DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli °C

DOĞAL YAŞAM VE KUL HAKKI

08.04.2018
944
A+
A-

DOĞAL YAŞAM VE KUL HAKKI

Hayatın sağlığını kaybede kaybede sonunda doğal yaşam çılgınlıklarına geldik. Eskiden kimse ne ekmekte, ne sütte, ne sebzede, ne meyvede, ne ette, ne de balıkta organik olmayan bir şeyi tartışmazdı. Şu İzmit Körfezi mercanından istavritine, lüferinden karagözüne, gümüş balığından izmaritine kadar dolu dolu yaşardı. Gümüş balığı şimdi zaten hikâye, istavritten başka balık tutan var mı bilemem. Bir ara belki biraz mırmır, özel yerlerde lüfer, biraz mezgit. Denizler kirlendikçe doğal hayatta kirlendi, sonunda kirlete kirlete körfezde balık türlerinin sayısı bir elin parmakları kadar kaldı. Süt içerken nefis bir haz ve tat alırdık, yoğurtların üzerinde iki parmak kaymak olurdu. Tavuklar doğal yumurtlardı, etin en sağlıklısını tüketir, sağlıklı yaşardık. Şimdi şeker karışık, bak nişasta bazlı falan diyorlar. Tamamen kanserojen. Tavuklar suni yumurta yapıyor. Bir kaç aylık tavukların eti de doğaldır diyen varsa gelsin anlatsın da bilelim. Mercimek, nohut, fasulye, dışarıdan geliyor. Nerede kaldı bizim doğallığımız? Soluduğumuz hava her geçen gün kirlenirken, yer altı sularımız da tükenip gidiyor. Balıkçılara gidin, havuzlarda üretilen çipura, levrekler görürsünüz. Denizden çıkanının fiyatı 30 lira ise, onların ki 15 lira. Yediğimiz o kar gibi beyaz ekmekler, bir gün bile dayanmayacak hale gelmişse fırınlar ekmekleri bunlar tam buğday, bunlar ekşi mayalı falan diye ayırmışlarsa, nerede kaldı bizim odunla pişen kara fırın ekmeklerimiz, nerede kaldı doğal hayat? Erkek ve kadınlar kısırlaşıyor, tüp bebek tedavileri gırla gür gidiyor. Doğumlar bile bu hale gelmişse, nerede kaldı doğal hayat?

 

KUL HAKKI

İşte bunları düşünürken dün Hacı Mehmet Poyraz amcamızın cenaze namazını kıldık. Kürsüde eski Gölcük Müftüsü Mustafa Okullu vardı. Kul hakkından bahsediyordu. İslam dinini sürekli kötü gösterip, kötü yönlerini anlatan Amerika’dan bahsediyordu. Orada bir zenci kadının çocuğu öldürülmüş, mahkeme karar verecek. Anneye soruyor, “İdamını onaylıyor musun?” diye. Anne “Ben Müslüman bir kadınım, onun da annesi var. Aylardır ne çektiğimi ben bilirim. İslam adına onu bağışlıyorum” diyor. Bak, ne enteresan değil mi? Amerika’nın okullarında minicik çocuklara İslam eşittir terör diye zehir aşılanırken, Amerikalı Müslüman kadın bu hareketiyle bütün Amerikalıları belki de şok ediyor. İslam’ın ne olduğunu anlatıyor ve o kadın sayesinde yüzün üzerinde Amerikalı da Müslüman oluyor. Hoca dedi ki “Verdiği sözü tutmamak kul hakkıdır. Emanete hıyanet kul hakkıdır.” Peki hocam şu suni gıdalar insanları kanser yapan ürünler, bunlar kul hakkına girmiyor mu? İslam bu kadar yüce bir dinken, neden hala bu millet doğal yaşamı özler hale gelmiş? Verdiği söz deyince, bir hikaye daha anlatalım. Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy, akşam ziyareti için bir arkadaşına söz veriyor. Fakat o da ne? Bir fırtına, deniz adeta kudurmuş vaziyette. Kabataş’ta kayıkçılara Beylerbeyi’ne gitmek istediğini söyleyince kayıkçılar “Bu havada mümkün değil” diyor. Akif biraz daha fazla para verince, kayıkçı onu Beylerbeyi Sahiline indiriyor. Doğru arkadaşının evine gidip, kapısını çalan Akif’in karşısına evin hanımı çıkıyor. Akif, “Beyefendi nerede?” deyince, O “Bu fırtınada Akif nasılsa gelmez diyerek bir arkadaşının yanına gitti, isterseniz gidip çağırayım” diyor. Mehmet Akif Ersoy “Hayır, öyle şey olur mu, siz sadece beyinize Akif verdiği sözü tuttu deyin” diyor.

 

Kararsızlık

Profesör elinde bir fare ve kutu ile salona girdi. Öğrencilerin şaşkın bakışları arasında fareyi kutunun içine koydu ve kutuyu kapattı. Kutunun hava almadığı açıktı. Salona dönerek: “Bu kutuya iki gün kimse dokunmayacak dokunan bu dersi geçemez!” dedi ve salondan çıkıp gitti. Salondaki öğrenciler olaya bir anlam verememişlerdi. Kimisi kutunun içindeki fareyi çıkarmayı düşündü ama cesaret edemedi. İki gün boyunca ders görülen sınıfta kutu öylece kaldı. Ne olacağını merak ederek iki gün geçirdiler. İki gün sonunda tekrar dersi olan profesör salona girdi ve kutuya yaklaşarak açtı. Tabi ki, kutunun içindeki fare artık yaşamıyordu. Öğrencilerden birçoğu üzülmüştü. Profesör sınıfa dönerek farenin neden ölmüş olabileceğini sordu. Sınıftan birçok farklı ses ve fikir yükseldi;

-Havasızlıktan…

– Açlıktan…

– Susuzluktan…

Her öğrenci olabilecek ihtimalleri saymıştı. Profesör kutuyu havaya kaldırıp içini öğrencilere gösterdi. Kutunun her tarafı kemirilmiş vaziyette ve minik deliklerle kaplıydı. Ardından devam etti;

– Görüyorsunuz değil mi? Fare anlaşılan bu kutudan çıkmak için epey mücadele etmiş. Bunu kutunun içindeki minik diş izlerinden ve irili ufaklı deliklerden anlıyoruz.

Ancak şu var ki fareyi sizin dediğiniz gibi ne havasızlık nede açlık öldürdü. Farenin ölümüne neden olan iki şey var; Kararsızlık ve Korku…

Kararsızlık, çünkü fare kutunun her yerini parçalayıp, her noktayı ayrı ayrı kemireceğine sadece tek bir köşesini ısırıp parçalasaydı ve bunda da kararlı olsaydı o deliği büyütecek ve kutudan çıkıp kurtulacaktı.

Korku, çünkü eğer siz öğrenciler benden ve notlarının düşmesinden böylesine çok korkmasaydınız, kutuyu açıp fareyi serbest bırakabilirdiniz. Ancak korkudan dolayı size yanlış gelen bir işe göz yumdunuz.

Hayatta bizi başarıya götüren yolda karşılaşacağımız en azılı düşmanlardır, kararsızlık ve korku. Kararsızlıkla zaman tüketmeyin, kafanıza tek bir şey koyun ve o yolda ilerleyin. Ve bu yolda size yanlış gelen şeylere göz yummayın. Göze batmaktan, ses çıkartmaktan korkmayın.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.