DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli °C

EĞER- ÇÜNKÜ- RAĞMEN

 

Koşullu sevgi, bana hep yapay ve bencilce gelmiştir. Belli bir koşula bağlı olan ilişkilerin doğal olmadığını, koşula bağlayan kişinin bencilce duygularından kaynaklandığını düşünürüm.

“Erkeğin kalbine giden yol, midesinden geçer.” derler, bilmem ne kadar doğru söylenmiş bir söz, tartışılır. Yani, eğer erkeğin sevgisini kazanmak istiyorsan güzel yemek yapmak zorundasın. Koşullu sevgi, güzel yemek yaparsan seni sever.

“Eğer”, diyor çocuk annesine, “Eğer, yaramazlık yapmazsam, sen beni çok mu seveceksin?” Zaten çocuk o ana kadar pek çok yaramazlık yapmıştır. Kendisi de yaramaz bir çocuk olduğunun farkındadır ve bu sözleri şöyle tercüme edecektir kendince, “Ben yaramazım, onun için annem beni sevmez.”

“Eğer, bana yardım edersen ben de sana yardım ederim. Onu sev ki, o da seni sevsin. Eğer, eş olarak görevini yaparsan mutlu oluruz.” gibi sevgiyi bir koşula bağlamak, bir süre sonra sevgisizlik yaratacaktır. İster eşlerimizle olsun, ister çocuklarımızla ya da arkadaşlarımızla, hiç fark etmez, kiminle olursa olsun bir koşula bağlanarak bağımlı olarak yapılan her iş insanı bağımlı kılar.

Beklentilerine cevap veremediğinde de sevgiyi kaybetme korkusu yaşar insan. Sanki eş olarak görevimi yerine getirmediğimde beni sevmeyecek, değer vermeyecekmiş gibi düşünürüz. Bu kaygılar bir süre sonra ilişkilerimizi olumsuz anlamda etkileyecektir. Bazıları bir şartla sever.

Bizler bu “bazı”larının içine girdik mi acaba? Sevdiklerimize, sevgide şart koyduk mu? Hangi koşullarda sevdik, sevgimizi gösterdik? Sanırım hepimizde birinci derecede sevdiklerimizde bunların hiç birini düşünmedik. İnsan sevdiği yakınlarını ya da yakın gördüğü sevdiklerini koşulsuz sever.

Koşulsuz sevgiyi, bebeğini kucağına ilk defa almış bir annenin gözlerine     baktığımda, bir de hastane kapılarında bekleyen anaların babaların umutlu bekleyişlerinde görürüm. Her ikisinde de yürekten gelen bir yorgunluğun, bir emeğin izleri var.

Kimileri de var ki, var olduğunu düşündüğü özelliğine göre sever insanları. “Çünkü, çok güzelsin, onun için seni, seviyorum. O kadar neşelisin ki seni seviyorum, Kurallara uyduğun için seni seviyorum. Ödevini yaptığın için..” gibi, bu uzar gider.

Sanki sevmemiz için bir özellik bulmamız şart gibi. Hep bir “çünkü” müz olacak. Deriz ya, “Seviyorum bunu yaaa, bunun için seviyorum işte!” şeklinde. Sanki sevmemiz için bir gerekçe bulmak zorundaymışız gibi. Burada aslında korktuğumuz şey, insanların bizleri düşündükleri kişi olmadığımızı anlamalarıdır, anladıklarında ise yalnız kalma korkusu içimize yayılır.

En güzel, en gerçek sevgi, “her şeye rağmen” sevebilmek ve sevilmektir. Her şeyiyle, olumlu ya da olumsuz bütün özellikleriyle sevebilmektir. Ne bir koşul ne bir beklenti var, sadece ve sadece sen olduğun için sevmek ve sevilmek. Hatalarıyla, günahlarıyla sonsuza kadar sana değer vermek, seni önemsemek ve seni sevmektir, her şeye rağmen.

