DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli °C

TARAFTARSIZ DERBİ OLUR MU?

12.08.2016
1.003
A+
A-

Şu onbeş Temmuz nelere kadir. Kulüpler birliği derbilerden taraftar uygulamasını başlattı. Taraftar deyince Fener maçında, Şükrü Saraçoğlu’nda, Galatasaraylı, Beşiktaşlı, Trabzonlu taraftarları görebileceğiz. Aslında bu özlenen bir tabloydu. Dostluğu kulüpler kendi kendine bozdu. Kavgalar, küfürler gırla gidince ceza taraftara kesildi, maçların tek taraflı oluşu tadını tuzunu kaçırdı. Halbuki ne kadar güzeldi. Biz İnönü stadına kol kola girer, kol kola çıkardık. Birlikte seyredilen maçların keyfine doyum olmazdı. Mağlup olan, galip geleni tebrik eder, sonra birlikte kafelerin, pastanelerin ve daha çok çiçek pasajının yolu tutulurdu. Maç bitince her şey biterdi. Birlikte yenen yemekler, içilen çaylar tam bir dostluk ve kardeşlik havasında olurdu. Sonradan bu işleri biz bozduk. Statlara bıçaklar, satırlar, hatta baltalar bile girmeye başlayınca dostluklarda balta gibi kesildi. Yıllarca bunun hüznünü ve sıkıntısını yaşadık. Maçların keyfi kaçtı. Rakip taraftar olmadan oynanan derbiler de sanki hiç olay olmadı. Daha beter oldu. Sonunda Türkiye tarihinin en karanlık darbe girişimini yaşayınca millet tek vücut ve tek yürek oldu. Milyonlar sadece al bayraklarla çıktıkları meydanlarda demokrasi nöbeti tuttular. Siyasi parti liderleri halka aynı meydanda birlikte hitap ettiler. Herkes gördü ki ebedi bir rekabet olacak ama ebedi de dostluk olacak. Yine kol kola olmak zorundayız. Futbol Federasyonu ve kulüpler birliği oturup konuştular. Bundan böyle derbilerde, her iki takımında taraftarları tirübünlerde olacak. Yıllar sonra kötü bir olay neticesinde güzel bir buluşmayı gerçekleştireceğiz. Tirübünlerin her iki takımında taraftarlarıyla tıklım tıklım dolduğu maçların kardeşlik havası içersinde geçtiği günler ve o dakikaları sabırsızlıkla bekliyorum.

 

Adamın Biri Kahveye Girer Ve…

Adamın biri bir kahveye girer ve

“Millet bana bakın! Size söylüyorum! Tam 30 sene sonra ben bu kahveye gene geleceğim.” der ve

çıkar.

Kahvedekiler “Adam deli herhalde.” Derler ve fazla önemsemezler.

Ve aradan 30 sene geçer.

Aynı adam kahveye gene gelir,

“Hatırladınız mı beni millet? Size demiştim 30 sene önce ben yine geleceğim diye. İşte geldim” der.

Kahvedekiler tabi ki şaşırır.

Adam devam eder;

“30 sene sonra gene geleceğim bu kahveye.” der ve gider.

Aradan 30 sene daha geçer.

Nesil değişmiştir 30 sene önceki insanların çocukları kahvede oturmaktadır.

Adam kahveden içeri girer.

“Bana Bakın Millet Ben Sizin babalarınıza söyledim, size de söylüyorum 30 sene sonra ben bu kahveye

gene gelicem.” der ve çıkar.

Kahve milleti gene bunu takmaz.

Aradan 30 sene geçer ve adam gene gelir.

“Beni hatırladınız mı millet? 30 sene önce tekrar gelicem demiştim, işte geldim ve 30 sene sonra

gelip sizin çocuklarınıza da aynı şeyi söyliycem” der ve gider.

Aradan 30 Sene daha geçmiştir.

Ve adam Gene Kahveye gelir.

“Bana Bakın Millet Ben sizin dedelerinize söyledim. Babalarınıza söyledim, şimdi size söylüyorum tam

30 sene sonra ben bu kahveye gene gelicem”

der ve gider.

İçlerinden birisi; “Arkadaşlar bana bu olayı dedem anlatmıştı. Gelin hocaya gidelim, bu adam niye

ölmüyor? Nedir bunun hikmeti? diye soralım.” der.

Ve bir hocaya giderler. Hocaya durumu anlatırlar.

Hoca;

“Ben bu gece rüyaya yatayım. Azrail ile konuşayım. Bakayım niye canını almıyor bu adamın, size yarın

haber veririm.” der.

Ve gece olunca hoca rüyaya yatar. Rüyasında Azrail ile konuşur.

“Ya Azrail!. Sen bu şahısın canını niye almıyorsun.”

Azrail;

“Zamanında bu adam bir dilek diledi ve dileği kabul oldu, onun için.” der.

Hoca; “Ne diledi Ya Azrail?” diye sorar.

Azrail;

“Allah’ım bana milli piyangodan büyük ikramiye çıkana kadar canımı alma diye diledi” der.

