DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli °C

Deve İle Fare Masalı

22.09.2017
889
A+
A-

Bir varmış bir yokmuş. Günlerden bir gün, kendini beğenen bir fare ile arkadaşlarını kırmak istemeyen bir deve arkadaş olmuşlar. Fare devenin bu huyunu bildiği için onun yularını eline almış. O önde deve arkada yol almışlar. Onları görenler şaşkınlıklarını saklayamamışlar. Yuları farenin elinde olan koskocaman bir deve… Deve fareyi kırmamak için itiraz etmeden onun arkasından yürüyormuş. Fare ise kocaman bir deveye aklınca üstünlük sağladığını düşünüyor, kendini beğeniyor ve ben ne yiğit ne kuvvetli biriymişim koskoca deveyi yularından tutmuş sürüklüyorum diyormuş. Farenin bu kendini bilmez hali devenin dikkatini çekmiş. Farenin çevreye caka satarak yürüyüşüne sinirlenmiş ve ona güzel bir ders vermek istemiş. Fare önde deve arkada bir ırmağın kenarına varmışlar. Fare ırmağı görünce durmuş. Deve onun duraklayışına karşı: – Ey dağlarda ovalarda önümde yürüyüp bana yol gösteren yiğit fare. Sen benim yol göstericimsin. Yürü ki bende arkandan geleyim” demiş. Bunun üzerine fare:

– Bu ırmak çok büyük boğulmaktan korkuyorum” diye cevap vermiş.

Deve ırmağın derinliğini fareye göstermek için suya girmiş. Sular devenin ancak dizine kadar geliyormuş. Deve fareye:

– Su ancak diz boyunda neden bu kadar korktun” demiş. Fare cevap vermiş:

– Dizden dize fark var. Senin için diz boyu olan su benim boyumu yüz kere aşar.”

Bunun üzerine deve:

– Öyleyse bir daha küstahlık edip kendini üstün görme. Haddini yerini bil. Kendin gibi farelerle boy ölçüş. Develerle devlerle yarışma demiş. Hatasını anlayan fare deveden özür dilemiş ve ondan aldığı dersi bir ömür boyu unutmamış.

ELION CAMMBELL’IN HATIRA DEFTERİNDEN

Avustralyalı Elion Cammbell’in hatıra defterinden alınan bir gerçekte şöyle;

“Ateşkes sırasında Türkler şehitlerini gömüyorlardı. Arkadaşlarımızdan birkaç kişi gönüllü olarak onlara yardım etmek istedi ve bu korkunç görevde dost ve düşman iş birliği yaptılar…” İşte bu sırada yapılan konuşmalarda açlığını hissettiren bir Mehmetçiğe, bir Avustralyalı asker sığır eti ve bisküvi getirir.  Mehmetçik bu hareket karşısında hislendi. Sonunda görev tamamlanmıştı. Her iki tarafın da askerleri siperlerine çekilmiş bekliyorlardı. Vurulan silah arkadaşlarına son vedalaşma bitmişti. Türk subayı bir kaç adım ilerledi ve selam verdi. Bizim subaylarımız da selam aldılar.  Böylece ateşkes sona ermişti. Düşmanlarımızın nezaketlerinde bir yüce ruhluluk, bir soyluluk vardı, dünya şövalyeliğinin kutsal emaneti onlardaydı sanki. Birkaç hafta sonra Avustralyalı askerler Türk siperlerine karşı büyük bir saldırıya geçerler. Mücadelenin şiddetli bir anında Avustralyalı bir asker ağır şekilde yaralanarak Türk siperlerinin yakınına düşer. Yaralı asker acılı bir şekilde can çekişmeye başlar. Bundan sonrasını Cambell şöyle anlatıyor: “Mermi yağmurunun ortasında bir Türk, siperden fırlayarak yaralı askerimizi sırtına aldı ve bizim hatlara doğru taşımaya başladı. Türk, sırtındaki Avustralyalı ile birlikte yaralanmadan siperlerimizin korkuluklarına ulaştı ve sırtındaki arkadaşımızı kıyıdan aşağıya yavaşça bıraktı… Sonra bu Türk kendi hatlarına doğru yöneldi. Fakat birçok yerinden yaralanıp yere düşmeden önce ancak üç ya da dört adım atabilmişti. Ve oracıkta şehit düştü. Meçhul bir şekilde, fakat kahraman olarak şehit düştü.  Yaralı Avustralyalı, aç Türk’e sığır eti ve bisküvi getiren askerdi. Onu sırtında siperlerimize taşıyan Türk, onun kumanya verdiği askerdi.”

 

Nasrettin Hoca

Nasrettin Hoca pazarda zeytin satıyormuş…

İki üç sokak ileride oturan yarıbuçuk tanıdığı bir kadın gelmiş.

Kadın: Zeytinin iyi mi?

Hoca: Tadına bak.

Kadın: Ben orucum.

Hoca:  Madem oruçlusun zeytini al git parasını sonra ver.

Hocanın birdenbire aklına düşmüş; Ramazanlık değilmiş çünkü…

Hoca: Tuttuğun oruç ne orucu ki?

Kadın: Üç sene önceden borcum vardı da onları tutuyorum.

Hoca tam zeytinleri veriyormuş vazgeçmiş…

Kadın: Biraz önce al git dedin noldu da vazgeçtin Hoca?

Hoca: Get anam get… Allah’a olan borcunu üç senede veriyorsan bizim borcu ne zaman getirirsin kim bilir.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.