Sığacık
Sığacık
İnsan,ne zaman tatile çıksa içi coşkuyla dolar.Sanki,yeni bir insan olur…
Gezmek,görmek,yeni keşifler yapmak,yeni insanlar tanımak için en güzel yöntem tatile çıkmak.
Her zaman övündüğüm,gurur duyduğum bir ülkem var..Her yeri ayrı güzel ve enteresan.
Sanki cennet gibi,hem tarih hem de doğa öyle cömert davranmış ki..Tarihi eserler her yerde
karşımıza çıkıyor.Bu kadar zengin bir tarih tabi ki,keyifle gezilmeyi ve keşfedilmeyi hakediyor.
Bu aralar sadece dinlenmeyi düşündüğüm bir süreçti.Fakat çocuklar illa tatil diye tutturunca,
bir rota belirledik.En sevdiğim şehir İzmir ‘e yakın güzel bir yer bulduk.Heyecan ile bu yeni yer
hakkında hemen bir ön bilgi edindim.Gidince kaçıracağım bir şeyler olmasın diye.
İzmir’e güzel bir uçak yolculuğu ile ulaştıktan sonra,kalacağımız otele yerleştik.İnanılmaz
büyük bir tatil köyü burası..Birçok ağaç ve bitki örtüsü korunarak yerleşime uygun hale getirilmiş.
Ancak çok büyük olduğundan bayağı bir efor gerekiyor içerde..
Hemen tatil moduna girerek,etrafı araştırmaya başlamak en büyük eğlencem..Denize yakın olmak,
esen rüzgarın narin dansı yavaş yavaş keyfimi yerine getiriyor.Bir de deniz kenarında şöyle bir ayakları
uzatıp,derinlere dalmak nasıl da iyi geliyor..
Ertesi gün,kahvaltı faslından sonra Sığacık ‘ı görmek için bir taksi ile anlaştık.O kadar enteresan insanlar
var ki..Tan Ege şivesi ile,neşeli ve doğal o güzelim insanlar.
Sığacık ‘a çok çabuk gittik.Fakat çok sıcak bir dönem olduğundan,biraz fena da olmadık da değil arabada.
Zaten o kadar sessiz ki her yer.Sessiz,sakin bir sahil kasabası..
İlk olarak karşımıza Kale içi çıktı.16.yy.da Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılmış bir kale Sığacık
Kalesi.Yakın zamanlarda,İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Seferihisar Belediyesi girişimleriyle hayata dönmüş..
Kale bir çok sokaktan oluşuyor.İnanılmaz sıcağa rağmen,bu güzellikleri görmek için telaşlanıyorum
yine.En sevdiğim o bembeyaz boyalı evlerin,çiçeklerle sarılmış zarifliği..Hepsi,öyle dinlendirici görünüyor ki,hangisini
fotoğraflayacağımı şaşırıyorum.Evlerin çoğu restore edilmiş.Ama hepsi aslını korumuş.Bir bakıyorsunuz sıcacık,nur
yüzlü yaşlı nineler size gülümseyerek selam veriyor.Büyük şehirlerde unuttuğumuz o sıcacık selamlar..
Bir de en beğendiğim,herkesin kapısı açık.Kimse kilit kullanmıyor.Öyle zararlı,kötü kimse yok ortalarda.Yol boyu,
tüm yerli insanlar hoşgeldin diyerek gülümsüyor bize..Sanki bir masaldayım,da bir yerden böyle bir terslik çıkacak mı
durumundayım..Ama,yok..Sakin işte..
Tam hayranlıkla bir eve bakıyorum,karşımda bir çok kedi.Basmaktan ödüm kopuyor.Ama umurları bile değil.Kasabanın
huzuru onlara da yansımış.Her adım başı öylece uzanmışlar sokağa.Bir miyav diyecek halleri bile yok sanki..
Kale içini dolaştıkça,daha da keyif alıyorum.Kale surlarına vuran güneş öyle güzel ki..Sonra deniz tabi ki..Mavinin
en güzel tonu ile,öylece bize bakıyor.Sahilde tekneler var,çoğunda balık vs yiyebilmek mümkün.Kimse sizi bağırışları
ile rahatsız etmiyor.Çoğu tatil yöresinde bizi sinir eden o tuhaf tipler yok çok şükür.
Kaleden gelen güzel bir ses ile hemen o tarafa yöneliyoruz.Tüm sıcağı dışarıda bırakıp,serine kaçmış bir müzisyen
neşe ile Barış Manço şarkıları çalıyor tek başına.Biraz müziğin ritmine dalıp,müzisyen arkadaşın gönlünü hoş ediyoruz.
Çünkü takdir görmek,yapılan her işte çok değerli.Hele ki bir sanatçı ise,önünde saygı ile eğilip,kasaba keşfine devam
ediyoruz.Karşımıza çıkan yerli halk ile arada bir sohbet etmek,hem ilk ağızdan öyküleri dinlemek,hem de yeni şeyler
öğrenmek için ideal bir durum.Şöyle bir ayakları dinlendirme molası çay eşliğinde verilerek,tekrar gözler etrafta
dolaşmaya başlıyor.
