Polyanna da Kimmiş?
Polyanna da Kimmiş?
Halk Eğitim Merkezi ve Gölcük Belediyesi işbirliği ile açılan kurslar birçok kadına boş zamanlarını
değerlendirme ve para kazanma imkanı sağlıyor.
Ve de en değerlisi kadınları sosyal hayata kazandırıyor.
Bu kurslar merkezler ve köylerde açılarak,her insanın bu kurslara gitmesi sağlanıyor.
Kurslarda öğrenilen tüm işler hem paraya dönüşüyor,hem de birçok insanı hayata
bağlıyor..
Bu programlarda çalışan bir eğitmen olarak,ne kadar önemli bir görev üslendiğimizi her
kurs ziyaretimizde daha da fark ediyorum..
Geçen haftalarda değerli Halk Eğitim Merkezi Md.Yrd. Sayın Ümran Ceyhan ve Belediye projelerinin
başarılı ismi Sayın Gülay Küçükberber ile Yukarı Değirmendere ‘de bir kursa davetliydik.
Burada açılan iğne oyası kursu birçok kadına güzel bir yuva olmuş.Zaten inanılmaz güzel bir
karşılama ile bize kucak açtılar..Her kadın bir yandan işlerini yapıyor bir yandan da sohbete
katılıyordu..
Tabi bu güzel hanımlar elleriyle yaptıkları ürünlerle bize ikramlar da hazırladılar.
Masaya baktığım zaman neler yoktu ki..
Börekler,dolmalar,yöresel sebze yemekleri..
En beğendiğim de elleriyle hazırladıkları pekmezler,soslar,turşular,zeytinler. oldu.
Mesela dut pekmezi hazırlayan bir hanım bunu anlattığında,bize sunulan her ürünün aslında ne kadar
zorlukla hazırlandığını fark ettirdi.Dut pekmezi yapan bir teyze,dutları nasıl tek tek ayıplayıp,
kaynatıp hazır hale getirişini neşe ile anlattı. Bir diğer hanım,dağlarda topladığı kuşburnunun
dikenlerinin ellerine verdiği acıdan bahsetti.Buna rağmen,bunu yapmaktan kaçmıyorlar.Sanki
polyanna bu köyden çıkmıştı.Her kadın yaşadıklarını,zorluklarını güzel işlerle unutuyordu..
Konuştukça bu köydeki hanımlara hayranlığım artıyordu.
Mesela bir Melahat teyze vardı,son derece güçlü bir hanım..Dört çocuk büyütmüş..Tarla işi yapmış,
bu işlere işçi hazırlamış..Yıllarca koşturmuş,üretmiş,didinmiş..Hala bir yorgunluk duymadan
açılan kurslarda bir şeyler yapıyor..Hatta yaptklarını ihtiyacı olanlara satıp,para da kazanıyor.
Hanife teyze,40 günlük bebeği ile kalmış köyde bir başına.Ama yılmamış,o da hayatında birçok
şeye göğüs germiş ve üretmiş hep..
Yani biz de öyle çok öykü var ki kadınların başarısına dair..
Şimdi bu kurs merkezlerinde,bir araya gelip sevgi ve muhabbetle iğne oyaları yapıyorlar.
El emeği,göz nuru oyalar zaten onların hayatı gibi..İnce ince işlenmiş,sabırla şekil almış
hayatlar..Yüzlerinden hiç eksiltmedikleri o gülümde,belki de hayata güçlü tutunmalarını sağlıyor.
Komşuluk yapmaktan öteye gitmeyen sosyal hayat,bu gibi kurslar ile bir zaman kaybından çok bir
üretim şenliğine dönüşüyor..Sohbet ederken,ellerinden hiç bırakmadıkları o rengarenk oyalar
aslında onların birer hayat hikayesi gibi.
Köydeki her kadını tanımak isterdim,ya da daha uzun dinlemek.Çünkü,her hayat bir şeyler
öğretiyordu bizlere.
Şehir hayatının bizlere verdiği,ihtiyacın olanı hemen git al olayı buralara uzaktı.
Köyde hazır almak gibi bir şey yoktu…Herkes bahçesinde sebzesini,meyvesini yetiştiriyor,
evdeki yiyeceklerini hazırlıyordu..Alıştığımız market olayı şükür ki buralara uğramamıştı..
Köyde sadece bir bakkal vardı..Hani o herkesin bir hesap defterinin olduğu,güvenle oluşmuş
o kara kaplı defterden..
İnsanların sadece ihtiyacı olan şeyi aldığı,kredi kartı canavarı ile boğuşmadığı o eski tanıdık,bakkallar..
Yani bu köy,her şeyi ile doğallığını korumuş ve insanları sevgi ile bağrına basmıştı..
Çok uzun yıllar önce İstanbul’un,sarayın bütün meyve sebze ihtiyacını karşılayan bu köy
gerçekten bir tarih saklıyordu sokaklarında..Yıllarca üzüm,kiraz,kestane,fındık,zeytin gibi ürünler
İstanbul’lu kabzımallar tarafından buradan iletilmiş..Herkesin büyük miktarda bağ ve bahçesi varmış.
Yakın zamanlarda ise çoğu insan başka yerlerde çalıştığından,bahçe işleri yapacak insan kalmamış eskisi
kadar..Fakat yine de,,kendi ihtiyaçlarına yetecek bahçesi var herkesin.
Bir de köy meydanında tarihi bir hamam gördüm heyecanlaç1!965 yıllarında kullanıldığını söyleyen yaşlılar var,sonradan
suyu kesilmiş ve atıl bir durumda.Ağaçların arkasına saklanmış,içinde neşe ile toplanan onlarca
insanı özlemiş sessizliğe gömülmüştü…Belki de tekrar hayata döneceği günlerin umuduyla yaşlı gözlerle
insanlara bakıyordu..
Dağ eteklerine kurulmuş güzel evler ,burada yaşananları en derinlerde saklar bir gizem içindeydi
Yollları gezerek ulaştığım bir mavi ev var ki,sanki bir masal şatosu gibi zamana inat gururla ayakta kalmış,
fotoğrafını çekerken bana gülümsüyordu..
Bence sizler de bir gün rotanızı Yukarı Değirmendere’ye çevirin.
Hem tarih kokan bu güzel yerleri gezin,hem de birbirinden becerikli hanımların yaptığı el işlerinden,pekmezlerden,
zeytinlerden,turşulardan alın.
Bir de köy meydanında demli de bir çay için..
Benden söylemesi..
Sevgilerimle..