DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli °C
Reklam

BİR MESLEK YOK OLUYOR

BİR MESLEK YOK OLUYOR

Saat Üstadı Mikail Usta’dan duygusal mesaj

Her hafta gerçekleştirdiğimiz tam sayfa röportajımızı bu hafta Gölcük’ün hatta Marmara’nın en eski saat tamiri ustası Mikail Toraman nam-ı değer Saatçi Mikail Usta ile gerçekleştirdik. Buram buram nostalji kokan saatçi dükkanında tik tak saat sesleri eşliğinde çok hoş bir röportaj gerçekleştirdik ve çok samimi cevaplar aldık.

Mikail Toraman kimdir öncelikle bize kendinizi biraz anlatabilir misiniz?

Ben 1947 yılında Erzurum’un Pasinler ilçesinde doğdum. 9 kardeşin en küçükleri benim ve hayatta olan da sadece benim. Lise mezunuyum. Pasinler’de doğdum ama hayat şartları bizi oradan oraya sürükledi ve Kars’ın Selim ilçesi, Ağrı Eleşkirt, Isparta, Adapazarı, İstanbul’da yaşadıktan sonra 40 yıldır da Gölcük’te yaşıyorum. Depremden sonra 19 yıl kadar Avrupa ülkelerinde yaşadım ve sonra tekrar Gölcük’e geri döndüm. 1965 yılında daha 16 yaşındayken evlendim ve 4 kızım, bir oğlum var. Bunlardan 14 torunum 3’te torun çocuğum var. Günümün büyük bir çoğunluğunu işyerimde geçiririm. Saat dükkânım bana huzur veriyor çünkü.

Kaç yıldır bu mesleği yapıyorsunuz ve bu mesleğe nasıl başladınız?

Çıraklığımı da sayarsam ilkokulda bu mesleğe başladım. Okuldan çıkardım babamın dükkânına gider ona yardım ederdim. Ben saatçi bir babanın oğluyum. Yani bizim ki baba hatta dede mesleği ben babamdan babamda dedemden bu mesleği almış. Ben 1965 yılında daha 16 yaşındayken hem evlendim hem de Erzurum’da ilk dükkânımı açtım. O gün bu gündür bu mesleği icra ediyorum. Bu mesleği tam 55 yıldır yapıyorum ve hala meslek aşkım bitmedi. Ben bu mesleği babamdan aldım ama oğlumun getirisi fazla olmadığı için mesleğimi devam ettirmeyerek kendine başka bir yol çizdi. Aslında işimi tam öğrettim. Çok iyi bir ustadır ama hayat şartları bu mesleği yaptıramadı. Bu konuda ona da dargın değilim. Mesleğimin yok olmasından korkuyorum. Araştırmalarıma göre benim yaşlarımda Türkiye genelinde 6-7 tane usta kaldı. Diğer el sanatları gibi bizden sonra bu meslekte nostaljik bir meslek olacak.

Peki, saatler size neler ifade ediyor?

Saatler bana insanların dürüst olmasını ifade ediyor. Çünkü meslek icabı demiri ve zamanı doğru göstermeye çalışıyoruz. Bir mekaniğe bunu göstermek lüzumunu hissedersek özellikle insanlarımızın birbirine sevgi ve doğrulukla yaklaşmaları çok mu zor? Hayatta tek dostum aynalar oldu. Çünkü ben ağladığımda onlar bana gülmedi. Biz beraber ağladık beraber güldük ve hatta bana yaşlandığımı yüzüme söyledi. Bende hiç kırılmadı. Saatler ve tezgâhım tek kelime ile özetlersek aşk ve özgürlük diyebilirim. Çünkü benim dünyam bu. Burada gözümü açtım, burada büyüdüm, burada yaşlandım. Gençliğimi Gölcük’e verdim ve bundan da onur duyarım. Bugün hiç işi olmasa bile gelip halimi hatırımı sormak ve selam vermek için uğrarlar. Hatta bazı gönül dostlarım bana Dua Baba derler. Şu saatlerin tik tak sesleri gönül diliyle dinlersen çok âlemlere götürür. O sesler bana şairin dediği bir lafı hatırlatır; “Mızrak dokunursa eğer derdi çoğun kalbine sonsuz nameler akar tik tak sesine “Bu meslekte müşterilerime güven verebildiysem ve çocuklarıma dediğim bir lafım var. Kime deseniz ben Saatçi Mikail’in çocuğuyum diye. Alacağınız cevap şu olur; “Bizim saatçi ?” işte benim tek servetim vatandaşların bizim diyerek bana sahip çıkmaları, bundan daha büyük mutluluk olabilir mi benim için. Almanya’da çalıştığım yıllarda bir Osmanlı dönemine ait kocaman ahşap bir saati tamir ettim ve o zaman ki yaşadığım heyecanı ve korkuyu bugüne kadar hiç yaşamadım. Ömrümün sonuna kadar o Osmanlı saatinin tamirini unutamayacağım.