Hoca;

“E Allah istese buna büyük ikramiyeyi çıkartamaz mı?”

Azrail;

“Çıkartmasına çıkarır da,

Şerefsiz bilet almıyor ki…”

 

Kime İtimat

Nasrettin Hoca, altını çize çize “Hiç bir dünyevi işle iştigal etmedim” diyor ya!.. Bunu duyan biri:

– “Nasrettin Hoca, demiş, sen bu ailene neyle nasıl bakıyon Allah aşkına yaaav? Nereden geliyor bu değirmenin suyu?..” gibi soruları sıralamaya başlamış. Nasrettin Hoca Talak Suresi 3. ayetini okuyarak:

– “…kim Allah’a tevekkül ederse, Allah ona yeter…bir de ona, ummadığı yerden rızık verir, ” diye cevap vermiş, fakat adam tatmin olmamış:

– “Nasrettin Hoca, amenna, amenna da… Neyinen geçiniyoooon? diye tekrar sormuş. Nasrettin Hoca bu kez de, Zümer süresi, 36. ayetle cevap vererek;

– “Allah kuluna kafi değil mi?” demiş, adam yine aynı densizlikle:

– “Nasrettin Hoca, amenna, anladık, Allah kuluna kafi de… Sen neyinen geçiniyooon?” diye üstelemiş. Nasrettin Hoca da dayanamamış ve latife babında:

– “Şu kadar hanım, bu kadar hamamın var!..” gibilerinden olmayan şeylerini saymaya başlayınca adam:

– “Hah, demiş şimdi oldu işte canım!..” deyince, Nasrettin Hoca’nın tepesi atıvermiş:

– “Allah’a itimat etmiyon, hana hamama itimat ediyon sen! Çabuk, tövbe et hergele!..”

 

Mum Ateşi

Koyu bir sohbet sırasında Nasrettin Hoca soğuk kıştan hiç rahatsız olmadığını hatta geceleri evde ısınmak için ateş bile yakmadığını söyler. Fakat kimse buna inanmaz. En sonunda iddiaya tutuşurlar. Şayet Nasrettin Hoca ateş olmadan köyün meydanında sabaha kadar beklerse ona yemek ısmarlayacaklar, yok eğer bekleyemezse Nasrettin Hoca hepsine evinde bir akşam yemeğe davet edecektir. Nasrettin Hoca sabaha kadar meydanda bekler, sabah olunca iddiayı kazandığından bahisle yemeği isteyince birisi itiraz eder:

– “Olmaz Nasrettin Hoca efendi ben gördüm, 300 metre ilerideki evde bir mum yanmaktaydı. Bu nedenle bahsi kaybettin.” Nasrettin Hoca ne kadar direndiyse de adamlarla başa çıkamaz ve mecburen bir akşam yemeğe Nasrettin Hocanın evine cümbür cemaat doluşurlar. Nasrettin Hoca ise yemeği hazırlamak için mutfağa geçer fakat onca zaman geçmesine rağmen bir türlü yemeğin gelmediğini gören davetliler sonunda mutfağa gelince bir de ne görsünler. Nasrettin Hoca tavandan astığı kocaman bir kazanın altına koymuş bir mum ve kaynamasını beklemiyor mu! Hep bir ağızdan:

– “İlahi Nasrettin Hoca! Hiç koca kazanla yemek mum ateşiyle kaynar mı?” derler. Nasrettin Hoca hemen taşı gediğine koyar:

– “300 metreden bir adamı ısıtan mum alevi 3 santimden bir kazanı neden ısıtmasın!?”

 

Allah Taksimi mi? Kul Taksimi mi?

Çocuklar, mahallede birbirlerine girmişler. Kavga döğüş, kıyamet!… Ele geçirdikleri bir kucak cevizi bir türlü doğru dürüst bölüştüremiyorlarmış. Kavganın kızıştığı bir sırada Nasrettin Hoca da oradan geçiyormuş. Çocuklar koşarak ona başvurmuşlar:

– “Nasrettin Hoca Efendi, ne olur, şunları bize güzelce bölüştürüver!”

Çocuklar bir kenara çekilmişler. Nasrettin Hoca geçmiş cevizlerin başına:

– “Çocuklar demiş, Allah taksimi mi istersiniz, yoksa kul taksimi mi?”

Çocukların hepsi birden:

– “Allah taksimi, Allah taksimi!” diye bağırmışlar. Bunun üzerine Nasrettin Hoca bir avuç ceviz alıp bir çocuğa vermiş. Arkasından iki cevizi bir başkasına, birkaç avucu ötekine, beş altı taneyi berikine… Bazı çocuklara da hiç vermemiş. Çocuklar Nasrettin Hoca’ya itiraza başlamışlar.

– “Bu nasıl taksim Nasrettin Hoca Efendi, haksızlık ettin!” demişler. Nasrettin Hoca da:

– “Çocuklar, siz benden Allah taksimi istemediniz mi?… Allah taksimi böyledir. O, dilediğine az, dilediğine çok verir, hiç vermediği de olur, herkes kısmetine boyun eğer!”

 

 

 

 

 

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.