DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli °C

SEN DÜZGÜN YÜRÜ

26.04.2016
1.987
A+
A-

Çocuklarımız, umutlarımızın hayallerimizin, geleceğimizin başkahramanı. Hayatımıza girdiği o görünmez halinden, doğana kadar sabırsızlıkla beklediğimiz, büyük bir törenle karşıladığımız çocuklarımız. Koklamaya kıyamadığımız, gözünün içine bakarak büyüttüklerimiz.

“Aman, düşmesin!” diyerek elinden tutup yürüttüğümüz, o istemeden eline verdiğimiz, ağladı diye hemen istediğini yaptığımız, “Aman, üşümesin!” diye giydirdiğimiz, yemiyor diye ağzına verdiğimiz, canlarımız. Yorulmasın diye odasını topladığımız, yetiştiremedi diye ödevini yaptığımız, çantasını topladığımız, yanlış yaptıklarında aman üzülmesin diye  bazen savunduğumuz bizim çocuklarımız.

Hele bir de erkekse değme keyfine.. Herkes onun etrafında dönüyor. Yaptığı her şey güzel ve hoş görünüyor. Öğrendikleri, küfür içerikli bile olsa eksik ve atlanan seslerle söylenmiş olması kulağa hoş ve sevimli geliyor. Kendi vücudunu tanırken cinsel kimliğini de öğrenmeye başlıyor, banyodan sonra hemen giydirilmiyor, kaçmasına koşmasına izin veriliyor maalesef, büyükleri tarafından gereğinden fazla abartılarak ve anlamlar yüklenerek.

Kız çocuğuysa, o zaman her şey bir başka oluyor.. Özenle büyütülürken o da cinsel kimliği hakkında bilgiler ediniyor. Bu defa kız çocuklarına erkeğe yapılan abartıların tam tersi oluyor, (şşşttt öyle gezme, ayıp, otur, ört).

Çocuklarımız büyürken, bu küçük yaşlarda edindikleri deneyimlerle karakterlerine ve kişisel tercihlerine yön verecekler. Yedi yaşına gelene kadar bu konularda edindikleri bütün olumlu ve olumsuz deneyimlerden yararlanarak bir fikir edineceklerdir.

Anne baba olarak, 0-7 yaş arasındaki çocuklarımızın cinsel kimlikleriyle ilgilenmek yerine, onların yaşam kalitesini yükseltecek ‘değerlere’ sahip olarak, insanları severek, vicdanlı ve şefkatli davranarak bir model olmalıyız. Model olmalıyız diyorum, o yaş grubu en çok bizim davranışlarımızı görerek öğrenecektir.

Cinsel kimlikleri, zaman içinde kendi akışında, abartılmadan gerektiği zamanlarda gerektiği kadar açıklamalar yapılarak kendini bulacaktır. Kendi bedenini korumayı, kendine sahip çıkmayı öğrenecektir. Hatta aldığı terbiye gereği karşı cinse saygı duyacak, onları cinsel bir obje görmek yerine insan olarak değer vermeyi öğrenecektir.

Çocukların bu konulardaki ilk değişimleri ilkokul yıllarına denk gelir. Bu dönemde kendi gelişimiyle birlikte karşı cinsin gelişimini gözlemler. Fiziksel değişimlerden anlamlar çıkararak farkındalıkları gelişir.

Bu dönemi sağlıklı geçirdiğinde kendine güvenin ve kendiyle barışık olmanın temellerini atacak. Bu biraz zaman alsa da ve hatta hiç kolay olmasa da bir süre sonra farklılıkları ve kendini kabulleniş başlayacaktır. Bizler anne baba olarak, bu sürecin çabuk ve sağlıklı geçmesini istiyorsak çocuklarımıza sevgi gösterişimize dikkat etmeliyiz.

Görüyorum, bazı anne-babalar çocuklarını, okula bırakırken, iyi günler öpücüğünü dudaktan öperek veriyorlar. Bu okul öncesi küçük yaşlarda oldukça masum hatta anne babayı mutlu eden bir davranış olabilir. Ancak büyüdükçe ve çocuklarımızın farkındalıkları arttıkça biraz düşündürücü değil mi? Zira çocuklarımız bizim dünyamızda değil, kendi dünyalarında yaşıyorlar.

