DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli °C

KİRLİLİKLERİN ÖRTÜSÜ

26.01.2016
1.825
A+
A-

Yeni bir güne merhaba diyerek, perdemi aralayıp gökyüzüne baktığımda “bugün benim için gelen bütün güzellikleri sevgiyle kabul ediyorum” diye geçirdim içimden. Yağan karın güzelliği beni kendine çekti. Beyazın saflığı, temizliği bir başka duygulandırdı beni. Elime çayımı alıp, pencerenin kenarına oturdum ve izlemeye koyuldum.

İlk aklıma gelen çocukluğum oldu. Ben de her çocuk gibi ağzımı kocaman açar kar tanelerini içine girsinler diye beklerdim. Kardan adam yapar üzerini giydirirdim. Birbirimize kartopu yapar atardık. En keyiflisi de kızaklarımızı aldığımız gibi bayırın başına çıkıp, kızakla kendimizi aşağı doğru bırakmaktı.

Bazen kızaklarla birbirimize tutunarak iner, bazen küçükleri kucağımıza alırdık. Güzel ve uzun bir bayır vardı. En yorucusu da kızakla o bayırın başına tekrar çıkıp kaymaktı. İyi ki annelerimiz sokağa çıkmamıza izin verdi. İyi ki arabalar o zamanlar azdı da sokaklarda rahat rahat oynadık. İyi ki o zamanlar komşu teyzeler gürültüden rahatsız olmuyorlardı ve iyi ki o zamanlar çocuk olmamıza izin veriyorlardı.

Bizlerle çocuklaşan büyüklerimiz, aramıza katıldığında çocuk olmakla beraber büyük olduğumuzu da hissediyorduk. Onların bizlerle oynaması bizlere ne büyük bir keyif ne büyük bir değer katıyordu. Seyrediyor olmaları bile bizi mutlu ediyordu. Hele bir de buna her çocuğun seslenecek bir yakını olduğunu, “ Babaaaa, anneeee bak nasıl kayıyorum, bana bak.” diye bağırmalarımızı eklediğimizde kar keyfi sanki bir şölene dönüşüyordu. Karın dayanılmaz güzelliği, çocuk olmanın vazgeçilmez saflığıyla bir bütün oluveriyorduk.

Kar taneleri güneş ışığını tamamen yansıttıkları için beyaz olurlarmış ve kar tanecikleri havanın gösterdiği direnç sebebiyle süzülerek birbirlerini ittiklerinden yapışmazlar ve özelliklerini koruyarak yere inerlermiş.

“Yapışmazlar ve özelliklerini korurlar” ne güzel. Şöyle kafamı kaldırdım ve gökyüzüne baktım ki binlercesi. Sayısını tahayyül edemeyeceğim kadar çok ve bir aradalar. Benim bahçeme inmek için dostça kardeşçe yarışıyorlar. Birbirlerine dokunmadan, incitmeden, önüne geçmeden, bulundukları alana saygı duyarak her biri yerini alıyor.

Bizlerin kirlettiği çevreye, kirlilikleri örterek ne büyük bir güzellik kattığını görmeden geçemedim. Ve yine düşünmeden geçemediğim, onca soğuğa karşın ekmek parası için dışarıda çalışan, ısınmak için odun kömür bulamayan çocuklarımız. Eskiden demiryollarında kömür toplayan çocuklar vardı. Sanırım şimdi kömür de kalmadı demiryollarında.

Nasıl oluyor da bu kadar kalabalık kar taneleri bir düzen içinde birbirleriyle uyum içinde ahenkle dans ediyorlar? diye düşünürken bir hayalin peşinden sürüklendim.

Keşke, bir sihirli örtü olsa da şehirlerde yaşanan bütün pislikleri örtmüş olsa. Öyle ki her kirliliği kapatmakla kalmayıp tamamen yok etse. Hatta bir daha kirlenmeyecek kadar yok etse. Ne güzel olurdu değil mi?

Düşünsenize, fiziksel olarak kirlenen çevreyi bu örtüyle örtüyorsunuz ve orada bir daha hiç kirlilik olmuyor. Her yerde çiçekler açıyor, çevre mis gibi kokuyor, gözlerimiz bu güzelliklerin, bu temizliğin ışıltısıyla kamaşıyor. Harika bir şey olurdu.

