DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli °C

BRAVO KURA HAFRİYATA

27.06.2018
1.243
A+
A-

BRAVO KURA HAFRİYATA

İnsanların işini severek yapması başarının en önemli kurallarından biridir. Bu manada benim tanıdığım sevgili kardeşim Hasan Kahraman tam bir görev adamıdır. Sosyal hayata bakış açısı son derece olumlu, iş yapabilme ve işi görebilme kabiliyeti de epey üstündür. Gölcük’te büyük bir heyecanla Piyale Paşa Okulu’nun inşaatı başlamıştı. Nasıl ve ne tür bir aksilik oldu bilemeyiz, ancak başlayan firma büyük ekonomik sıkıntılara düşünce işi bıraktı. Sonra tabiri caizse işi ehline verdiler. Piyale Paşa adı üstünde Türk Denizcilik Tarihinin en değerli Komutanlarından biri. İlçemizde onun adına bir okulun da olması bizim adımıza da son derece gurur verici. İnşaat şimdi son derece mahir bir ekip tarafından adeta parlıyor. Herkes işinin başında. Tüm teknik kuralların en güzel şekilde uygulandığı Piyale Paşa Okulu’nun inşaatının Eylül ayı içerisinde bitirmeyi hedefleyen bir ekip var. Başarı azim demektir, başarı işi severek yapmak demektir. Umarım o güzel ekip te bu konuda başarılı olur ve tüm Gölcük’ün de sevineceği bir sonuç ortaya  çıkar. Evlatlarımız da çok güzel bir okula kavuşmanın sevincini yaşarlar.

GÜREŞ SANATI

Bir öğrenci güreş sanatını öğrenmek için çok tanınmış bir güreş şampiyonuna gitmiş.

Yıllarca büyük bir istekle ve hayran olunacak şekilde çalışmış. Bir gün ustasına sormuş:

“Usta, bana öğreteceğin başka bir şey kaldı mı?”

Usta da: “Bugüne kadar öğrendiğim her şeyi sana öğrettim” demiş.

Bu sözler genç güreşçiyi çok gururlandırmış ve hocasının yanından ayrılıp kendi yoluna gitmiş.

Ülkeyi dolaşmaya ve her yerde en iyi güreşçinin kendisi olduğunu hatta ünlü şampiyonu bile yenebileceğini söylemeye başlamış.

Günler aylar birbirini kovalamış ve sonunda ustasıyla güreşmeye karar vermişler.

Binlerce insan ikisinin arasındaki maçı seyretmeye gelmiş. Uzun ve eşit düzeyde giden bir güreş sonunda; usta öğrencisini şaşırtıcı bir oyunla yenmiş.

Nefesi kesilen öğrenci:

“Garip, bana bildiğin her şeyi öğretmiştin. Beni nasıl bilmediğim bir oyunla yendin?” diye sormuş.

Ustası cevap vermiş:

“Genç dostum, doğru, sana o gün için bildiğim, ustalığımın sonucu olan her şeyi öğretmiştim, fakat takdir edersin ki sen benden ayrıldıktan sonra da ben çalışmaya ve öğrenmeye devam ettim.”

 

ARTIK ZENGİNİZ

”Japonya’da 4. yüzyılın sonlarına doğru tahta oturan İmparator Nintoku, yüksek bir kuleye çıkar ve ülkesine bakar. Gökyüzüne doğru yükselen tek duman dahi göremeyince, halkının yoksul düştüğüne ve bu yüzden hiç kimsenin evinde pirinç dahi pişiremediğini anlar.

Hemen bir ferman çıkaran Nintoku, halkının üç yıl boyunca sadece kendileri için çalışmasını emreder. Sarayda çalışanları bile evlerine gönderir…

Sadece kendileri için çalışan halk, üç yılın sonunda bolluğa kavuşur…

Nintoku kuleye çıkar, ülkenin her yerinde ocakların tütmekte olduğunu yükselen dumanlardan anlar. Yanındaki eşine sevinç içinde “artık zenginiz” der…

İmparatoriçe ise üç yıl boyunca bakımsızlıktan dolayı her yeri eskiyen, çatısı akan, çiçekleri solmuş sarayı göstererek “sen bu halimize zenginlik mi diyorsun” der… Nintoku’nun yanıtı, yüzyıllardır Japonların aklından çıkmaz; “Halkın fakirliği, bizim fakirliğimizdir, zenginliği de bizim zenginliğimizdir.”

 

KIVILCIM

Cumhuriyetimizin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün eğitime verdiği önem dahilinde gençlerin ruh hallerini de ne denli anlayabildiğini kanıtlayan bu duygusal anı ile sizleri baş başa bırakıyoruz.

Sadi Irmak öğrenci olduğu zamanlarda İstanbul Üniversitesi’ndeyken okulun panosunda bir ilan görür. İlanda “Avrupa’ya talebe yollanacaktır.” yazmaktadır.

Ülke savaştan yeni çıkmış, Lozan yeni imzalanmıştır. Bu durumda Avrupa’ya talebe yollamak lüks gibi gelir herkese. Sadi Irmak da şansını denemek isteyen 150 kişinin içindedir. Sonradan seçilen 11 kişi arasında şanslı bir şekilde kendisine yer bulur.

Atatürk bizzat kendisi Sadi Irmak’ın isminin yanına “Berlin Üniversitesi’ne gitsin” diye not düşer. Fakat gitmek ile gitmemek arasında kafası karışıktır.

Kendisi o zaman yaşadığı bu çıkmazı ve karar verişini şu sözlerle anlatır; “Vakit geldiğinde ise Sirkeci Garı’ndayım; ama kafam çok karışık. Gitsem mi, kalsam mı? Beni orada unuturlar mı? Para yollarlar mı?

Tam gitmemeye karar verdiğim, geri döndüğüm sırada bir posta dağıtıcısı ismimi çağırdı. “Mahmut Sadi! Mahmut Sadi! Bir telgrafın var.

“Benim” dedim. Telgrafı açtım, aynen şunlar yazıyordu: “Sizleri bir kıvılcım olarak yolluyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz. İmza – Mustafa Kemal”

Okuyunca düşündüklerimden olağanüstü utandım. “Şimdi gel de gitme, git de çalışma, dön de bu ülke için canını verme.” dedim.

Düşünün 1923‘te o kadar işinin arasında 11 öğrencinin nerede, ne zaman, ne hissettiğini sezebilen, ona göre telgraf çeken bir liderin önderliğinde bu ülke için can verilmez mi?

Çok başarılı oldum. Ülkeme alev olarak döndüm. Önce İstanbul Üniversitesi Genel ve Beşeri Fizyoloji Enstitüsü‘nü kurdum. Kürsü başkanı oldum. Daha sonra ülkemin başbakanlığını yaptım.

Ben kim miyim? Ben sadece iki satırlık bir telgrafın yarattığı bilim adamıyım

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.