Bazen de arkalarına vurarak ya da mıncıklayarak sevgimizi gösteriyoruz çocuklarımıza. Onlarda bu davranışları arkadaşlarına uyguluyorlar oldukça masumca ve hiç bir anlam yüklemeden. Çocuk mesajı şu şekilde alıyor, “Bu doğru bir davranış. Kötü olsa babam ya da annem bunu bana yapmazdı. Ben de yapabilirim.”

Aile bireyleri kendi odasında uyumalı. Bu da herkesin kendine ait bir alanı olduğunu ve bu alana girilmemesi gerektiğini ifade eder. Çocuklarımız bu alanlara saygı duyulması gerektiğini öğrenmelidir. Onların odasına kapıyı vurarak girdiğimizde, bizim de kapımızı vurarak girecekler ve böylece birbirimize de saygımız artacaktır.

Yine çocuk büyütülürken kıyafet seçimleri çok önemlidir. Kız çocukları kız gibi, erkeklerde erkek gibi giydirilmelidir. Özellikle sıfır üç yaş arasında buna özen gösterilirse, okul çağında çocuğun ruhsal gelişimi daha sağlıklı olacaktır.

Düşünsenize bir canlı dünyaya geliyor, maddi manevi bin bir güçlük ve acıyla. Hiç yüzünü görmediğiniz, hiç kucağınıza almadığınız. Bu sizin canınız, ciğeriniz oluyor. Varınızı yoğunuzu veriyorsunuz. Dünya onun çevresinde dönüyor, sizde onun. Hiç kolay olmasa gerek. Bunca emek, bunca yorgunluk, onca zaman nasıl da çabuk geçmiş.

Ve işte, özenerek büyüttüğünüzü düşündüğünüz o sevimli şirin mi şirin yavrucak karşınızda dikilmiş size bakıyor, siz dalıp gidiyorsunuz. Zira özenle koruduğunuz yavrucak bir genç olmuş ve toplumun bir ferdi olmaya hazır. Ancak siz hazır değilsiniz onu böyle kendi başına bırakmaya. Sabah evden çıkarıyorsunuz bir sürü tembihlerle ve ekliyorsunuz, “ Dikkatli ol.” Haklısınız.

Çocuğunuz hayatın gerçekleriyle karşılaşmaya ne kadar hazır? Hırkasını kendi üşüdüğünde mi giydi? Her türlü ihtiyacını size gelip söyledi mi? Sorunlarını sizinle paylaşıp, alternatif çözümler üretti mi? Ve siz bunların neresindesiniz?

“O, oyuna dalınca üşüdüğünü anlamaz,   oyundan çıkıp giymeye üşenir” ya da “Ben demesem dünya da giymez” diyenlerden misiniz bilmiyorum ama lütfen izin verin çocuğunuz üşüdüğünü kendi hissetsin ve bu sorununu gidermek için ne yapması gerektiğini kendi bulsun, siz onun yerine üşümeyin.

Yine pek çok anne biliyorum, evde varken ayrıca çocuğun ihtiyacı değilken ucuz ya da pahalı çocuklarına bir şeyler aldıklarını, adına da “hediye” dediklerini. Aslında çocuk istememiştir ama anne ya da baba çok beğenmiş, almıştır. Hatta çocuk şöyle der: “ Ama bundan benim vaar kiii !”

Çok değil bu durum birkaç kez olduğunda bizler de çocuğa demiş oluruz ki, “ senin ihtiyacın olmasa da biz alırız. Birkaç tane aynı şeyden olabilir.” Çocuk bu mesajı kaçırmaz, hemen olduğu gibi kaydeder. “Hıııım, benim bir tane var ama iki de olabilirmiş üçte.”

İnanın, ilkokul çağında ihtiyacı olmadığı halde, bitmeden alınan kaleme ve silgiye verilen paralar bunun en güzel örneğidir. Çocuk ihtiyacı değilken her yeni çıkan model silgi ve kalemden alır. Bizler de bunu sevimlilikle karşılar, ücretini bile sormayız. Biliriz ki üç beş kuruş, önemsemeyiz. Ne var ki yaş büyüdükçe her yeni çıkanı almak gibi bir alışkanlık gelişir, bizde sorarız, “Nerde yanlış yaptık?”