İyi insanların kasabası burası..Sakin,efendi,güleryüzlü..Vita tenekelerine sardunyalar eken.Tüm çiçeklerin suları verilmiş,capcanlı.
Duvarlarında begonvillere
yer açmış,kapıları ardına kadar açık bırakan,özel insanlar.Ruhum sanki bir çocuk neşesinde,otele dönüyorum..
Ertesi gün,en merak ettiğim Sığacık Pazarı ‘na gidiyoruz..Yine onca sıcağa rağmen,illla bu pazarı da göreceğiz.İlk girişte yine
sıcacık gülen yüzler..Burada yaşayan insanlar mutfağında yaptığı,bahçesinde yetiştirdiği,elleriyle yaptığı ne varsa burada
bzilere sunuyorlar.Zaten öyle renkli bir curcuna var ki.Reçeller,tarhanalar,yağlar,otlar,takılar,baklavalar,börekler..Tam bir panayır tadında
herşey.Hangi yana bakacağımızı şaşırıyoruz.Bir de o sıcakta nefis bir karadut şurubu içtik mi,değmeyin keyfimize işte.Herşeyin
tadına bakabilirsiniz,kimse sizi birşey almanız için zorlamıyor.Tezgahlar birer neşe kaynağı,bir de değişik şeyler olunca zaman
nasıl geçiyor farkına varamıyor insan.Denemediğimiz şeyler de kalıyor tabi.Mesela yaşlı bir amca şeftali kurabiyesi satıyordu,acaba
tadı nasıldı çok merak konusu bende.Tam olarak bir şeftali görünümü verilmiş,değişik kurabiyelerdi işte..Ellerine sağlıktı herkesin..
Neyse ki,merak edilen pazar da görülünce,sevgili taksicimiz bizi Antik Teos ‘a götürdü.Şarap Tanrısı Dionysos’un memleketi
Sığacık tarihi zenginliği ile görülmesi gereken yerlerden.Antik çağda önemli bir yere sahip Ion Antik şehri Teos,Sığacık ‘a beş km
uzaklıkta.Ağaçlar arasında kalmış,deprem ve savaşlardan çok zarar görmüş bir yerleşim.Apora,Akropol,Tapınak ve Tiyatro surları var kalan.
İçerde hala çalışmalar sürüyor.Biz de ters bir saatte gittiğimizden şöyle doyasıya gezemedik zaten.Allahtan zehir Mustafa adlı taksi
şöförümüz bize bir rehber tadında bayağı bilgi verdi.İnanılmaz eğlenceli anlatımı ,çevrede büyümüş olması tabi ona güzellik katan
önemli bir unsurdu.Otele döndüğümüzde,hala yüzümüzde gülümsemeler devam ediyordu.
Tatilin bir diğer güzelliği,orada sevdiğimiz insanlarla karşılaşmak sanırım.İstanbul’dan bir ressam dostum da keşif yolculuğu için
burayı tercih etmişti.Telefonda sesini duymak iyi gelmişti.Sevgili Gülaycım,Kale İçi’nde bir motelde kalarak ,çevreyi keşfetmeyi başarmıştı.
Çok özel bir yerde kahve saati ayarladık.Yine İstanbul’dan buraya yerleşmiş Ali Bey’in kafesinde buluştuk.İlginç mekanları bulmada usta
olan bu dostum,gerçekten keyifli bir yer bulmuştu yine.Ali bey,tüm mekanı eski film afişleri,eski plaklar,aileden kalma antikalar ve hatıralar
ile güzelleştirmişti..keyifle kahvelerimiz yudumladık,sohbet eşliğinde.Hemen eski kostümleri çıkardı bize ne kadar meraklı olduğumuzu
anladığından…Sığacık’ın sıcağının işlemediği bu serin ,güzel mekanda çok eğlendik.Kulaklarda eski melodilerin tınısı ,yüzümüze nazikçe
vuran esintilerle,sanırım zaman nasıl geçti anlamadık.Tabi yine otele dönüş ve günün yorgunluğunu giderecek dinlenme molaları..
Mutluluk bu işte..
Sevdiğimiz şeyleri ,sevdiğimiz insanlarla yapmak..Bazen bir dost sohbetinde güzellikler yaşamak.
Elimizle tutup,gözümüzle gördüklerimiz.Hissettiklerimiz,,Yaşadıklarımız
Ruhumuzu bir çocuk saflığında bırakmak ve sarılmak herkese,herşeye dört elle..
Bir kıyıya koşmak,bir kelebeği,bir çiçeği sevmek..Bir fincan kahveyi sevdiğimiz biri ile içebilmek..
Sınırsız hayal gücü ile dolmak,güzelliği görme yeteneğini canlı tutmak..
İyi insanların varlığına şükretmek ve onları görmek için arada bir çok uzaklara yelken açmak..
Güzelliklerle kalın,sanatla kalın..