Günümüzde sizin mesleğinizi yapan kaç kişi kaldı?

Günümüzde saat tamiri yapan çok var ama usta kelimesini kullanmak zannedersem Türkiye genelinde 7-8 kişi kaldı. En yaşlımızda Trabzon Sürmene’de 80’in üzerinde şimdi ismini hatırlayamadığım ustamızdır. Bir de Ankara’da Salih Toraman var. Oda 85 yaşında amcamın oğlu olur. Ama o artık bu mesleği yapamıyor. Salih ustanın meşhur bir sözü vardır. “Saat tamirciliğin sonu ya deliliktir ya da veliliktir.” Günümüzde birçok saat tamircisi var doğru ama onlar bira elektronik saatlere yöneldikleri için bizim gibi mekanik saat tamirciliği yok olmak üzere. Biz mekanik ve nostaljik takımlarla devam ettirmeye çalışıyoruz. Bizimle beraber ne acı ki bu meslekte Gölcük’te ölecek.

Mesleğiniz ile ilgili düşünceleriniz nelerdir?

Bu meslek bir beyin cerrahı gibi ince işçilik ister, sabır ister, kararlılık ister. Peki, son yıllarda acaba kaldı mı? Keşke imkânım olsaydı bu mesleği nesilden nesile götürebilecek ustalar yetiştirebilseydim. Ama gerek imkânsızlık gerek getirisi olmadı için tıpkı bir şarkı gibi “Dönülmez akşamın ufkundayım. Vakit çok geç” diyorum. Benim mesleğim ile edindiğim tecrübe hangi iş ile uğraşırsanız uğraşın o işte sabır, doğruluk ve sadakatle devam etsinler. Bu bir saat tamirciliği de olur, bir parke işçiliği de olur. Ne iş yapıyorsanız yapın en iyisini yapmaya çalışın. Bunun başında da evliliğinize sadık kalın ve iyi bir anne baba olun. Sonra da mesleğiniz de en iyisi olmak için çalışın.

Gölcük’te esnafçılık nasıl gidiyor?

Gölcük’te esnafçılık deyiminde sanatkârlık kalmadı. Gölcük halkı seçici ve bir yanlışta seni silinebilir ve bugün Gölcük halkı Gölcük’te kazanıyor İzmit’te harcıyor. Nedeni ne? Burada acaba esnaf mı yanlış yapıyor yoksa halk mı yanlış yapıyor? Eksik olan bir şeyler mi var bilemiyorum. Her şeyi devletten beklemeyelim biz katkı sağlayalım. Bugün yürüyen ve çalışan bir hükümetimiz var. Belediye başkanlarımız var. Acaba biz bunlara yapıcı bir öneri ile yaklaştık mı? Hep destek bekliyoruz acaba destek verebildik mi?

Teknoloji mekanik saatlere nasıl etki etti?

