FÜSUN HOCA VE VALS
Hayat en güzel dansları sunar size. Tango, sert bir danstır, bir isyanın ifade şeklidir o. Karadenizde, Horon çok hareketlidir, neşe saçar etrafa. Elazığ’da Çayda Çıra. Ne kadar güzel salınır folklorcular, gözlerimizin önüne ve bir zarafetin ürünü VALS. Kuğu gibidir çiftler. Göze ve kulağa hitap ederler. Vals alır götürür sizi masmavi ufuklara doğru. İşte Kocaeli’ne adını altın harflerle yazdırmış Profesör Doktor Füsun Yıldız’dan bahsederken ben Vals diyorum. Hem zarif, hem çok çalışkan, hem üretken ve kibrin en küçük kalıntısı bile üzerinde yok. Öğrencilerinin baş tacı ettiği bir hocadan övgü ile bahsetmek benim görevim. Her başarı iltifata tabi derler, büyüklerimiz. Bir cumhuriyet kadınının nakış nakış işlediği elbise Kocaeli’ne pek yakışmıştı. Dün onun son dersini verdiğini üzülerek öğrendim. Gitmek mi zor, kalmak mı zor? Belki ikisi de zor, belki ikisi de olması gerekendi. Aşık Veysel “Ben giderim adım kalır, dostlar beni hatırlasın” diyor. Füsun Yıldız Hocanın adı Kocaeli’nde her zaman kalacak. Çünkü gönülleri fethedenler, her zaman büyük bir sevgi ve saygıyla uğurlanırlar ve beyinler o güzel insanları düşünmeden yapamaz. Bir koltukta bir kaç karpuzu birden başarıyla taşıyan sevgili Füsun Hocanın Kıbrıs serüveni Türk folklorunun en güzel örnekleriyle ruhları yavru vatanda hem açacak, hem aydınlatacak, hem de mutlaka fethedecektir. Valsı hep seyrettim, her seyrettiğimde ruhumun ne kadar güzel dinlendiğini biliyorum, çünkü orada bir zarafet ve nezaket vardır. Bizdeki Çayda Çıra gibi.
HAYAT AKIP GİDERKEN
Dünü bugün yakalayamayız, yarını bugün yakalamak için atacağımız adımlar çok önemlidir. Eğer dünya gece ve gündüzü yaşıyorsa hayat bir siyah bir beyazı önünüze her gün mutlaka birer kez koyuyor demektir. Gecenin kasvetini üzerimizden alan ay ve yıldızlardır. Gündüz güneş varsa sadece içimiz ısınmaz, hayatın pozitif yönleri de önünüze çıkmış demektir. O halde düşünen ve fikir sahibi olan tek varlık insan, mutlaka güzel düşünmeli ki güzel görebilsin. Biz böyle yapıyor muyuz? Ne yüzde yüz evet diyebiliriz, ne de yüzde yüz hayır. Hayat akıp giderken dereler içindeki molozları nehire taşır, nehirler onları bir yerde denize dökerler. Hiç bir şeyi doğal bir güç olarak geri çeviremiyoruz. O halde hayata böyle bakmak lazım. İnat ve onu sürdürmek sonunda insanoğlunu bencillik gibi öyle bir kör noktalara getiriyor ki güzel olanı göremiyoruz. Yanımızdan geçeni fark edemiyoruz.
BU BİR YOLCULUKTUR
Ülkeler zaman zaman idealler konusunda çetin yolculuklara çıkarlar. Bizim beş bin yıllık tarihimizde kurduğumuz on altı devletle her zaman çetin yolculuklarımız olmuştur ve ne mutlu bize ki yolumuz nereden geçerse geçsin sonunda aydınlık olmuştur. Birbirimize olan bağlılığımız, inancımız, mücadele azmimiz ve sekizinci yüzyılda yakaladığımız İslam nuruyla şereflenmemizden sonra, güç ve kudret manasında Rabbimiz de hep yanımızda olmuştur. Yolculukların adı ne olursa olsun, sonunda biz yolcular hep mutlu olmuşuzdur. Biliyoruz ki biz bir şeyi inanarak yaparız. Azmimiz ve mücadelemiz, bir araya geldiğinde bileği bükülmeyen yiğitler ordusuna döneriz, tarih bunların örnekleriyle doludur. Etrafımızda bize karşı kurulmak istenen kumpasları her zaman bozmuşuzdur. Bugün de tüm oyunları bozacak güç ve kuvvete sahibiz. Dünya handır, kimseye kalmaz. Bizler yolcularız. Kimi zaman uzun ve ince bir yol, kimi zaman kocaman bulvarlardır yürüdüklerimiz. Biz bir kervanız, o kervanı yüzlerce yıldır hiç bozmadan ama dağıtmak isteyenlere karşı hep direnerek sürdürmüşüzdür. O halde hepimiz bir canız, hepimiz cananız. Dolayısıyla hangi yola çıkarsak çıkalım, sonuçta büyük iradenin sahibi Yüce Rabbimin yardımları bizlere mutlaka ulaşacak, ne olursa olsun Yüce Yaradan Türk- İslam senteziyle donanmış büyük milletimizi her alanda muzaffer kılacaktır. Bizim bu yolculukta yapmamız gereken tek şey çalışmaktır. İlim irfan sahibi olmaktır, ki dünyaya bu özelliklerimizle öncü olalım. Yol gösteren biz olalım. Yürekten ve inanarak.