İstemeden almak, istemeden yardım etmek, ihtiyacı olduğunu gördüğümüzde o çözümler üretmeden fikrimizi söylemek, çocuğun ihtiyacı olup olmadığına karar verme yetisini köreltir. Çocuk ihtiyaçlarını bilmeli ve her şeyden önemlisi isteyebilmelidir.

Çocuğunun yerine düşünen, hazır çözümleri çocuklarına sunan anne babalar, çocuklarının okul yaşamında oldukça önemli olan “ihtiyaçlarını söyleyebilme” becerisini verememiş olurlar ki buda o çocuğun sessiz ve geride kalmasına sebep olur. Okul bu özelliği bir süre sonra tespit eder ancak yeni davranış kazandırılması zaman alacaktır.

Düzgün yürüyenleriniz çok olsun….. Sevgiyle kalın…

“Neden böyle yan yan yürüyorsun yavrum? ” diye sorar anne yengeç çocuğuna. ” Düzgün yürüsene! ” der. – “Pekala, anne ” der çocuk. – ” Sen önümden düzgün yürü, ben seni takip ederim.(alıntı)

 

 

 

 

 

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
17 Ocak 2018
22 Nisan 2021
4 Eylül 2020
28 Mart 2017
25 Ekim 2023
YORUMLAR

Yorumu Cevapla [ Yoruma cevap yazmaktan vazgeç ]

  1. Nurşen Gazezoğlu dedi ki:

    Değerli arkadaşım–Çok doğru noktalara parmak basmışsın–Keşke bu yazını genç anne babaların çoğu okuyabilseydi-Sık sık uzmanların da işlediği bu konu gerçekten çok önemli–Bebeklikten yetişkin bir birey oluncaya kadarki dönem ince ince nakış gibi işlenmeli–Çocukların ruhsal ve bedensel açıdan sağlıklı bir gelişim sürmeleri, hem ailesi hem de toplum için en önemlisi de kendisi için tartışılmaz bir gerçek–Ben de kendimi frenlemezsem bir köşe yazısı da benden çıkacak–Bu konuda duyarlı bir eğitimci olduğun için seni yürekten kutluyorum–Tebrik ediyorum canım–Sevgiyle kal–

  2. Pınar Özkan dedi ki:

    Aysu hanım çok net ve anlaşılır bir dille yazmışsınız öncelikle tebrik ediyor ve bizlere ulaştığınız için teşekkür ediyorum . Kesinlikle katılıyorum sözlerinize ve güzel Türkiye’mizin ,insanlarımızın güçlenmesi için özellikle bu bilinçteki annelere ihtiyacı vardır. Diyorum ve sizi değerli Aysu hanımı tanımaktan mutluluk duyurum . Işıkla kalın ….

  3. Füsun Kıyak dedi ki:

    Eskiler hep söylerler; ‘Ana baba okulu yok ki. Onlardan nasıl gördüysek öyle davranıyoruz.’ diye. Bu doğrudur. Bizler de çok hatalar yaptık çocuk büyütürken. Ne var ki o zaman farkına varamadığımız yanlışları, bugün anlıyoruz. İş işten de geçmiş oluyor, zamanı geri getirmek mümkün değil. Ülkemizde büyük boşluktur ilişkileri belirleme öğretisi…Ben de okullarda iletişim ders olarak konulması gerekir diye düşünmüşümdür hep.Çünkü sağlıklı bir toplumun temelinde iyi ilişkiler kurabilen bireyler yatar. Milli eğitimimizde nedense bunlar pek konuşulup tartışılmaz.
    Biz öğretmenlerin ana ve babaları uyarma ve bilinçlendirmesi toplumsal bir görevdir. Değerli öğretmenin Aysu Hanım bu konuyu zaman zaman farklı yönleriyle de işleyecektir eminim.Ellerinize ve yüreğinize sağlık öğretmenim.