DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli °C

İLKNUR ÖZER’İN ARDINDAN

24.10.2016
1.898
A+
A-

Bazen kelimeler boğazınıza düğümlenir. Ne söyleyeceğinizi bilemezsiniz. Düşünceleriniz bir türlü cümle haline düşmez. Dün sabah Soner aradığında “Mutlaka bir haber vardır, hayrolsun” dedim. “Abi İlknur vefat etmiş” dedi. İşte o anda donup kaldım. Çocukluğunu bildiğim, genç kızlığını gazetemizde yazı işleri müdürü olarak yaşamış, kısacık bir hayat. Ağabeyi Levent Akbay, hem sınıf arkadaşım  hem de meslektaşım. Bir öğretmen kızıdır İlknur Özer. Rahmetli Galip Hocayı Gölcük’te tanımayan ve sevmeyen yoktur. Böyle şeyler nasıl anlatılır ki? Daha bir kaç gün önce eşi değerli kardeşim Murat Özer’le birlikte alışveriş yapıyorlardı. İki pırıl pırıl kızları var. Murat Özer yine Gölcük Haber’den yetişmedir. Bizim spor servisi bir zamanlar bu çalışkan ve tertemiz adam gibi adam olan Murat’a emanetti. Sonra Murat bir trafik kazası sonucu anne ve babasını kaybetti. O dönemlerde Murat’ın en büyük destekçisi de merhum eşi İlknur olmuştu. Henüz arkadaşlardı. Murat bir gün bana gelip, “Abi  biz İlknur’la evlenmeye karar verdik, bana babalık yapıp istemeye gelir misin?” dedi. Ağabeyi Levent benim sınıf arkadaşım. Biraz tuhaf oldum, e kolay değil. Can arkadaşımdan kız isteyeceğim. Levent “buyurun gelin” dedi. Bende çok mutlu olmuştum. Eşim Canan’la birlikte rahmetli Galip Amcanın evine gittik. O dönemde baba kız birlikte yaşıyordu. Allah’ın emri Peygamberim kavliyle İlknur’u Murat’a istedik. Yüzüklerini de ben taktım. Hepimiz ne kadar mutlu ve sevinçliydik. Yıllar birbirini kovaladığında Murat Kocaeli Sanayi Odasında çalışmaya başlamış ve iki güzel kızları olmuştu. Kendi halinde mutlu ve huzurlu insanlardı. İlknur her zaman iyilik severliği ve pırıl pırıl kalbiyle yuvasına sarılan çok değerli bir anneydi. Keza Murat’ta öyle. Yuvasını kucaklayan çok güzel bir baba. Hayat akıp giderken, ne yazık ki acı bir haberle sarsıldık. Hani ölümlerde hep yaşlı insanları ararız ya, hep deriz ya yaşlılar sıra sıra gençler ara sıra diye. İşte o ara sıralardan bir tanesi İlknur’u bu dünyadan kopup götürdü. Ne deriz ne anlatırız, gerçekten çok zor. Allah’tan gani gani rahmet diliyorum. Ruhu şad, mekanı cennet olsun. Başta Murat evladımız olmak üzere çocukları ve tüm yakınlarına da sabırlar ve baş sağlığı diliyorum.

DOĞAL HAYAT

Gelişen teknoloji bizlere aslında cicili bicili reklamlarla çokta doğal olmayan bir hayat sunuyor. Önceki gün bir televizyonda evde insanların kendilerinin yapabileceği sıvı sabun hikayesini izledim. Beyaz bir sabunu epey rendelediler, sonra bir şişenin içerisine koydular, tam göremedim ama belki bir iki damla limon damlattılar, sonra doğal olarak kullanabileceğimiz sıvı bir sabun haline geldi. Bak işte biz bunlara pek rağbet etmeyiz. Sıvı sabunlarda cicili bicili ambalajların dışında lavanta kokusu, gül kokusu gibi doğal olmayan yönlerini seçeriz. O programı izlediğimde aklıma yıllar önce annelerimizin kullandığı Arap sabunları geldi. Şampuanın olmadığı dönemlerde saçımızı yıkarken kullandığımız ve tamamen doğal olan zeytinyağlı sabunlar. Pırıl pırıl bir hayat vardı o zamanlarda. Vücudumuza sağlıksız hiç bir şey girmezdi. Bugün ise ne yazık ki, tamamen doğal hayatın dışında bir yolculuk yapıyoruz. Hani zaman zaman şöyle söyleriz ya, hoş ben demem ama diyenler aynen şunu söyler; eskiye rağbet olsaydı bit pazarına nur yağardı. Bugün sanki üzerimize rahmet yağıyormuş gibi. Düşünün sürekli neden eskileri özlüyoruz? Niçin şarkılarımızda eski dostlar var? Neden ah nerede o eski Ramazanlar diyoruz? Demek ki, yeni bize çok şey katmamış. Hatta bir çok şeyi alıp götürmüş. Kirlenen denizler, zehirlenen toprak, pis bir hava ve sürekli zehir soluyan bizler. Şöyle baktığınızda neyi vücudumuza eksi olarak sokuyorsak hepsinde bizim payımız var. Oralarda biz çalışıyoruz. Ekmek kapılarımız işte tam da o yerler. Yani bir şekilde vazgeçemediğimiz hayatımızı idam ettirmek için olmak zorunda olduğumuz yerler. Hal böyle olunca da doğallık sadece o yönleriyle değil, insani yönleriyle de bitiyor. Dostluklar bencilliğe dönüşüp, hayatımıza bir nalıncı keseri gibi damga vuruyor. Aslında bilmeden kendimize kötülük yaptığımızın farkında bile değiliz. Hadi gidin, herhangi bir fırından bir ekmek alın, bir gün bekletin bakalım ne hale gelecek? Peki yaşı yetenler evlerindeki tel dolaplı günleri düşünsün. O ekmek orada bir hafta dururdu da bayatlamazdı. Şimdi hala diyorsanız ki biz doğal bir hayat yaşıyoruz, e ne diyelim kendinizi kandırmaya devam edin.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
8 Ağustos 2016
22 Ekim 2017
29 Temmuz 2018
18 Ağustos 2021
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.