ŞİMDİ ANLIYORUM
ŞİMDİ ANLIYORUM
Öncelikle, küçük- büyük haklarımızı bilmek durumundayız. TDK derki: Hak, “Tanrı Adalet, Adaletin, hukukun gerektirdiği veya birine ayırdığı şey, kazanç, Dava veya iddiada gerçeğe uygunluk, doğruluk Verilmiş emekten doğan manevi yetki Pay-Emek karşılığı ücret Doğru, gerçek” demektir.
Hak etmek için de, “*bir emek karşılığı hakkı olan şeyi elde etmek, hak kazanmak, *layık olduğu kötü karşılığı almak, *bir başarı dolayısıyla ödüllendirilmek” olarak açıklamıştır.
Neden mi “hak”tan, “hak etmek” ten giriş yaptım? Çünkü “20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü” olduğu için.
Hani canımızdan çok sevdiğimiz, her şeyimiz, bir tanemiz, ciğer paremiz olan çocuklarımızın çocuk hakları.
Doğarken sahip olduğu, beslenme, giyinme, barınma, eğitim, sağlık, psikolojik ve cinsel istismara karşı korunma haklarının hatırlatıldığı evrensel bir gün olduğu için, aslında daima hatırımızda olması gereken bir günken.
Çocuklarımızın fiziksel ve zihinsel güçleri bizlerden farklı olduğu için bizlerin koruması altındadır. On sekiz yaşına kadar her birey çocuktur. Bu nedenle bizlerin toplumsal sorumluluğumuzun farkına varması, bilimsel olarak hepimizin bu sorumluluğu yüklenmesi gerektiği düşüncesiyle, Cenevre Çocuk Hakları Bildirisi ile şekillenmiş, Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına dair bir sözleşmedir.
Biz, 1990 yılında bu sözleşmeyi imzalamış, çocuklarımızın aile ortamı içinde, sosyal çevresine uyumlu olarak gelişmesini, kendisiyle barışık, mutlu sevgi ve anlayışla yetişmesini kabul etmiş ülkelerden biriyiz.
İnsan hakları çerçevesi içinde yer alan çocuk hakları da dünyanın pek çok yerinde ihlal edilmektedir. Bu noktada biz büyüklere düşen en büyük sorumluluk onları yetiştirirken onlara verebileceğimiz güzel alışkanlıklardır ve tabii ki onlara hazırlayacağımız güvenli bir yaşamla birlikte.
Her çocuk hem de dünyanın neresinde olursa olsun, siyah, beyaz, dili, dini, kızı erkeği hepsi bu haklara sahiptir. Bu haklarla büyümeli onlara gereken önem ve değer verilmelidir.
Onlara değer verilirken “değerlerimiz” de ön plana alınarak eğitilmelidir. İçinde bulunduğumuz yaşam koşullarının ne kadar acımasız olduğu bir geçek olsa da, daha büyük bir gerçek var ki “Ağaç yaşken eğilir.”
Şimdi anlıyorum, çocukken birlikteliğin birlikte olmanın gücünü ve sihrini. Bir evde, bir odada bir sobanın başında birbirimizle ninelerle dedelerle masallarla oyunlarla iç içe büyümenin gücünü.
Şimdi anlıyorum, ninelerimize, dedelerimize, büyüklerimize saygıda kusur edildiğinde çatılan kaşları, kızgın bakışları, laf aramızda azıcık birazcık da olsa hedefine ulaşmayan terliklerin büyüsünü.
Şimdi anlıyorum, akşam kurulan sofralara hep birlikte oturulmasını, yemeğe hep birlikte başlanılmasını, en çoğunu tabağımıza aldığımızda düşündüren bakışları, yemek bittiğinde büyüklerin sofra duasının gücünü,
Şimdi anlıyorum, evde pişenin komşuya verilmesini, komşu bir isterken, iki verilmesini, “komşunun kapısı açıksa, ört”, ya da “ev alma komşu al.” demenin sihrini, imece usulünün gücünü….
Şimdi anlıyorum, gece uyurken çocukları daha çok sevmenin gereğini, küçük hatalarda hoşgörüyü, ona da varken, elindekinin yarısını kardeşine ver demenin cömertliğini ve eşitliğini,
Şimdi anlıyorum, sıramızın üzerine özenle katlanmış kumaş peçetemizi açıp ekmeğimizi ve süt bardağımızı koymanın ve sıranın gelmesini sabırla beklemenin hazzını, gelen bir damacana sütü sıraya girerek doldurduğumuzu, ekmeklerimize sürülen yağın lezzetinden çok birlikte kurallara uyarak yemenin ve aynı keyifle peçetemizi katlayarak kaldırmanın gücünü.
Şimdi anlıyorum sokakta oynamanın bir kuralı olmadığını, özgürce yaşanmışlığı, her zor durum için yaratıcılığın kullanıldığını, haklar göz önüne alınarak kurallarla düzenin korunduğunu şimdi anlıyorum.
Ve şimdi anlıyorum, sevmenin saygı duymanın kutsallığını, korumayı, korunmayı, adil olmayı, dürüstlüğü, vicdan ve şefkatin varlığını, samimiyetin, sabrın gücünü…
Anladım ki,
Aile ortamında her şeyin gösterişinden uzak, değerlerimiz ve kültürlerimizin eşliğinde sadece ihtiyacım olan kadarını alarak, yaratıcılığımın kullanımına fırsat verilerek, özgür seçimlerime saygı duyularak yetişmeliyim.
Ve yine anladım ki,
Toplum içinde bir değer olmalıyım; zihinsel, ruhsal ve bedensel olarak korunmaya muhtaçlığımın toplumsal sorumluluk kapsamında farkına varılmasına ihtiyacım varmış.
Ve bütün bunlardan sonra kendini seven, başkalarına saygı duyan, geleceğin onurlu bireyleri olmak çocuklarımızın sorumluluğunda olacaktır.
Bir zamanlar çocuk olduğumuzu hep hatırlayarak sevgiyle kalın….
“Küçük hanımlar, küçük beyler;
Sizin hepiniz, geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız.
Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz.
Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şey bekliyoruz.”
- Kemal ATATÜRK