Teknoloji mekanik saatleri tamamen öldürdü. Bu sadece Gölcük ya da Türkiye için değil dünya genelinde böyle. Çağımız bilişim ve elektronik çağı oldu. Bu nedenle insanların bu yeniçağa ayak uydurması lazım. Bunun için de çok ilim yapmalı, çok çok çalışmalılar ve asla geri kalmamalılar. Çağı yakalamamız lazım ama eski değerlerimizden de taviz vermemeliyiz. Artık evlerde çalar saat görmek çok zor. Bunların yerini akıllı telefonlar aldı. Artık yatakların başında çalar saatlerin yerini akıllı telefonlar aldı. İşin kötü yanı artık evlerin duvarlarında bile duvar saati görmek hemen hemen hiç yok denecek kadar azaldı. Nedeni herkesin elinde bir akıllı telefon var ve her istediğini ona danışarak öğrenebiliyor. Bu nedenle teknoloji bizim mesleğimizi öldüren en büyük etki oldu. Tabi bunun yanında yeni teknolojiyi kabul etmeyerek nostaljik yaşayan vatandaşlarımız da az değil. Mekanik saatleri arıza yaptığı zaman yenisini almak yerine tamir ettirerek kullanmaya devam etmeyi tercih ediyor.

Saat tamirciliğin yanı sıra edebiyat ile ilgileniyorsunuz. Bu konuda daha da ilerleme ister miydiniz?

Hayat şartları beni daha çok edebiyattan ziyade saat tamirciliğine yönlendirdi. İkisinde de kafiye, vezin, nokta, virgül, imla hareketleri yerli yerinde olursa o saat iyi çalışır, o şiir iyi okunur hafızalarda iyi yer yapar. Şiir yazmak bir hayattır, bir nefestir, bir dert ortağıdır. Dostuna dökemediğin sırrı kaleminle kalbinden gelen sese kulak vererek yazarız ve söz uçar yazı kalır. Bu nedenle şiirin bende özel bir yeri vardır. 1968 veya 1969 yılında askerde iken yazdığım şiirleri deneme amaçlı bir şiir kitabı bastırdım ve dostlarıma dağıttım. Ondan sonra şiir yazmaya devam ettim, birçok gazetede yayınlanan şiirlerim oldu. Ne yazık ki 17 Ağustos 1999’da yaşadığımız depremde bütün şiirlerim enkazda kaldı. 2000 yılından bu yana kendime ait yeniden şiir yazmaya devam ettim ve şu anda 4-5 adet defter dolusu şiirim var ama yayınlamayı düşünmüyorum. Ben vefat ettikten sonra evlatlarımdan hangisi sahip çıkarsa onundur. Depremde kaybettiğim şiirlerden en çok içimi acıtan askerde iken eşime gönderdiğimi 165 cm boyunda 20 cm genişliğinde yani boyu kadar yazdığım şiir kayboldu. Bu zamana kadar yazdığım en uzun şiir oydu ve kaybetmiş olmaktan gerçekten çok üzgünüm. Şimdi ne o şiiri yazabilirim ne de o duyguyu yakalayabilirim. O şiir eşim ve benim özelimizdi ve sadece anılarımızda kaldı.

Peki, bize bir şiirinizi paylaşabilir misiniz?

Tabi ki dükkânımda tablo gibi sakladığım ve Gölcüklü dostlarıma yazdığım bir şiirimi paylaşmak istiyorum.

HAYAT…

Bir tiyatro sahnesi gibidir.

Oyunun kuralları bellidir.

Ya trajedi…

Ya komedi…

Ya reel…

Ya dramdır.

Oyuncular verilen oyunda görevlerini yaparlar.

Üç perde; çocukluk, gençlik ve ihtiyarlık

Oyun bittiğinde, perde kapanır.

Ertesi güne oyuncular değişir veya roller değişir

Ama oyunun kuralları değişmez.

Nihayet senin de rolün biter.

Oyun bitti!

Sahneyi terk edersin

Ya alkışlarla, ya nefretle ya da dualarla

Bilmem anlatabildim mi?

CAN DOSTLARIM

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.