DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli °C

MALAZGİRT ZAFERİ

26.08.2018
1.107
A+
A-

MALAZGİRT ZAFERİ

Sultan Alparslan’la başladı Anadolu’nun yurt olma macerası, 1071’de Malazgirt’te. Kendisinden kat kat fazla haçlı ordularına verilen güç, kudret ve imanın adresidir Malazgirt. O öyle bir güzel yerdir ki İstanbul’un kapılarını açmıştır. Hz. Peygamberin İstanbul’un feth edileceğine dair verdiği müjdenin yeridir Malazgirt. Türkün cihan imparatorluğunun temellerinin atıldığı yerdir Malazgirt. Kurtuluş Savaşı Malazgirt ruhuyla kazanılmış, o ruhla yine Haçlı güçlerine karşı Çanakkale geçilmez kılınmıştır. Dünya tarihine şöyle bir baktığımız da yüce milletimizin tüm savaşlarının haksızlık ve hukuksuzluğa karşı verilen bir inanç savaşı olduğunu görüyorsunuz. Malazgirt aslında öncesi ve sonrasıyla okullarımızda bir ders kitabı olarak okutulmalıdır. Dünya tarihinde binlerce yıl önce başlayan şanlı yolculuğumuzun bin yıl önce Malazgirt’te Türkler için devlet, ebet müddettir sözünün ta kendisidir. Malazgirt bir dik duruş, bir ruh hali Türk milletinin sarsılmaz inancı ve bükülmez bileğidir. O ruhla Osmanlı kurulmuş, Fatihler, Kanuniler, Barbaros Hayrettinler, Piri reisler öyle çıkmıştır. Malazgirt bizim son yurdumuzun ilk ocağı, ebet müddet devam edecek devletimizin de kalbinin ta kendisidir. Ne mutlu ki dünyanın en güzel zaferleri ‘Hakkıdır hakka tapan, milletimin istiklal’ diyen Türk milletinindir. Malazgirt’ten önce Malazgirt’ten sonra milletimiz hala yedi düvelle mücadele ediyorsa, bu mayasının sağlam kişiliğinin de düzgün oluşundandır.

 

Deniz Feneri

Eğitim filosuna verilmiş iki savaş gemisi birkaç gündür kötü hava şartlarında manevra yapıyorlardı. Ben, en öndeki savaş gemisinde görevliydim ve hava kararırken köprüde nöbetteydim. Yer yer sis vardı ve görüş alanı dardı. Bu nedenle komutan da köprüdeydi, bütün faaliyetleri denetliyordu. Karanlık bastıktan kısa bir süre sonra köprünün gözetleme yerinde iskele tarafındaki nöbetçi haber verdi:

– Işık! Sancak tarafında!

Komutan seslendi

: – Dümdüz mü ilerliyor, yoksa kıça doğru mu gidiyor?

Nöbetçi:

– Dümdüz ilerliyor, komutanım! diye cevap verdi.

Bu, o gemiyle tehlikeli bir çarpışma rotası üzerinde olduğumuz anlamına geliyordu. Komutan nöbetçiye emir verdi:

– Gemiye ışık ile mesaj gönder: Çarpışma rotasındayız, rotanızı 20 derece değiştirmenizi öneriyoruz. Karşıdan şu sinyal geldi:

– Rotanızı 20 derece değiştirmeniz önerilir.

Komutan:

– Mesaj gönder! dedi, Ben komutanım, rotayı 20 derece değiştirin.

Karşıdaki:

– Ben deniz onbaşıyım, rotanızı 20 derece değiştirseniz iyi olur. diye mesajı cevapladı.

Komutan bu arada iyice öfkelenmişti. Hırsla emretti:

– Mesaj gönder! Ben bir savaş gemisiyim. Rotanızı 20 derece değiştirin.

Karşıdaki ışıklarla cevap verdi:

– Ben de bir deniz feneriyim!ʺ … Mecburen rotayı değiştirdik.

 

Ha Bu Adam Kimdur?

Temel büyük bir yük gemisinde kaptandır ve sürekli okyanuslarda dolaşır. Bir gün Trabzon’a yolu düşmüş, köyüne gelmiş, köy kahvesinde can arkadaşı Dursun’u görmüş ve Dursun’a; -Ula Tursun gel getureyim seni gemilan uzak denizlere!” demiş Dursun kabul etmeye yanaşmamış ama nihayetinde zor da olsa ikna etmiş. Yola çıkmışlar. Büyük okyanusun ortalarına gelmişler. Dursun bide ne görsün küçücük bir adanın kenarında, saçı sakalı uzun sefil durumda yaşlı bir adam el kol sallayarak gemiye doğru bağırıyor. Dursun Temel’e sormuş: -“Ula Temel ha bu adamda kimdur?” -“La ne bileyim otuz senedur haburdan gelur giderum, o adam bana hep oyle el sallar delimidur nedur anlamadum ki.”

 

Çorba Hayali

Nasreddin Hocanın canı güzel bir tarhana çorbası çekmiş..Başlamış tatlı tatlı hayal kurmaya. Tam o esnada kapısı çalmış ve gelen karşı komşusunun oğlu şöyle demiş:

– Nasrettin Hocam. Annem çok hasta bir tas çorba istiyor..

Hoca kendi kendine söylenmeye başlamış :

– Allahım bizim komşular kurduğum hayalin bile kokusunu alıyor..

 

Şeytan Zıkkımın Kökünü Yer

Nasrettin Hoca o aralar nakite çok sıkışmıştır. Vatandaşın biri gelip Nasreddin Hoca‘ya: -Şeytan nerede yaşar ? diye sormuş. Hoca cevabı bilmez ama vatandaşı yanıtsız bırakmamak için soruyu cevap verir. Adam giderek Nasreddin Hoca’yı soru yağmuruna tutmuş ve sonunda Hoca’ya: – Hocam peki şeytan ne yer ? diye sorar. Hoca da: -eğer benim gibi parası yoksa zıkkımın kökünü yer..! demiş..:)

 

Sen de Düştün

Nasreddin Hocanın günün birinde hanımı vefat etmiş. Aradan zaman geçtikten sonra eşi vefat etmiş bir hanımla evlenmiş. Hocanın yeni eşi hep ölen kocasından bahsedip duruyormuş. Hocanın eşi yatakta o gün yine kocasını anlatıyormuş. Ah ah benim kocam çok becerikliydi ,benim kocam çok çalışkandı deyip anlatıyormuş. Hoca daha fazla dayanamayıp kadını yataktan aşağı düşürmüş. Neye uğradığını anlayamayan kadın hocaya sorar. Hocanın hemen cevap verir. – Eee evlendik evleneli bu yatakta sen, ben bide eski kocan yatıyor. Hepimiz bu yatağa sığamadık sende düştün. 🙂

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.