TASAVVUF VE AŞK
Kader gönül’e âşıktır
Dile gayret gönül’e gayret
AŞK gönülden gelendir
Gül’e gayret koklayana gayret
Nurettin Canan’a âşıktır
Can’a gayret yoluna gayret
Dün gece oturdum içimi yazdım
Bana gayret yoluma gayret
Bu topraklar benim yerim
Dünya’ya bir can olarak geldim
Küçükken bir NEY üfledim
O gündür bu gündür
Hoş görüdür benim meşrebim
Ben bir Mevlana aşığıyım
İncinsem de incitmedim
KADIN
Annen diye elini ÖP
Anne diye baş tacı et..
Kadın güldüğünde
Güneş açar
Kadın ağladığında yağmur yağar
Her daim dünyanın bereketi O’dur
İstiridye ağzını açtı
İçinde kocaman İNCİ
Tam elimi uzattım
Dur dedi
Senin İNCİN içinde
İstiridye yine kapandı
Ve ağzını bir kez daha açtı
İNCİ ‘ler olmuş iki tane
Senin İNCİN Kalbinde dedi
İstiridyelere kıyamayın
Ziynet diye
İNCİ denize yakışır
İnsan insana AŞK ile
Baba Sevgisi
Adam yorgun argın eve döndüğünde beş yaşındaki oğlunu kapının önünde kendisini beklerken buldu. Çocuk babasına, saatte ne kadar para kazandığını sordu. Zaten yorgun gelen adam, oğluna “Bu senin işin değil” diyerek karşılık verdi. Çocuk dayattı:
– “Babacığım lütfen bilmek istiyorum” dedi.
Adam: “Bu kadar çok bilmek istiyorsan söyleyeyim, saatte 20 dolar kazanıyorum.”
Bunun üzerine çocuk, babasından bir istekte bulundu:
– “Peki babacığım, bana 10 dolar borç verir misin?” dedi.
Adam, daha çok sinirlendi:
– “Benim senin saçma oyuncaklarına ya da benzeri şeylerine ayıracak param yok. Hadi derhal odana git ve kapını kapat.”
Çocuk sessizce odasına çıkıp, kapısını kapattıktan sonra, adam sinirli sinirli düşünmeye başladı:
– “Bu çocuk nasıl böyle şeylere cesaret eder?” dedi kendi kedine.
Aradan bir saat geçmiş, adam biraz daha sakinleşmişti. Çocuğuna, parayı neden istediğini bile sormadığı geldi aklına. Yukarıya, çocuğun odasına çıktı ve yatağında uzanan çocuğuna, uyuyup uyumadığını sordu.
– “Hayır uyumuyorum” diye yanıtladı çocuk.
Adam, çocuğundan özür diledi:
– “Sana az önce sert davrandığım için üzgünüm ama uzun ve yorucu bir gün geçirdim, yorgundum” dedi.
Ve elindeki parayı uzattı:
– “Al bakalım istediğin 10 doları “Teşekkürler babacığım” dedi.
Ve yastığının altında sakladığı buruşuk paraları çıkardı, elindeki parayla birleştirdi, tümünü tane tane saymaya başladı. Oğlunun yastık altından para çıkarıp saydığını gören adam, yine sinirlendi:
– “Paran olduğu halde neden benden para istiyorsun?” diye bağırdı, “Benim senin saçma çocuk oyunlarına ayıracak zamanım yok.”
Çocuk, babasının bağırmasına aldırmadı bile:
– “Fakat yeterince param yoktu ki… Ancak şimdi tamamlayabildim” dedi…
Ve elindeki paraların tümünü babasına uzattı.
– “İşte sana 20 dolar babacığım, şimdi bir saatini alabilir miyim?”
Evlenilecek Kadın
Hazreti Ömer zamanında da kadılık yapmış olan meşhur, Kadı Şüreyh’e bir gün bir genç gelerek evlenmek istediğini fakat evleneceği kadının tahsilli ve şehirli olmasını istediğini bildirerek nasihatta bulunmasını istedi.
Kadı Şüreyh, o gece Müslümanın evinin cennet olduğunu ve Hazreti Resûlüllah’ın (s.a.v) böyle buyurduğunu naklederek başından geçen evliliği şöyle anlattı:
– Gençtim, artık evlenme zamanımın da geldiğini düşünmeye başlamıştım. Bir gün Beni Mahzun kabilesinin çadırlarının önünden geçerken bir kız görüp, ona talip oldum. Kız babası kısa bir tetkikten sonra hemen razı olup işi bitiriverelim dedi.
Kısa zamanda düğünler yapıldı, dualar edildi ve evlilik hayatına ilk adımımızı atmış olduk. Fakat çok geçmeden beni bir pişmanlıktır almıştı. Çünkü ben bu bir köylü kızıdır, üstelik tahsilde görmemiş, bununla ben nasıl geçinebilirim diye düşünüyor bu kararımdan dolayı son derece pişman oluyordum.
Çok geçmeden bizim hanım bir gün bana şu sözleri söyledi:
– Efendi! Sen alim ve şöhret sahibi bir kimse imişsin. Ben ise yaylalarda gezen şehir hayatından anlamayan bir köylü kızıyım. Aslında sen kendine göre bir evlilik, bende kendime göre bir hayat kurmalı idim, ama kader bizi birleştirdi. Cenab-ı Allah benim gibi bir köylü kızını senin gibi şöhretli bir alime nasib etti. Şimdi sen bana benim bilmediğim tarafları anlat ki, ben onlara dikkat edeyim, mesela; senin evinde kimleri misafirliğe alayım, kimleri kabul etmeyip onlara karşı soğuk davranarak eve gelmelerine mani olayım dedi.
Ben kadının bu anlayışı karşısında düşündüklerimden dolayı pişman olup:
– Hatun sen bana öyle şeyler söylüyorsun ki, eğer bunları hakkıyla yaparsan beni bahtiyar edeceksin, dedikten sonra:
– Dindar olmayan hiçbir kimseyi eve almayacaksın, dindar olanlardan da senin tarafın çok çok gelmesin, benim tarafımdan ise şu, şu şahıslar gelsin, şunlar gelmesinler diye gerekli talimatı verdim. Tam bir sene huzur içinde yaşadım. Bir sene sonra fetva dairesinden eve döndüğümde evde son derece mütesettire bir hanım görüp kim olduğunu sordum. Hanımannesi olduğunu söyledi. Kayın validem olduğunu öğrenince elimden gelen hürmeti esirgemedim. Bir müddet sonra kayın validem bana:
– Oğlum hanımından memnun musun? Diye sordu. Ben:
– Allah senden Razı olsun, kızınızdan çok memnunum. Bu zamana kadar hiç bir şikayetim olmadı, diyerek memnuniyetimi izhar ettiğimde, kayın validem bana şunları söyledi:
– Oğlum kızımdan tabii ki memnun olacaksın. Çünkü biz onu cennette büyüttük. Evimiz Resûlüllah’ın bildirdiği gibi bir cennetti. Kur’an ahlakından başka bir şey öğretmedik ona…
Yine de sen hanımın üzerindeki otoriteni eksik etme! Çünkü kadınlar iki sebepten hemen şımarıverirler:
Birincisi ona olan sevgini yüzüne söylediğinde,
İkincisi ise bir hayırlı evlat dünyaya getirdiklerinde.