DONANMA’YA SEVGİLERLE
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Üç yanı denizlerle çevrili Türkiye’nin hak ve menfaatlerini korumak için güçlü bir donanma gayedir” sözünün bilincinde Cumhuriyet Türkiye’si denizcilikte bugün her türlü unsurları yapabilme gücüne kavuşmuşken, Türk Donanması da Atasının izinden gitmeyi önemli bir görev kabul ediyor. İşte 15 Temmuz’daki hain darbe girişiminin püskürtülmesinde vatansever Donanma mensuplarının rolünün ne kadar büyük olduğunu gördük ve yaşadık. Bugün Kalyon Kapısından Donanmaya girdiğinizde sizi dev bir Atatürk Heykeli karşılarken adeta içinizi ısıtıyor. Türk donanmasının Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün duygu ve düşünceleri konusunda ne kadar hassas olduğunu gösteren muhteşem bir eser. Türkiye yenilmez armadası donanmasıyla her zaman gurur duyduğu gibi Türk Donanması da milletini her zaman bağrına basmış ve icraatlarıyla gururlandırmıştır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Hava Kuvvetleri, Kara Kuvvetleri ve Jandarma Genel Komutanlığıyla bir bütün olduğunu düşünürsek, Deniz Kuvvetlerimizin özel yerini de şöyle anlatalım. Bizim denizcilerimiz aynı zamanda ülkemizin de büyük elçileridir. Çünkü donanmamıza ait gemilerimiz sadece Türk kara sularında değil, uluslararası kara sularda da seyrederken, yol güzergahları üzerindeki çeşitli limanlara da uğrayarak Cumhuriyet Türkiye’sinin tanıtımını yaparlar. Her biri çakı gibi bilgili, kültürlü ve giydiği üniformanın bilincinde olan Donanma Mensuplarımız işte Türkiye’yi de tüm dünyaya tanıtırken ülkemizin birer büyükelçisi gibi görev yaparlar. Dolayısıyla Donanma’daki dev Atatürk Heykeli gerçekten çok yakışmış. Yapımında, o yapım emrini verende kimler varsa hepsine selam olsun.
Kemal Paşazâde Medresesi
Evliya Çelebi (ö.1095/1684) meşhur “Seyahatnâme”sinde Edirne’deki “Kemal Paşazâde Medresesi” hakkında şöyle garip bir hikâye anlatır:
1483 tarihinde Kemal Paşazâde Ahmed Çelebi, ilim talebesi iken Edirne şehrine gelerek bu medresenin müderrisinden, yerleşecek bir oda ister. Müderris: “Molla! Medresemizde ancak boş bir oda vardır, onu da cinler ele geçirmişlerdir. O hücreye kim girdi ise sabaha ölüsü dışarı çıkar!” diyerek tehlikeyi bildirir. Fakat Kemal Paşazâde’nin isteğinde ısrar etmesi üzerine müderris, “Molla! ahiret hakkını helal eyle!” diyerek odanın anahtarını ona teslim eder. Molla ise “Bismillah!” diyerek hücrenin kapısını açar ve postuna oturur. Akşamdan sonra kapıcılar ve müderris, kapının önüne eski adetleri gibi bir teneşir, bir tabut ve diğer cenaze malzemelerini hazırlayıp bırakırlar.
Gece yarısında Kemal Paşazâde dersle meşgul iken duvarın kıble tarafı ikiye ayrılır. Elinde sevimli, genç bir evladıyla bir ihtiyar ortaya çıkar. Selam ve sohbetten sonra ihtiyar: “Ey oğul! Bu evladımı sana Allah emaneti veririm. Buna ilim öğretip namazın şartlarını belletesin..” deyip gider. Kemal Paşazâde besmele ile o temiz çocuğa biraz Kur’an dersi verip kendi işiyle meşgul olur.
Sabahtan önce yine duvardan o ihtiyar ortaya çıkarak söze başlar: “Ey oğul! Allah senden razı olsun, iki cihan saadetine nail olasın. Ben cinlerin meliklerinden Asfail’im. Her zaman bu odaya gelip yerleşenlere bu evladımı emanet verip giderim. Onlar ise emanete hiyanet edip evladıma el uzatırlar. Ben de onları öldürürüm. Şimdiden sonra sana bütün garip ve acayip ilimlerin yolu açılsın, müfti’s-sakaleyn (insan ve cinlerin müftüsü) olasın.” dedikten sonra dualar ederek yine çocuğuyla duvara girip kaybolur.
Kemal Paşazâde sabah dışarı çıkınca görür ki, cemaat hazır olup su ısıtmışlar. Kemal Paşazâde’yi görünce hayrete düşerek Allah’a şükrederler. O ise sırrını açıklamadan bu hücrede ilim tahsilini tamamlayıp asrının önemli alim ve fâzılı olarak sonunda gerçekten insanların ve cinlerin müftüsü olur. Bu zatın yükselmesine sebep, Edirne’deki bu medrese odası olmuştur.