DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli °C

DEĞER VERELİM

10.01.2018
1.524
A+
A-

İnsanın içinde yer aldığı her şeye değer verelim, önemseyelim.

“İnsanın bir zamanlar yaşamış olduğu duyguyu, kendinde canlandırdıktan sonra, aynı duyguyu başkalarının da hissedebilmesi için hareket, ses, çizgi, renk veya kelimelerle belirlenen biçimlerle ifade etme ihtiyacından sanat ortaya çıkmıştı.” demiş Tolstoy.

Bugün artık sanatın her dalı, insan ruhunu tedavi eden bir iyileştirici olarak hayatımıza girmiş durumdadır. Gerek psikolojik gerekse sosyal sorunlarımızın tedavisinde çözüm olabilecek alternatifler arasında gösterilmektedir.

Resim, spor, tiyatro, sinema, şiir ve müzik gibi sanat dallarıyla uğraşanlar, kendi arayışları içindedirler. Kendilerini tanıma, özelliklerini ve yeteneklerini ortaya çıkarma bir eser oluşturma çabası ile hayata daha güzel bakabilmekte ve kendilerini sevebilmektedirler. Bir süre sonrada “en”ler arasında yer alabilirler, belli mi olur?

Sanatın içinde emek vardır, ter vardır. Çizgiler, duygular, renkler hatta sesler vardır. Her biri sanatını ortaya çıkarmaya çalışan kişinin yaşadığı duyguların yansımasıdır. Ressam bir vazoyu çizerken kim bilir, yaşamından neler kattı, hangi duyguları yansıtma çabası içindeydi? Ah! Şu renklerin dili, hepimizin anlayabileceği türden olsaydı.

Yine bir müzisyen, şair ya da tiyatro, sinema sanatçısı azimle yetiştirdiği kendini, içinden geldiği gibi yansıtırken tanıdık duygularına nasıl hayat verme çabası içindeydi? Neler hissetti, nasıl çaba harcadı?

Nasıl yetişirler gerçek sanatçılar ya da yaptığı sanatın hakkını verenler?

Günümüzde çok değerli sanatçılarımız var elbette. Ne var ki gönül, büyürken izlediğimiz bol kahkahalı ama düşündüren mizah zengini filmleri de özlemiş durumda.

Artık aşk filmlerinin de bir kalitesi olmalı, daha doğrusu “aşk”ında bir değeri, anlamı, önemi ağırlığı olmalı izlediğimiz dizilerde.

Eskiden dizi filmler yoktu ama belli akşamlarda Türk filmi izlerdik. Büyüklerimiz hem güler hem ağlardı. “ Ay! Beyaz çiçek verdi, ayrılacaklar.” Ya da “Sarı “çiçek getirdi bak yine hüzünlenecekler.” diyerek derin ve hoş duygularla izlerdi.

O zamanlarda çiçeklerin, renklerinde bile, duygular yansırdı. Şimdilerde ise, her neyse, izleyenler daha iyi bilirler.

Bir sanatçı kolay yetişmiyor ama bizim ülkemizde de maddi ve manevi daha bir zor yetişiyor. Kendi çabasıyla da olsa bir şeyler yapanlar gönül verenler zaten kendini gösteriyorlar.

İşte bunlardan biri, 15 Ağustos 1925’te Bakırköy’de doğan, Türk tiyatrosuna gönül vermiş, kaybettiğimiz usta sanatçımız, Münir Özkul. Kolay değil 93 yılın içinde en çok sanata yer vermiş. Sadece sanat yapmak için. Sanata gönül verenler için yol göstermiş. Öğretmen olmuş, öğretici olmuş.

İçlerindeki hırs sadece sanat içindi, sosyal medya da yer edinmek için değildi.

Düşünsenize o zamanlar facebook, instagram, twitter vb gibi kendilerini gündemde tutacak bir ortamları yokken bugün milyonların sevgilisi olabildiler.

Bir dönemlerin akşamdan akşama başlayan televizyon yayınları ile sadece yaptıkları sanatla kalplerimizde yer etmeyi başardılar. O ve onun gibi sanata gönül verip, gönüllerimizde gerçek sanatçı kimliğini hak etmiş olanlar.

