DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli °C

HAVADAN SUDAN SİYASET OLMAZ

05.04.2018
1.067
A+
A-

Demokrasinin en önemli rengidir gökkuşağı gibi olan siyasi partiler. Toplumların olmazsa olmazıdır. Devleti onlar yönetir. Adına hükümet denir. Demek ki neymiş, siyasi partiler mazeret üretme değil, çözüm yeridir. Ağlama duvarı hiç olamazlar. Fakirlik edebiyatı yapmak, siyasi partilere yakışmaz. Fıtratında toplumu yönetmek varsa ona göre çare üretmekte siyasetin ta kendisidir. Aksi takdirde kendi ekseniniz etrafında döner durur, sonunda başınız döner ve düşersiniz. Türkiye’de kırk yıldan fazladır siyaseti hem yerelde hem de genelde takip ederim. Benim işim bu. Toplumla nasıl bütünleştiklerine, ne kadarına başardıklarına bakarım. İnsanlarla konuşur, fikirlerini alır, düşüncelerimi öyle yansıtırım. Bu güne kadar siyasetin parti bazında bir kaç kez kendi içinde bütünleştiğini gördüm. İşte o zaman belediye başkanlığı seçimini de kazandılar, genel seçimde de başarılı oldular. Siyasetin sesinin duyurulmasında renginin yansıtılmasında en önemli araç yerel basındır. Vatandaş sizin nerede ne yaptığınızı bilecek. Hangi mesajları verdiğinizi duyacak. Bu konuda yönetimlerinize bakarak samimi olup olmadığınıza karar verecek. Her ne kadar siyasetin genelinde liderler son derece önem arz ediyorsa, kendini topluma sevdiren siyasilerin de milletvekilliği seçimini, belediye başkanlığı seçimini bağımsız olarak kazandıklarını her zaman gördük. Onun için diyorum ya, siyaset ağlama duvarı yeri değil, mazeret üretme yeri hiç değildir. Siyasetin zihniyeti iktidar olmaktır. Kimi zaman görürsünüz ki parti küçük olsun da benim olsun anlayışı yansır. Böyle olanlar da hangi seçime girerlerse girsinler, hiç bir zaman umduklarını bulamazlar. Türkiye siyasetinde çok önemli bir yeri olan Gölcük’te siyasilerin kişiliklerini toplum sürekli olarak test eder. İlişkilerine sevgi ve saygılarına dikkat eder. Eğer samimi buluyorsa halk o zaman o parti bu parti demez, samimiyet testinden geçenin peşinden gider. Gölcük’te yapılan onlarca seçim içerisinde bunları da gördük ve tanık olduk. O halde ben diyorum ki bizim karşımıza gelip mazeret üretmeyin çare bulun. Demokrasi çareler rejimi ve topluluğudur.

Olmayacak şey demeyin

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Doç. Murat Sevencan, “Olmayacak şey demeyin” diyerek kendisine gelen bir notla ilgili olarak uyarıda bulunuyor:

Deniz kenarında bir bankta oturan bir gencin yanına 20-22 yaşlarında bir başka akranı gelip oturuyor.

Biraz sonra bu gencin iki arkadaşı üç bardak çayla gelirler. Birini oturan arkadaşlarına verirler; o çayı sevmediğini söyler.

Bunun üzerine bankta oturana dönerek “Sen içer misin?” derler. Genç baştan reddetse de ısrarlara dayanamayarak çayı alır ve içmeye başlar.

Üç kişilik grup da sohbete dalar görünür. Çayın sonlarına doğru baş dönmesi hissetmeye başlar. Tabii o an başına bir bela geldiğini anlar. Bir an kendine gelip bunlardan uzaklaşması gerektiğini düşünerek ayağa kalkar ve biraz ilerdeki otobüs durağına zor da olsa varır.

Fakat üçlü de bununla birlikte harekete geçmiş ve durağa gelmiştir. Otobüse binip koltuğa oturduğunda üçü de otobüse gelip kendisini rahatça görebilecekleri bir yere otururlar.

Fakat genç, bu arada artık neredeyse bilincini kaybetmek üzeredir. Büyük bir gayretle cep telefonunu çıkarıp (teknolojinin gözünü seveyim) arkadaşını arar, başına gelenleri anlatır. Otobüste olduğunu, falanca durakta ineceğini ve kendisini almasını söyler.

Durağa geldiğinde iner ve arkadaşının kucağında bayılır. Arkadaşı ise bununla beraber inen üçlüden şüphelenir.

Birlikte hemen bir taksiye binip hastaneye giderler. ’Acil’de doktorlar imdada yetişir ve arkadaşının yanına gelerek, “Arkadaşın intihar mi etti?” diye sorar. Neden böyle bir şey sorduğunu sorar doktora… Doktor “Aşırı dozda ilaç almış. Gecikseydi kurtaramayabilirdik” diye cevap verir. İşin daha ilginci ve can alıcı noktasıysa daha sonra bu üçlünün ’Organ mafyası’ olması ihtimalinin düşünülmesidir.

Bu üçlü o zaman yakalanamadı. Yani hala ortalıklarda geziniyorlar. İzmit depreminde ölülere musallat olan organ mafyası, işi daha da ileri götürerek canlı insanların peşine düşmektedir. Bu yaşanmış bir olay… Herkesin çoluğu çocuğu ve yakınları var, özellikle İstanbul’dakiler dikkat etsin… Savaş, Kuzey Irak, Kıbrıs, AB derken hayatın detayları çok korkunç olabiliyor. Tanımadığınız yabancı kişilerden ne kadar kalabalık bir ortamda dahi olsanız kesinlikle yiyecek, içecek v.s. kabul etmeyin. Artık insanlar ölü-canlı insan hayvan demeden acımasızca katledip paraya çevirmeye bakıyorlar. Bu konuyu tüm dostlarınıza iletin veya anlatın. Lütfen çok dikkatli olun. (Alıntı)

 

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.