DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli °C

HOŞGELDİN SULTAN

25.05.2017
1.233
A+
A-

Heyecanı günler öncesinden başlar, içim kıpır kıpır olur. Ramazanı hem 11 Ayın Sultanı hem de bir hoşgörü deryası olduğu için severim. İçinde bin aydan hayırlı olduğu söylenen Kadir Gecesi vardır. Ne mutlu, bu gece ilk teravih, yarın ilk iftar açılacak. Evleri ilk sahurun heyecanı sarmış durumda. Ben bir de Ramazan Davulcularını severim. Son zamanlarda her ne kadar azalsalar da Ramazan gecelerinde ahaliyi sahura kaldırmak için yollara düşen ve manilerle bizleri uyandıran Ramazan Davulcularını da severim. Her ne kadar şeker ve tansiyon nedeniyle oruç tutamasam da Merkez Camii’nde ilk teravih namazını karşılamak, orada eski dostlarla buluşmak benim için büyük heyecandır. Dostlarla Ramazan öncesi aramızda geçen konuşmalarda hep aynı sözler vardır; “Nerede o eski Ramazanlar?” Ne kadar acı ve bizler adına da aslında ne kadar ayıp. Adetleri bugün sürdürme konusunda öyle büyük eksikliklerimiz oluşmuş ki hep eskileri anıyoruz. Aslında daha sosyal toplum olarak yaşadığımız cemiyet hayatının daha fazla içerisinde olduğumuz şu yıllarda eski adetleri üzerine yeni değerler katarak devam ettirmemiz gerekirdi. Yapamadık ki, nerede o eski Ramazanlar diye diye hayıflanıyoruz. Çünkü hoşgörüyü kaybettik. Tambur yayı gibi gerginiz. Mevlana “İnsan sabırdır” diyor. Aslında işin özü de burada. Mesele sadece aç kalmak değil, kendine yapılmasını istemediğin ne varsa, onu da başkalarına yapmamak. Üstat Taptuk Emre “Edep ya Hu” derken tam da bunu kastediyor. Kartvizitlerinizi bir kenara bırakın ve Yunus’un dediği gibi “Gelin Canlar bir olalım, zoru kolay kılalım, sevelim, sevilelim, bu dünya hepimize yeter.” Mübarek Ramazan günleri aşkın arşa vardığı günlerdir. Yüce Rabbim o günlerde yapılan duaların geri çevrilmeyeceğini müjdeler. Hepimiz birbirimiz için dua edelim. Kırık kalpler hoşgörü denizinin içerisinde yıkanarak birlikte tek yürek olalım. Ramazan günleri kırgınlık ve küskünlük zamanları değildir. Bir dilim ekmeği paylaşmak, birbirimize ikramda bulunmak, işte sofralarımızı zenginleştirip bereketlendirmek böyle olur. 11 Ayın Sultanı aslında bizler için aynı zamanda yeni bir sınavdır. Pencereleri sonuna kadar açalım, içerisine kardeşlik rüzgarları dolsun. Kapılarımızı sonuna kadar açalım, eş dost birlikte iftar olsun. Sofrada neyin olduğu hiç önemli değil, önemli olan birlikte olmak. Hani şu eskiden ortaya bir sini konur, hepimiz bağdaş kurup çöker ve aynı tencereye kaşık salardık ya, o ruh yaşadığı sürece biz hiç bir zaman farklı olmayız. Yok alsın da birbirimizden farkımız belki bir elin beş parmağı bir değil ama gönüller bir. İşte Sultan da tam da bizden bu anlayışı bekliyor. Bugün hayırlı Teravihler diliyorum. Gece huşu içerisinde kalkılan sahur ve akşam bereket dolu bir iftar. Hoş geldin 11 Ayın Sultanı safhalar getirdin şeref verdin. Mübarek olsun…

 

Türk Kafası

Sultan Abdülaziz Han ve beraberindekiler, 1867’de Paris’te yeni imal edilmiş makinelerin görücüye çıktığı sergiyi gezmektedirler. Padişah, çember şeklinde bir cetvel ve önünde asılı kadife kaplı bir toptan meydana gelen makinenin önünde durur. Bu makine, günümüz lunaparklarında da görülen, topa atılan yumrukla kol kuvvetinin ölçüldüğü ilkel bir makinedir.

Osmanlı sultanı topun aldığı darbeye göre ibrenin cetvel üstünde hareket ettiği dinamometrenin adını sorar. Kısa süren bir kararsızlığın ardından bir Fransız yetkili yutkunarak cevap verir:

“tête Turquie”

Mevsim yazdır ama buz gibi bir hava eser ortalıkta… Fransız kaşif, “Türk Kafası” adını verdiği makinenin önünde Osmanlı Padişahının duracağını nereden bilebilirdi ki?

Demek Avrupa için Türklerin kafası yumruk atmaya yarıyordu. Sessizliği yine Sultan Abdülaziz Han bozar:

“Halil Paşa, göster bakalım şunlara Türk kolunun kuvvetini!”

Kayserili Halil Paşa, Abdülaziz Han gibi heybetli birisidir.

“Emriniz başım üstüne hünkârım!”

dedikten sonra ceketini çıkarır ve gömleğinin kollarını sıvar.

Herkes nefesini tutmuş olacakları beklemektedir. Halil Paşa yaradana sığınıp öyle bir yumruk savurur ki, dinamometrenin dağılan yuvarlak ibresi bir Fransız’ın, kopan topu başka bir Fransız’ın, yayları da etrafta toplanan öteki diğer Fransızların ayaklarının dibine savrulur.

Dağılan makinenin karşısındaki Halil Paşa alaycı bir dille şunları söyler:

“Bu Türk kafası değildir Sultanım! Bu olsa olsa, Avrupa kafası olmalı ki bir vuruşta dağıldı.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.