Günümüzde sanatla uğraşsın uğraşmasın herkes onun ve onların filmleriyle büyüdüler ve özellikle tiyatro – sinema sanatçıları. Gerçek sanatı icra etme çabası içinde olanlar ve filmlerini izlemekten, müziklerini şiirlerini dinlemekten mutlu olanlar, son yolculuklarında da yalnız bırakmadılar.

Onların filmlerini izlediğimizde o sıcak aile ortamlarının içindeymiş gibi hissediyor ve onlarla o duyguları yaşıyorsak, onlar gerçekten sanat yapmışlar demektir.

Sanat, gelenek ve göreneklerimizi, kültürlerimizi bir sonraki nesillere aktarmanın en güzel ve tek yoludur. Böylelikle geçmişimizle bağımız kuvvetleşir, gelişiriz. Evrensel bir dil olan sanat, kültürleri, ülkeleri birbirine yakınlaştırdığı gibi dünya barışını sağlar.

Sadece dünya barışı değil, insanın kendisiyle de barışın yoludur sanat.

O halde bir eser bırakan her sanatçının emeğine, akıttığı terine, sesine, rengine ve duygularına saygı duyalım, değer verelim. Bilinçsiz eleştirilerle önlerini kesmeyelim. Beğenmediğimiz yanlarını eleştirirken bir düşünelim ve kendimize bir bakalım.

Ne kadar tamız biz?

Sanat severlerin ve Özkul ailesinin başı sağolsun…. Yeni Münir Özkulların yetişmesi dileğiyle…

Hindistan’da çok ünlü bir ressam varmış… Herkes bu ressamın yaptıklarını kusursuz kabul edecek kadar beğenirmiş… ve onu ”Renklerin ustası”anlamına gelen “RANGA ÇELERİ” olarak tanınsa da; kısaca RANGA GURU derlermiş… Onun yetiştirdiği bir ressam olan raciçi ise artık eğitimini tamamlamış ve son resmini yaparak RANGA GURU’ya götürmüş ve ondan resmini değerlendirmesini istemiş… RANGA GURU ise “sen artık ressam sayılırsın racaçi.. artık senin resmini halk değerlendirecek.” diyerek resmi şehrin en kalabalık meydanına götürmesini ve en görünen yerine koymasını istemiş. Yanına da kırmızı bir kalem koyarak halktan beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir yazı koymuş yanına. Racıçi denileni yapmış ve bir kaç gün sonra resmine bakmaya gitmiş ne görsün resmi nerdeyse çarpılardan gözükmüyor…Çok üzülmüş tabi. emeğini ve yüreğini koyarak yaptığı tablo kırmızıdan bir duvar gibiymiş sanki… Alıp resmi götürmüş RANGA GURUYA ve ne kadar üzgün olduğunu belirtmiş. RANGA GURU üzülmemesini ve yeniden resme devam etmesini önermiş. raciçi yeniden yapmış resmini ve yine RANGA GURUYA götürmüş… Yine resmi şehrin en kalabalık yerine koymasını istemiş ranga guru.. Ama bu defa yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde yağlı boya,bir kaç fırça ile birlikte…ve yanına insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmelerini rica eden bir yazı koymuş. Raciçi denileni yapmış …Birkaç gün sonra gittiği meydanda görmüş ki resmine hiç dokunulmamış…Çok sevinmiş ve koşarak RANGA GURUya gitmiş ve resme dokunulmadığını söylemiş. RANGA GURU ise; “ sevgili raciçisen birinci konumda insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağı ile karşılaşabileceğini gördün…Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı…Oysa ikinci konumda onlardan hatalarını düzeltmelerini istedin ,yapıcı olmalarını istedin …Yapıcı olmak eğitim gerektirir… Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye kalkmadı,cesaret edemedi…sevgili raçici mesleğinde usta olman yetmez, bilge de olmalısın…emeğinin karşılığını, ne yaptığını haberi olmayan insanlardan alamasın…Onlara göre senin emeğin hiç bir değeri yoktur…Sakın emeğini bilmeyenlere sunma ve asla bilmeyenlerle tartışma… demiş.

 

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
18 Ekim 2016
6 Kasım 2023
29 Ağustos 2017
15 Mart 2016
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.