sanki bizden bir parça haline gelmiş evlat gibi sevdiğimiz birer varlık olmuşlardı. Gece yarısı bile kalkıp, aç değiller, altları kirli kalmasın, mikrop olmasın, üşümesinler diye nöbetleşe büyüttük bu küçücük yavru tavşanları. Bu arada Momo ile Mimi büyümeye başlamış kocaman olmuş ve yuvalarına artık sığamaz duruma gelmişlerdi. Bakımları da zorlaşmış artık doğaya bırakma zamanları gelmiş durumdaydılar. Ne yazık ki bizler onlara o kadar alıştık ki onlardan ayrılmak biz büyükler için az da olsa zor olsa da Hasan ve Zeynep için oldukça zor olacaktı. Anne iç güdüsüyle Hasan ile Ayşe’yi yanıma çağırdım. Momo ile Mimi’nin artık bizimle yaşayamayacaklarını onların doğada yaşamaları gerektiğini besinlerini doğadan bulmalarını bizimle yaşarlarsa hayatlarının daha kısa olacağını anlattım. Onlarda bu durumu istemeye istemeye Momo ile Mimi’nin daha güzel doğayla iç içe bir yaşam sürmeleri için kabul etmeleri bizim işimizi biraz daha kolaylaştırmıştı. Pazar sabahı Momo ile Mimi’nin karınlarını doyurduktan sonra çok güzel bir dağın yamacında bulunan ormana götürdük. Onlarda doğaları gereği ortamı hiç yadırgamadan hemen etraftaki yeşilliklerde hoplaya zıplaya oynamaya başladılar etraftan onların kokularını alan diğer tavşanlarda gelip beraber bulundukları ortamdan uzaklaştılar. Sevgili kardeşlerim, hayvanlardan gerçekten çok mutluluk duyduğumu, hayvan sevgisinin, insana, bulunduğu ortama, huzur verdiğini, sıkıntılarını üzüntülerini unutturduğunu, ama tüm hayvanların kendi ortamlarında yaşamaları gerektiğini, biz insanlar olarak onlara ne kadar güzel bir ortam hazırlasak bile, doğada yaşamaları onları çok daha mutlu ettiğini, Momo ile Mimi’yi doğaya bıraktığımızda anladık. Onlar mutluluktan sanki göklere zıplayarak gidiyorlardı.

İki Melek

İki melek yeryüzünü dolaşmaya çıkmışlar, tabii insan kılığında. Akşam olmuş, Şehrin en zengin semtinde lüks bir villanın kapısını Tanrı misafiri olarak çalmışlar. Ev sahipleri somurtarak buyur etmişler onları. Yemek falan teklif etmemişler. Sıcacık misafir odaları yerine, buz gibi ve nemli bodruma iki şilte atıp ʺGeceyi burada geçirebilirsinizʺ demişler. Şilteleri betona sererken, yaşlı melek duvarda bir çatlak görmüş. Elini uzatmış. Şöyle bir sürmüş yarığa, duvar eskisinden sağlam olmuş. Genç melek, ʺNiye yaptın bunu?ʺ diye sormuş merakla.

ʺHer şey her zaman göründüğü gibi değildirʺ demiş yaşlı melek yavaşça.

Ertesi akşam melekler bir köy evinde çok fakir, ama çok iyiliksever bir aileye misafir olmuşlar. Her şeyleri bir tanecik inekleri imiş. Onun sütünü satıp geçiniyorlarmış. Ev sahipleri mütevazi sofraların almış onları. Allah ne verdiyse beraber yemişler. Yatma zamanı gelince kadın ʺSiz uzun yoldan geliyorsunuz, yorgun olmalısınızʺ demiş. ʺBizim yatakta siz yatın, bir rahat uyuyun. Biz şu divanda idare ederiz.ʺ demiş.

Güneş doğarken uyanan melekler, zavallı adamla karısını iki gözleri iki çeşme ağlar bulmuşlar. Hayattaki tek servetleri inekleri bahçede ölü yatıyormuş. Genç melek öfkeden deliye dönmüş. ʺBunu nasıl yaparsın? Bu kadar iyi insanların yegane servetinin ölmesine nasıl izin verirsin? Önceki gece gittiğimiz villada her şey vardı ama kötü ev sahipleri bize hiçbir şey vermediler. Sen onların bodrumlarını tamir ettin. Bu fakir insanlar bizimle her şeylerini paylaştılar. İneklerinin ölmesine göz yumdun?ʺ

ʺHer şey her zaman göründüğü gibi değildir evlatʺ demiş yaşlı melek yine.

ʺNasıl yani?ʺ diye daha da öfkeyle yinelemiş sorusunu genç melek.

ʺHer şey her zaman göründüğü gibi değildir evlatʺ demiş yaşlı melek bir daha. Ve anlatmış:

ʺİlk gittiğimiz zengin evinin o duvar çatlağının içinde yıllar önceden saklanmış bir hazine vardı. Ev sahipleri zenginlikleri ile çok mağrur, ama hiç paylaşmayı sevmeyen insanlar oldukları için bu defineyi bulmayı hak etmemişlerdi. Çatlağı kapayıp onları bu hazineden ebediyen mahrum ettim. Dün gece fakir köylünün yatağında yatarken ölüm meleği adamın karısını almaya geldi. Kadının hayatını bağışlamasına karşılık ona ineği verdim. Her şey her zaman göründüğü gibi değildir.

İşler bazen istendiği gibi gitmez göründüğünde, aslında olan budur. Eğer inançlı isen, her işte bir hayır olduğunu düşünürsün. O hayrın ne olduğunu da, bir süre sonra anlarsın.

 

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.