DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli °C

KÜÇÜK DOKUNUŞLAR

18.04.2017
2.128
A+
A-

KÜÇÜK DOKUNUŞLAR

Küçük dokunuşlar yaparız hayatımızda, bazen hiç ummadığımız sonuçlar yaratan. Minicik bir destek ya da düzenleme ne kadar mutlu eder insanı.

Bazen gözlerimizle dokunuruz sevdiklerimize, söyleyemediğimiz pek çok şeyi bir çırpıda anlatan; bazen omza dokunan bir el dostluğun, kardeşliğin, vefanın verdiği bir güç olur.

Kimi zaman acıyı kanatır, kimi zaman törpüler ama mutlaka, o küçük dokunuşlar büyük değişimlerin sebebi olur. Zira iyileştiren dokunuşlara ihtiyacımız var.

Bir çocuğun dünyasına dokunursunuz, dünyaları ona verirsiniz. Sonra o, eline verdiğiniz dünya ile neleri dünyaya kazandırıyor bilemezsiniz.

O çocuk, sevmeyi sevilmeyi öğreniyor, öğretiyor. İtilmiş kakılmış, dışlanmış bile olsa o küçücük dokunuşla, çıkıyor bu çıkmazdan. Hiç kimseyi dışlamadan, itelemeyip kakalamadan, dimdik hayata sarılarak hem de tek başına .

Ya bir de hiç dokunulmayan çocukları düşünün…

Hiç düşünülmeyen, hiç sarılınmayan, hiç var sayılmayan onca çocuğu.

Çocukluğunu yaşamayan, doymayan doyurulmayan duygularıyla hayatla mücadele eden, büyümüş ama “hala çocuk gibi” dediğiniz o, yetişkinlerin dokunulmayan omuzlarına ne demeli?

Yolunu kaybetmiş, kaybettiğinin bile farkında olmadan başkalarının güdümünde, yürüdüğünü sanan o dokunulmamış, boyu büyük ama hala çocuk kalmış olanlara diyecek bir şeyimiz var mı?

Belki çocukluğunda hor görülmüş, itilmiş kakılmış, dışlanmış.

Oysa küçük bir dokunuşla ona değişimin en büyük mutluluğunu verecekken, ayakları yere basan, kendi kazancıyla kendine yetmesini bilen biri olacakken.

Hayata umutla bağlanarak, zorluklarıyla savaşarak yürüyebilen bir insan olmasına katkı sağlamak varken bunu esirgemek niye?

Şimdi biraz düşünün lütfen, çevrenizde kimlerin size ihtiyaçları var?

Kimlerin dokunulmaya ihtiyaçları var?

Kimler bundan mahrum kalmış?

Kimler hayatın dar sokaklarında yer alan çıkmaz sokaklara saklanmış?

Başka birilerinin hayatını biraz daha yaşanabilir hale getirmeye niyetimiz varsa bunu şimdi yapalım; değil bizim, tüm insanlığın buna ihtiyacı var sanırım.

İster bir büyüğe, ister bir çocuğa, eşe, dosta fark etmez yeter ki dokunuşlarımız olsun sımsıcak ısıtan; varlığımızı, yanında olduğumuzu fısıldayalım ona, kendini iyi hissettirelim, bilelim ki bizlerin de bu sıcak dokunuşlara ihtiyacımız var, olmasa da bir gün mutlaka….

Bu bir hikaye de olsa, Bonnie gibilerinin az, yaşlı amca gibi olanların çok olduğu düşüncesi burnumun direğini sızlattı.

İyi niyetlerle dokunmak güzeldir, sevgiyle kalın…

 

 

Acile kaldırılıp kardiyoloji (kalp hastalıkları) katına yerleştirilmişti.

Uzun saçları, tıraşsız suratı, pisliği, tehlikeli şişmanlığı ve sedyenin alt rafına atılmış siyah motosiklet ceketiyle, bur parlak mozaik zemin,

çalışkan, üniformalı personel ve kati enfeksiyon kontrol işlemlerinin steril dünyasında o bir yabancıydı.

Kesinlikle dokunulmayacak olanlardan.

Bu insan eti öbeği önlerinden geçerken görevli hemşireler gözleri fal taşı gibi açılmış onu izliyor, her biri ürkek ürkek baş hemşire Bonnie’ye bakıyordu.

Söze dökmedikleri, ama yalvarırcasına ilettikleri mesaj “Bunu alacak, yıkayacak ve ona bakacak kişi ben olmayayım”dı.

Bir önderin, tam bir  meslek erbabının gerçek göstergelerinden birisi, akla gelmeyeni yapmaktır. Olanaksızla uğraşmaktır. Dokunulmayacağa dokunmaktır.

Bonnie, “Bu hastayı ben istiyorum” dedi. Bu, bir başhemşire için olağan dışıydı hiç alışılmadıktı, ama insan maneviyatına hayat veren, onu iyileştiren ve yücelten kaynak işte oydu.

Bonnie kauçuk eldivenlerini takıp, bu devasa, hiç de temiz olmayan adamı yıkamaya hazırlanırken yüreği sızladı. Ailesi neredeydi acaba?

Annesi kimdi? Küçük bir çocukken nasıldı? Çalışırken, usul usul bir şarkı mırıldanıyordu. Bu, adamın hissediyor olduğunu bildiği korkuyu ve utancı yatıştırıyor gibiydi.

Sonra tuhaf bir arzuyla “Bugünlerde hastaların sırtlarını keselemek için zamanımız olmuyor, ama bunun sana çok iyi geleceğine bahse girerim” dedi.

“Kaslarının gevşemesine ve iyileşmene yardim edecek. Buranın bütün amacı bu değil mi… İyileştirmek”

Şişman, pul pul olmuş kırmızı deri, yıkıcı bir yaşam tarzının ipuçlarını veriyordu: Muhtemelen yemek, içki ve uyuşturucu bağımlılığı.

Bonnie bu gergin kasları ovarken, mırıldanıyor ve dua ediyordu. Büyümüş, haşin bir yaşam tarafından reddedilmiş ve düşmanca, zorlu bir dünyaya kabul edilme mücadelesi veren bir erkek çocuğun ruhu için dua ediyordu.

Finalde ilik losyon ve bebe pudrası vardı. Görüntü neredeyse gülünçtü; losyon ve pudra, bu kocaman, yabancı yüzeyle nasıl da bir tezat oluşturuyordu.

Adam sırt üstü dönerken yanaklarından yaşlar süzüldü ve çenesi titredi. Şaşırtıcı güzellikteki kahverengi gözleriyle Bonnie’ye bakıp gülümsedi ve titrek bir sesle şöyle dedi:

“Yıllardır kimse bana dokunmamıştı. Teşekkür ederim. İyileşiyorum” Naomi Rhode

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
21 Mayıs 2020
16 Mart 2023
16 Şubat 2016
24 Ocak 2017
26 Temmuz 2019
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.