VECDİ VERİT UYARMIŞTI
Köşe yazarı Mine Güler yıllar önce depremde hayatını kaybeden Vecdi Verit’in uyarılarını şöyle dile getirdi; Deprem… Bu kelime beni 17 Ağustos depremini yaşamadan önce de hiç korkutmuyordu. Sanıyorum 99 Mayıs Ayı’ydı. Oğuz Gündoğdu İzmit’e gelmiş, deprem konulu bir konferans vermişti. O sıralar da minik minik depremler oluyordu.
İlk gün gazeteye “Sallandık” yazıyordum. İkinci gün, “Yine sallandık” başlığını atmış bir sonraki gün ise depremin yıkıcı gücünü bilmediğimizden, “Sallanıp duruyoruz” başlığını atmıştık, gülerek… Oğuz Gündoğdu ilimizde 7.2 şiddetinin üzerinde deprem olacağını söylemişti. Ben de sanıyorum Yaşar Akkamış’ın haberini kuşa çevirmiş, birinci sayfada etekte 3 sütuna yer vermiştim. Bir de Jeofizik Mühendisi Köşe Yazarımız Vecdi Verit vardı. Konferansı izlemiş bir köşe yazısı yazmıştı ki… köşe değil tam sayfa olacak upuzun bir yazıydı. Hiç hoşuma gitmemişti. Kendisinden yazıyı biraz kırpmasını istemiştim. ‘Çok önemli bir yazı. Ben kısamam” demişti. O yazıyı sayfaya 2 sütuna 8 punto yazıyla koymuştum. İçeriğini okumamıştım bile. “Deprem de neymiş, sıkıcı konu” diye düşünüyordum. Ve 17 Ağustos’ta o büyük depremi yaşayınca anlamıştım deprem gerçeğini. Ne yazık ki köşe ile bizi uyarmaya çalışan Gölcüklü Vecdi Verit’i de depremde enkaz altında kaybettik. Mekanı cennet olsun…
TEVAZU
Bir adamcağız kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu Hacı Bektaş Veli’nin dergahına kurban olarak bağışlamak ister. O zamanlar dergahlar aynı zamanda aşevi işlevi görüyormuş. Durumu Hacı Bektaş Veli ‘ye anlatır ve Hacı Bektaş Veli helal değildir diye bu kurbanı geri çevirir. Bunun üzerine adam Mevlevi Dergahına gider ve aynı durumu Mevlana ‘ya anlatır. Mevlana ise bu hediyeyi kabul eder. Adam aynı şeyi Hacı Bektaş Veli’ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmediğini söyler. Mevlana ‘ya bunun sebebini sorar. Mevlana şöyle der:
– Biz bir karga isek Hacı Bektaş Veli bir şahin gibidir, öyle her leşe konmaz, o yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.
Adam üşenmez kalkar Hacı Bektaş Dergahı’na gider ve Hacı Bektaş Veli’ye, Mevlana’nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de Hacı Bektaş Veli’ye sorar. Hacı Bektaş da şöyle der:
– Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise, Mevlana’nın gönlü okyanus gibidir. bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez, bundan dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir der.
BAŞARI
Başarı deyince aklımıza farklı şeyler gelir. Toplumun gözünde başarı; iyi bir maddi gelir getiren kariyer, büyük bir ev, lüks bir arabadır. Aslında bunlar başarılı olmanın tanımı olamaz. Ralph Waldo Emerson ‘in başarıyı şöyle tanımlamıştır:
BAŞARI ;
Sık sık gülmek ve çok sevmektir
Akıllı insanların ve çocukların sevgisini kazanmaktır;
Dürüst eleştirmenlerin onayını almak;
Sahte dostların arkadan vurmalarına dayanmaktır.
Güzeli sevmektir;
Herkesin en iyi yanlarını bulmaktır.
Karşılık beklemeyi hiç düşünmeden kendiliğinden vermektir.
Geride ister sağlıklı bir çocuk, ister kurtarılmış bir ruh, ister bir parça yeşil bahçe,
ister iyileştirilen bir sosyal durum bırakarak dünyanın iyileşmesine katkıda bulunmaktır.
Gönlünce eğlenmek ve gülmek,
Kendinden geçerek şarkı söylemektir.
Tek bir kişi bile olsa, birinin sizin varlığınızdan ötürü daha rahat nefes aldığını bilmektir.
İşte tüm bunlar başarılı olmaktır.
ESAS AKIL
Bir akıl hastanesini ziyareti sırasında, adamın biri sorar:
“Bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl belirliyorsunuz?”
Doktor, “Bir küveti su ile dolduruyoruz. Sonra hastaya üç şey veriyoruz. Bir kaşık, bir fincan, ve bir kova. Sonra da kişiye küveti nasıl boşaltmayı tercih ettiğini soruyoruz. Siz ne yapardınız?”, der.
Adam, “Ooo! Anladım. Normal bir insan kovayı tercih eder. Çünkü kova, kaşık ve fincandan büyük.”
“Hayır,” der doktor, “normal bir insan küvetin tıpasını çeker.”
Ders: Akıl, sadece bize sunulanlar dışında çözüm bulmaktır.