Sadece fiziksel olarak mı? Değil elbette. Duygusal kirlilikler için de güzel olurdu. Hani şu kin duygusu, kıskançlıklar, çekememeler, itelemeler kakalamalar, çalmalar çırpmalar, vurmalar öldürmeler, ihanetler, aldatmalar bütün kötüleşen duyguları örtüyorsun ve bir daha kirli hiçbir duygu yetişmiyor. Kulağa ne hoş geliyor değil mi?

İyi ama o zaman kötüyü nasıl fark edip, iyi olma çabası içine gireceğiz? Her kötünün üzeri örtülseydi ve bir daha kötü yetişmeseydi, bizler iyi olmanın mücadelesini verirken nasıl gelişecektik, nasıl olgunlaşacak, nasıl ve hangi değerlerimizle büyüyecektik?

O zaman iyinin, güzelin, doğrunun, fedakârlığın, dürüstlüğün, alın terinin, helal anlayışın şefkatin, mutluluğun ve vicdanlı olmanın yüklediği anlamlar ve değerler ne olacaktı?

Yoksa hayat bu kirliliklerle mi güzeldi, hepsinden biraz biraz? Yoksa herkes bütün bunların arasında kendi dengesini kurabildiğinde mi güzelleşiyordu hayat?

Ya da doğumla ölüm arasında kalan bu yaşam, canlıları sevmenin ne olduğunu öğrendiğimizde, sevebildiğimizde, sevildiğimizde ve hatta sevilmeye izin verdiğimizde sihirli bir örtü mü oluyordu kirlilikleri örten?

Sevgi adresiniz olsun değerli okurlarım sevgiyle kalın……

KAR TANESİNİN ÖYKÜSÜ

“ Bir zamanlar gökyüzünde yaşayan küçük kar taneleri varmış. Bu kar taneleri her kış gökyüzünden bir melek tarafından yeryüzüne düşürülür, yeryüzünde bir süre kalıp doğada ki pislik ve kötülükleri temizledikten sonra buharlaşıp gökyüzüne uçarlar bir daha yeryüzüne yağmak için sıralarının gelmesini beklerlermiş.

 

Bu küçük  kar taneleri için de bir tanesi varmış ki o diğerlerinden çok daha heyecanlıymış. Çünkü geçen kış yeryüzüne düşerken gördüğü genç bir adama âşık olmuş bütün arkadaşları bunun imkânsız olduğunu söyleseler de o güzel gözlü genç adama âşık olduğunu söylemiş.

 

Bütün bir yıl yeryüzüne ilk kar taneleri düşmeye başladığında bir karar almış bu yıl sevdasını fısıldayacakmış genç adama. İmkânsız olduğunu oda biliyormuş aslında ama gene de söyleyecekmiş.

 

Ve yeryüzüne düşme sırası geldiğinde meleklere yalvarmış sevdiği adamın olduğu yere düşmek için melekler üzülmüşler haline ve istediği yere hem de sevdiğinin tam yanağına düşürmüşler kar tanesini. Çok mutluymuş kar tanesi bir süre sonra konuşması gerektiğini anlamış ve

 

“Seni seviyorum.”deyivermiş. Genç Adam gülmeye başlamış kar tanesinin haline ve ‘’Saçmalıyorsun’’ deyip onu elinin tersiyle itip buharlaşmasına bile izin vermeden akan suyu ayaklarının altında ezivermiş.

Çünkü adam hayatında hiç kimseyi sevmemiş ve sevmenin ne olduğunu bilmiyormuş. Birden bütün kar taneleri deli gibi yağarak adamın kaçmasını sağlamışlar fakat küçük kar tanesini kurtaramamışlar.

Sevdası sonu olmuş kar tanesinin. O günden sonra her kış başında yağan kar taneleri fırtına şeklinde yağmaya başlayıp arkadaşlarını andıktan sonra sakinleşip nazlı bir gelin gibi gökten süzülürlermiş.(alıntı)

 

 

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
14 Nisan 2023
16 Haziran 2023
16 Mart 2023
3 Aralık 2021
28 Mart 2017
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.