DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli °C

HAYDİ BAŞLIYORUZ!

05.09.2017
1.356
A+
A-

HAYDİ BAŞLIYORUZ!

“Bazen dayanmaktır sevmek; hayat nereden vurursa vursun ayakta durabilmek… Bazen yaşamaktır sevmek; soluksuz ciğer gibi sevgisiz kalbin duracağını bilmek… Bazen ağırdır sevmek; sevdiğine layık olabilmek… Ve bazen hayattır sevmek; birini çok uzaktayken bile, yüreğinde taşıyabilmek…”(alıntı)

Bizlerde bazen dayanırız hayata büyük umutlarla, tam yerinden vursa bile. Durur ve yaşarız hayatı soluksuz. Bazen ağır olsa da yükü sevmenin, olsun, sevilmeyi de hak ederiz sevmeyi de. Uzakta bile olsak öğrencilerimizden, sevdiklerimizden, yüreğimizde taşırız onları, hem de tam orta yerinde hayatın.

Çok hayal kurarım. Kendimi bildim bileli. Hayal kurdukça umutlanır, umutlandıkça hayal kurar, ucunu bucağını bulamazdım. Bir bilseniz ne büyük mutluluktur, umutla ve hayalle yaşamak.

Hani derler ya “insan hayal ettiği müddetçe yaşar”, aynen yaşıyorum her şeye rağmen.

Kocaman oldum yine aynısını yapıyorum. Hayallerim ve umutlarım var, içimde de heyecanım. Bilirim ki hayal edenlerin ve yüreklerinde umudu taşıyanların, hayata dair içlerinde taşıdıkları heyecanları vardır. Coşkulular ve pek çok değerlerimizi içlerinde taşıyor ve yaşıyorlardır.

Yıkılan hayallerim, kaybolan umutlarımda var, sormayın onları. Yıkılanların yerine yenisini kurarım, kaybolanları yeniden arar bulurum, yine hiç umudumu kaybetmeden hatta sıkı sıkı sarılarak.

Umudumu, hayallerimi yitirdiğimde anlarım ki yaratıcılığımı, yaşama bağlılığımı kaybediyorum. Hiç korkmam çünkü bizler zıtlıklarla hayatın içinde ardışık bir döngü de yaşarız. Tıpkı bir metronomun ibresi gibidir hayat, bir sağa bir sola.

Yavaş yavaş bazen de hızlıca olur değişimler, bir şeyler olmaya başlar. Hayalleriniz umutlarınız yıkılmış, planlarınız bozulmuş değişime uğramış olabilir, üzülmeyin. Alışamadığınız size ters gelen şeyler olacak, uymayanlar da olacaktır, olsun varsın.

Olanı olduğu gibi kabul ederek yaşamak üzülerek yaşamaktan daha iyi değil mi?

Zaten o, her ne yaşıyorsanız devam edecek, yaşanacak ve siz onu yaşamak durumunda olmayacak mısınız?

O halde bırakın daha az hasarla iyileşmiş olsun yüreğiniz. Tamamen silmek mümkün olmasa da bilinçli çözüm yolları aramanıza engel olmamalı.

Siz tutundukça üzüntülerinize, ona bağlı yaşar bulacaksınız kendinizi. Bir türlü uzaklaşamadan hep hatırlayarak.

Tam bu nokta da bir hikâye geldi aklıma, biliyor olsanız da hatırlatmak istedim.

 

“Konuşmanın bile yasak olduğu bir Katolik manastırının iki rahibi birlikte uzun bir yolculuğa çıkmışlar. Bir nehir kıyısına geldiklerinde açık saçık giyinmiş çok güzel bir kadın karşılarına çıkmış.

Rahipleri görünce ayağa kalkmış, işveli bir üslupla, kendisini karşıya geçirmelerini istemiş… Rahiplerden biri, diğerinin şaşkın, hatta kızgın bakışlarını görmezden gelerek kadını sırtına alıp, nehrin karşı kıyısına geçirmiş…

Kadını geride bırakan rahipler sessiz yürüyüşlerine devam etmişler…

Uzun bir süre sonra biri diğerine “Bütün günahlardan uzak durmaya yemin etmiştik. Nasıl oldu da o kadına dokundun ve onu taşıdın” diye sormuş.

Kadını taşıyan rahip, gülerek cevap vermiş:
– Ben onu nehrin öbür kıyısında bıraktım. Ama görüyorum ki sen hâlâ taşıyorsun.(alıntı)”

 

En kısa sürede serbest bırakıp, olanla yaşamaya alıştırdığınızda kendinizi göreceksiniz metronomun ibresi de tersi yöne hareket etmeye başlamış olacaktır.

İşte bizler de, bu zıtlıklarla olgunlaşarak geliştirmiş olmuyor muyuz kendimizi?

Yıllar önceydi, Paulo Couhlho’nun, bu sözünü okuduğumda çok beğenmiş, ünite planlarını yazdığımız defterimin üstüne yazmıştım.

Der ki:  “Ben yolumu kaybettiğimde bir çocuğun gözlerine bakarım.

Çünkü bir çocuğun yetişkinlere öğretebileceği üç şey vardır:

Nedensiz mutlu olmaları,

her zaman kendilerini meşgul edecek bir şey bulmaları ve

elde etmek için var güçleri ile dayatmaları.”

Gerçekten de böyle değiller mi çocuklarımız?

O kadar küçük şeylerle mutlu olurlar ki “neden çok mutlu” diye sorarsınız.

Derste bile olsalar hep, bir şeylerle meşgul olurlar.

En sevdiğim yanları da kararlı olmaları. İstedikleri bir şey için defalarca, “hadi, hadi, hadi ama öğretmenim ne olur” ya da “tamam mı, tamam mı anne, yapacaksın bak söz mü?” diye dayatmalarıdır.

Hayalleriniz yıkıldığında, umutlanın. Bak göreceksiniz o zaman hayalleriniz hayat bulacaktır.

Haydi, başlıyoruz o zaman:

Biiir: Yıkılmış hayal çerçevenizi değiştiriyorsunuz. Onun o an’da olup bittiğini düşünüyorsunuz ve hatta kendinizi buna inandırıyorsunuz. Sonrada gerçekleşmesini istediğiniz bir hayali çerçeveye yerleştiriyorsunuz. Bu resmi hatırlama alışkanlığını ediniyorsunuz.

İkiii: Bunu yapmaya karar veriyor, kararlı olduğunuza kendinizi inandırıyorsunuz. Her akşam yattığınızda uykuya dalarken bu çerçeve içindekileri hayal ediyorsunuz. Her zaman dediğim gibi bir şey elde etmede önemli olan istikrar ve sürekliliği sağlayabilmektir, çocuklarımız gibi dayatmaktır. Bir iki kere deneyip vazgeçmek değil.

Ve üüüç: Kararınızda kararlı oluyorsunuz. Var gücünüzle dayatarak, olacağı umudunu taşıyarak.

Coşkumuz umutlarımızdan gelsin, hayallerimiz artarak devam etsin…. Sevgiyle kalın..

 

 

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
24 Ocak 2017
14 Şubat 2017
26 Mart 2020
30 Mayıs 2019
4 Ağustos 2022
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.