DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli °C

BİR OLAY İKİ VEHAMET

13.11.2018
965
A+
A-

 

Şeyh Edebali’nin “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” sözlerini anlamayanlar var. Bir olay ama iki vahim hata. Sonuçta her iki hata da bir insanın hayatına mal olabilirdi. Olay yeri Kadıköy. Bir apartmanın borçları nedeniyle asansör ve aydınlatma elektrikleri kesilmiş. Tam o sırada da asansörde 78 yaşında yaşlı bir adam var. Apartman sakinlerinden biri ilgili elektrik kurumunu arıyor, telefon sese açık, bir de görüntüleyen var. Görevli hanıma durumu izah ediyor, aldığı cevap “Siz borcunuzu ödeyin, sistemimizde gözüksün, elektriğinizi açalım” apartman sakini yine ısrar ediyor, “Şimdi vakit geç, bankalar kapalı, siz elektriği verin, yaşlı adamı asansörün içinden çıkaralım.” Aldığı cevap yine aynı. “Önce borcunuzu ödeyin, sonra elektriğiniz açılır.” Peki, bu nasıl bir anlayış, ortada bir can söz konusu ama anlayış insan değil para. Apartman sakini yine aynı bayana “Siz burada asansör kontrolü yapmadan elektriği kestiniz, içerideki adamı kurtaralım, sonra tekrar mühürlersiniz” cevap yine aynı “Önce borcunuzu ödeyin” insan odaklı değil de para odaklı anlayış, işte böyle olur. Bir insanın hayatı söz konusuyken, gerisinin teferruat olması gerektiği yerde, kurum yetkilisi Napolyon gibi “Para, para, para” diyor. Apartman sakininin derdi mührü açıp sorunlu duruma düşmemek. Onun çekincesi de o. Hani mührü sökmek suç ya, suç işleme korkusu yaşıyor. Yaşlı adam ise içeride kurtarılmayı bekliyor, vakit geçiyor, apartmandan bir yiğit “Ortada görüntü var, meramınızı anlatıyorsunuz, gelen cevap ta var, yahu şu mührü sökelim, biz de kurum hakkında suç duyurusunda bulunuruz, önce mahsur kalan adamı kurtaralım” demiyor. Bir yerde para derdine düşmüş firma yetkilisi, diğer yerde suçlu duruma düşmeyeyim diye inisiyatif alamayan o yaşlı adamı asansörde mahsur kalmaya terk eden apartman sakini. Sonunda asansörcü bulunup, binaya getiriliyor ve yaşlı adam kurtarılıyor. Aydınlığı gördüğümde ilk lafı “Oh be” oluyor. Belli ki içeride büyük korkular yaşadı. E yaşı da genç değil. Bir hayli ilerlemiş. Ya kalp krizi geçirse, ya karanlık korkusu olup ta panik atak yaşayıp kendine zarar verse, veyahut korkudan bayılsa, kafasını bir yere vurup hayatını kaybetse ne olacaktı? İşte bütün bunlar bize gösteriyor ki, kimileri can derdinde, kimileri de işin içinde hem insan hem de bir komşu olmasına rağmen ceza alacağım korkusuyla bana ne derdinde.

 

Fani Dünyada Geçinip Gidiyoruz

İki üç arkadaş bir yaz günü dinlenmek ve hoşça bir vakit geçirmek için bir su kenarına giderler. Su kenarı boyunca gezinirlerken uzaktan derenin içinde bir adam görürler. Adamın durumu gerçekten dikkat çekicidir. Adam, suyun içinde pantolonunu dizlerine kadar sıvamış vaziyette, durmadan elinde bir şeyler örmekte, diğer yandan sallayıp durduğu başının üstündeki bir çıngırak devamlı olarak çalmaktadır. Biraz daha yaklaştıklarında adamın sırtında bir yayık olduğunu ve ağzıyla da bir şeyler mırıldandığını görürler. Adama selam verirler. Adam selamı alır.

Biri merak içinde sorar: Kolay gelsin. Kusura bakma ama sormadan edemeyeceğim, derenin içinde böyle durmadan bir o yana, bir bu yana ne yapıyorsun?

Adam: Hiç ne olsun der: Bizim köyün camisinin halıları kirlenmişti. Hoca birini arayıp duruyordu. Eh ben de boştum. İşte gördüğünüz gibi halıları; yıkıyorum. Artık Hoca bize birkaç kuruş verir, bu fani dünyada geçinip gideriz.

Bu sefer diğeri sorar: Ya bu başının üstünde devamlı sallanan çıngırak nedir?

A! O mu? Bizim komşunun bakla tarlası şu gördüğünüz derenin bitişiğindedir. Komşu giderken, şu bizim tarlaya da bakarsan iyi olur, demişti. Ben de zaten boşum. Çıngırak sallandıkça kargalar baklalara konmuyor. Eh artık komşu yarın hasat zamanında, bize bir iki teneke bakla verir herhalde. İşte ne yapalım, fani dünya geçinip gidiyoruz.

Bu sefer diğeri merakla sorar, -Ya.. Şu elindeki nedir?

– O mu? Bizim komşunun oğlu askere gitmişti, ne zamandan beri bir mektupla kazak isteyip duruyordu. Komşu da bana rica etti. Ben de örgü örmesini biliyorum. Şurada boş duracağıma, hazır gelmişken onu da örüyorum. Eh artık buradan iki kuruş alsam fena mı olur? Ne yaparsın fâni dünyada geçinip gidiyoruz işte!

Biri yine dayanamayarak. Sırtındaki yayığı sormaya gerek yok, onu anladık, ama senin ağzın da boş durmuyordu, bir şeyler mırıldanıyordun, der.

Adam bu sefer :

Ben Kur’an okumasını bilirim. Bir kaç defa hatim de ettim. Yasin-i Şerif ezberimdedir. Geçenlerde komşumuzun dedesi ölmüştü. Benden bir Yasin-i Şerif okuyup sevabını dedesine bağışlamamı istemişti. Ben de burada boş duruyorum. Hani boşken onu okuyayım demiştim. Her halde komşu artık bizi görür. Ne yapalım şu fani dünyada geçinip gidiyoruz, der…

 

 

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
24 Temmuz 2019
29 Haziran 2022
12 Temmuz 2016
25 Kasım 2019
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.