İŞTE GÖLCÜKLÜ ADAY
Bütün Gölcük İlçemizden çıkacak Milletvekili adaylarına kilitlenmiş durumda. Vatandaş ille de Gölcük’ten bir temsilci Mecliste olmalı diyor. İşte size Gölcüklü bir aday adayı. Elektrik Mühendisi Murat Atar Gölcük’te doğmuş, Gölcük’te büyümüş ve Donanma Caddesinde oturur. Ailesi Gölcük’te. İlçemizin Mecliste mutlaka temsil edilmesi gerektiği düşüncesiyle de İYİ Parti’den aday adaylığını açıkladı. Çok da iyi yaptı. Hangi siyasi partiden olursa olun, Gölcüklü ilçemizin mutlaka temsil edilmesi görüşünde. Kocaeli siyasetinin çok önemli mihenk taşı olan Gölcük, yüz on bin seçmeniyle parıl parıl parıldıyor. İlçemizdeki ışığın, mutlaka meclise de yansıması lazım. Gölcüklü Ankara’ya gittiğinde bu cadde ve sokaklarda dolaşan, dönüp dolaşıp son noktası yine Gölcük olan bir ismi arzuluyor. Biz bunu hak ediyoruz. Uzun yıllardır Gölcük’ten bir Milletvekilinin Mecliste olmamasının burukluğunu yaşıyoruz. Murat Atar’ ı gençliğinden beri tanırım, e zaten gençte bir adam. Dedesi ilçemizde Müftülük yapmış, rahmetle Ahmet Atar’ dır. Geniş bir çevre, geniş bir tanınmışlık yapısı vardır. Arı gibi bir adamdır, çalışır, didinir ve yorulmayanda bir yapısı vardır. Şimdi tarihimizin en önemli seçilerinden birini yaşayacağımız yirmi dört Haziran için kurucusu olduğu daha doğrusu ilde ilk kurucuları arasında yer alan bir duruşu var. Haydi hayırlısı bakalım.
Tahtadaki Çivi
Kötü karakterli bir genç varmış. Bir gün babası ona çivilerle dolu bir torba vermiş. “Arkadaşların ile tartışıp kavga ettiğin zaman her sefer bu tahta perdeye bir çivi çak.” demiş.
Genç, birinci (ilk) günde tahta perdeye 37 çivi çakmış. Sonraki haftalarda kendi kendine kontrol etmeye çalışmış ve geçen her günde daha az çivi çakmış. Nihayet bir gün gelmiş ki hiç çivi çakmamış.
Babasına gidip söylemiş. Babası onu yeniden tahta perdenin önüne götürmüş. Gence “Bugünden başlayarak, tartışmayıp kavga etmediğin her gün için tahta perdelerden bir çivi çıkart (sök).” demiş.
Günler geçmiş. Bir gün gelmiş ki her çivi çıkarılmış.
Babası ona “Aferin, iyi davrandın ama bu tahta perdeye dikkatli bak. Artık çok delik var. Artık geçmişteki gibi güzel olmayacak.” demiş.
Arkadaşlarla tartışıp kavga edildiği zaman kötü kelimeler söylenilir. Her kötü kelime bir yara (delik) bırakır. Arkadaşına bin defa kendisini affettiğini söyleyebilirsin ama bu delik aynen kalacaktır (kapanmayacaktır).
Halı
Cuma namazındaydık. Sağımda bir ihtiyar, onun hemen yanında da bir boşluk vardı. Yaşlı adam, farzı kılmak için kalktığımızda arkaya döndü ve boşluğun gerisindeki çocuğa:
– Safı doldur yavrum! dedi. Boşluk kalmasın.
Çocuk, bol tüylü ve yeşil bir halı üstündeydi. Her nedense öne geçmek istemiyordu. Yaşlı adam bu durumu fark ettiğinde, o halıyı gösterip:
– Anlaşılan yumuşak bir yer buldun, dedi. Ne de olsa “ana kuzusu” sayılırsın.
Delikanlı susmayı tercih etti.
Boşluğa da başka bir kişi geçti.
Namaz sona erdiğinde, ihtiyarın cumasını tebrik ettim. Biraz sonra arkadaki çocuk gelerek, onun elini öptü.
Yaşlı adam, söylediklerinden pişmandı.
Çocuğun başını şefkatle sıvazlarken:
– Sana “ana kuzusu” dediğim için hakkını helâl et evladım, dedi. İhtiyarlık kolay değil, ağzımdan kaçtı işte.
Çocuğun gözleri dolu doluydu. Başını yere eğip:
– Bana söyledikleriniz doğruydu, dedi. Üzerinde namaz kılmak için ısrar ettiğim halı, vefat ettiği zaman annemin tabutuna örtülmüştü. Orada secdeye kapandığımda, sanki beni kucaklamış gibi oluyor da…
Ağlamaktan Kör Olan Kız
Bir gün bir zat Hasan Basri hazretlerine gelerek yalvarır:
“Aman efendim! Ne olur? Allah için bize bir yardımda bulununuz…” Hazret-i imam da;
“Nedir derdin? Ne hususta yardım edelim? Önce derdini ve ihtiyacını isteğini söyle ki sana yardım edebilelim” der. Adam;
“Efendim! Benim çok akıllı bir kızım var, onu çok severim, şimdi bu akıllı kızıma bir şeyler oldu. Gece gündüz durmadan ağlıyor… Kur’an-ı Kerim okuyor ağlıyor, namaz kılıyor ağlıyor, hadis-i şerif okuyor ağlıyor ve bugünlerde gözleri görmez oldu. Korkuyorum ki hepten kör olacak… Sizden istirham ediyorum gelseniz de bir baksanız. Bir nasihat etseniz biraz öğüt verseniz şu kızıma” diye rica eder. Hasan Basri; Hazretleri kabul eder, adamın evine kadar giderler. Eve vardıklarında Hasan Basri hazretleri;
“Yavrum neden ağlıyorsun? Gözlerin ağlamaktan temelli kör olabilir! Sebebini bize söylersen sana yardımcı olabiliriz. Senden rica etsem sebebini söyler misin?” der. Kız şu cevabı verir:
“NASİHAT ETMEYE GELDİK!..”
“Efendim benim hiçbir hastalığım yoktur, sıhhatim gayet yerindedir. Gözlerimin ağlayarak bu hâle gelmesinin iki sebebi vardır. Bu gözlerimiz ahiret âleminde Allahü Tealayı ya görecek ya da görmeyecektir. Eğer Cenab-ı Hakkı görme nimetine ererlerse böyle binlerce göz O’nu görmek için feda olsun; eğer görmezse o zaman Allahü teala kendi zatını görmeye layık kılmadığı bu gözleri kör etsin! Allahü tealayı görmeyecek gözü ben ne yapayım” der ve biraz sonra da “Allah” diyerek can verir.
Hasan Basri Hazretleri bu hadiseden çok duygulanır, gözlerinden yaşlar akar ve şöyle der:
“Nasihat etmeye geldik nasihatimizi aldık,
Hekim olmaya geldik hekimimizi bulduk…