Her şeye rağmen hayat güzel,. siz güzel baktığınızda hayatta size güzel bakacaktır. Bütün olanlara rağmen, hep sevgiyle kalın, umutla kalın.

 

 

Birincinin adı ‘Eğer’ türü sevgi; Belli beklentileri karşılarsak bize verilecek sevgiye bu adı takmış yazar. Örnekler veriyor: eğer iyi olursan baban, annen seni sever. Eğer başarılı ve önemli kişi olursan, seni severim. Eğer eş olarak benim beklentilerimi karşılarsan seni severim. Toyotome en çok rastlanan sevgi türü budur diyor, karşılık bekleyen sevgi.

Yazara göre evliliklerin pek çoğu ‘Eğer’ türü sevgi üzerine kurulduğu için çabuk yıkılıyor. Gençler birbirlerinin o anki gerçek hallerine değil, hayallerindeki abartılmış romantik görüntüsüne aşık oluyor ve beklentilere giriyorlar.

İkinci tür: ‘Çünkü’ türü sevgi… Toyotome bu tür sevgiyi şöyle tarif ediyor: Bu tür sevgide kişi bir şey olduğu, bir şeye sahip olduğu ya da bir şey yaptığı için sevilir. Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe ya da koşula bağlıdır. Örnek mi? Seni seviyorum. Çünkü çok güzelsin (Yakışıklısın). Seni seviyorum. Çünkü o kadar popüler, o kadar zengin, o kadar ünlüsün ki. Seni seviyorum. Çünkü bana o kadar güven veriyorsun.

Seni seviyorum. Biri dışa gösterdikleri, öteki yalnızca kendilerinin bildiğidir. İnsanlar sandıkları kişi olmadığımızı anlar ve bizi terk ederlerse korkusu buradan doğar. İkincisi de ya günün birinde değişirsem ve insanlar beni sevmez olurlarsa endişesidir. Japonya’da bir temizleyicide çalışan dünya güzeli kızın yüzü patlayan kazanla parçalanmış. Yüzü fena halde çirkinleşince, nişanlısı nişana bozup onu terk etmiş. Daha acısı ayni kentte oturan anne ve babası, hastaneye ziyarete bile gelmemişler, artık çirkin olan kızlarını. Sahip olduğu sevgi, sahip olduğu güzellik temeli üstüne kurulmuş olduğundan bir günde ölmüş.

Güzellik kalmayınca sevgi de kalmamış. Kız birkaç ay sonra kahrından ölmüş… Japon yazar toplumlardaki sevgilerin çoğu ‘Çünkü’ türündendir ve bu tür sevgi, kalıcılığı konusunda insanı hep kuşkuya düşürür diyor, peki o zaman, gerçek sevgi, güvenilecek sevgi ne?

Ve işte sevgilerin en gerçeği: Üçüncü tür sevgi: ‘Rağmen’ … Bir koşula bağlı olmadığı için ve karşılığında bir şey beklenmediği için? Eğer türü sevgiden farklı bu. Sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp böyle bir şeyin varlığını esas olarak almadığı için Çünkü türü sevgi de değil.

Bu üçüncü tür sevgide, insan bir şey olduğu için değil, bir şey olmasına rağmen sevilir. Kişi dünyanın en çirkin, en zavallı, en sefil insanı olabilir. Bunlara rağmen sevilebilir. *** Her şeye rağmen sevmek, sevilmek ya da… Gerçekten de güzel ve özel… “Çünkü”ye ve “Eğer”e gerek kalmadan.  Masumi Toyotome(alıntı)
 

 

 

 

 

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

Yorumu Cevapla [ Yoruma cevap yazmaktan vazgeç ]

  1. Fatma Giresunlu dedi ki:

    Teşekkürler Aysucuğum sevgi konusunu bize hatırlattığın için. Günümüzde en çok ihtiyaç duyduğumuz bir duygu. Özellikle gençlerimiz için bu konuyu ele alman çok yerinde olmuş. Yüreğine kalemine sağlık arkadaşım.