DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli °C

Nûh Tufanı ve Kediyle Köpek

08.07.2016
1.218
A+
A-

Nûh Peygamber Tufan hadisesi başlamadan önce bir gemi inşâ ettirdi. Bu gemiye bütün yeryüzü canlılarından birer çift aldı. Gemi tamamen dolmuştu. Onun için de çiftlerin birbirleriyle cinsî birleşmede bulunmalarını yasakladı. Çünkü birleşirlerse üreyip gemiyi batırabilirlerdi.

Gemideki canlıların arasında kedi ile köpek de yer alıyordu. Köpek, Nûh peygamberin “Sakın cinsi münasebette bulunmayın. Çünkü batarız” diye sıkı talimatına rağmen bir gün dayanamayıp hemcinslerinden biriyle çiftleşir. Köpeğin çiftleştiğini gören kedi hemen gidip durumu Nûh peygambere bildirir. Hz. Nûh (a.s.) da köpeği çağırtarak iyece bir azarlar.

Fakat bir süre geçtikten sonra köpek dayanamayıp yine çiftleşir. Daima köpeğin hareketlerini kollayan kedi de durumu tekrar Hz. Nûh’a yetiştirir. Köpeği çağırtan Hz. Nûh (a.s.) yine kendisini iyice bir haşlar. Köpek bakar ki kurtuluş yolu yok, inkâra yeltenir. Ben böyle bir hareket yapmadım, diye ayak diretir. Kedi yaptı, köpek de yapmadım derken konu iyice arapsaçına döner. İşin böylesine kargacık burgacık bir hâl aldığı bu sırada kedi bütün kurnazlığını ortaya seren bir teklif atar. Nûh peygamber’e “Ey Allah elçisi!” der. “Ben köpeği sizin emrinizi çiğneyerek hem cinsiyle cinsi birleşmede bulunurken şu iki gözümle gördüm. Fakat o, inkâra yelteniyor, zararı yok. Mademki inkâr ediyor, siz de Allah’a yalvarıp yakararak onları size suçüstü göstermesini dileyin. Eminim ki o zaman onları yakalayacak ve kimin doğru söylediğini gözlerinizle göreceksiniz.”

Bunun üzerine Nûh peygamber Allah’a dua ve niyaz eder. Der ki, “Ey Rabbim! Köpekler emirlerime ayak uydurmuyor. Suçlarını yüzlerine vurduğumda da inkâra kalkışıyorlar. Bana onlara suç işlerken göster de ben de bu konuda aydınlığa kavuşayım. Kimin haklı, kimin haksız olduğunu anlayayım.”

Bu duanın üzerinden bir süre geçtikten sonra bir gün köpek yine nefsine hâkim olamayıp hem cinsiyle temasa geçer. Fakat artık Nûh peygamberin duası kabul olunmuş, o yüzden de kendilerini mutlaka suçüstü yakalayacaklardır. Kuvvet ve kudretine nihayet olmayan Allah (c.c.) birleşen köpeklere öyle bir illet verir ki çiftleşme esnasında uzun zaman bir türlü birbirlerinden kopamazlar. Öylesine kenetlenmişlerdir ki ne kadar didinseler ayrılmaları imkânsızdır.

Tabii durumu uzaktan seyreden kedi yine her zaman ki gibi haberi Hz. Nûh’a uçurmakta gecikmez. Durumu haber alan Hz. Nûh (a.s.) hemen olay yerine gelir ve köpekleri çiftleşme halindeyken görür. Köpek öylesine mahcup olur, öylesine utanır ki, o anda yer yarılsa hiç tereddüt etmeden dibine girecektir. Bunun üzerine kediye diş bilemeye başlar ve de ardından kedi için Allah’a şöyle beddua eder:

“Ey Rabbim! Benim rezaletim meydana çıktı. Yeteri kadar mahbup oldum. Fakat dilerim senden bu kediyi de cinsi münasebet sırasında bütün mahlukata karşı mahcup ve rezil edersin. Tıpkı beni ettiği gibi.”

İçten ve yanık bir sesle dua eden köpeğin dileğini yüce Allah (c.c.) kabul eder. İşte o yüzden de kedi cinsi münasebette bulunurken acı feryatlarla bütün etrafı ayağa kaldırır. Çünkü köpeğin sırrını açmıştır. Çünkü söz taşıyıcılık ve dedikodu etmiştir.

İşte kedi gibi, mümin kardeşlerinin sırlarını yayan, ara bozmak için ona buna söz taşıyan, ötekini berikini çekiştirmekten zevk duyan kimselerin de yüce Allah (c.c.) kıyamet günü mahşer toplantısında, bütün yaratıkların huzurunda, tüm kusur ve günahlarını bir bir ortaya dökecektir.

 

Mürşidin Hikmeti

Hikâye olunduğuna göre, Van’ın Gürpınar kazasından bir zat, Nehrî kasabasına gelerek Tâhâ’l-Hakkârî hazretlerine talebe olmak istedi. Nihayet ısrarı ve muhabbeti sebebiyle kendisine mânevî ders tarif edildi ve bir tesbih de hediye olarak verildi. Büyük bir sevinçle memleketine döndü. Derslerine şevkle devam ediyor, gönlü huzur ve feyizle doluyordu.

Bir gün hayvanlarına kurt saldırmış, büyük bir kısmını telef etmişti.

Şeytan:

“-Bu hocaya bağlanmak sana yaramadı, uğursuz geldi.” diye vesvese verdi.

Gün geçtikçe bu vesvese giderek artıyordu. Nihayet bu tâlihsiz talebe aldığı dersi bırakmaya karar verdi. Tâhâ’l-Hakkârî hazretleri’nin huzuruna vararak, verdiği dersi artık bıraktığını söyledi. Daha önce kendisine hediye ettiği tesbihi de geri iade etti.

Aradan yıllar geçmişti. Bir öğle vaktiydi. Tâhâ’l-Hakkârî hazretleri namaza kalkarken, birden mübarek ellerini heybetle uzatıp:

“-Def ol, yâ mel’ûn!” dedi ve sonra namaza başladılar.

Namazdan sonra halîfelerinden biri:

“-Efendim, mübarek ellerinizi uzatmadaki hikmet ne idi?” diye sordu. O da:

“-Bir zamanlar, bizi seven bir mürîdimiz vardı. Ölüm döşeğinde yatıyordu. Şeytan ona musallat olmuş, îmânsız gidecekti. Yanından şeytanı kovduk, imanla göçtü, elhamdülillâh.” dedi.

Halîfesi devam ederek:

“-Efendim, çok affedersiniz! Bir gün sizinle beraber otururken biri gelmişti. Verdiğiniz dersi artık bıraktığını söyleyerek, hediye ettiğiniz tesbihi de geri vermişti. Acaba bu, o adam mıydı?” diye sordu. Tâhâ’l-Hakkârî hazretleri de cevap verdi:

“-Evet, o adamdı. Bir zamanlar bize muhabbeti vardı. Bu muhabbeti sebebiyle ona vefâkâr davrandık.”

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.