DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli °C

KEŞKE DEMEYİ HİÇ SEVMEM

12.08.2018
906
A+
A-

KEŞKE DEMEYİ HİÇ SEVMEM

İnsanların hayatında KEŞKELER olmamalıdır. Ne yazık ki zaman zaman hepimiz “KEŞKE öyle olmasaydı, KEŞKE öyle yapmasaydım” gibi serzeniş dolu cümleler kurabiliyoruz. Bugün diyorum ki KEŞKE benim de Dolarlarım, Eurolarım, altınlarım olsaydı da bozdurabilseydim. Ama yok. İşte bunun için “KEŞKE” dedim. Olmayınca da ancak “KEŞKE olsaydı” diyebiliyorum. ABD bir gün mutlaka “KEŞKE” diyecek. KEŞKE Türkiye’nin dostluğunu kaybetmek adına çabalayacağımıza kazanmak için çabalasaydık. Peki ABD’ye şöyle bir bakalım, güçlü bir devlet mi, konjonktüre baktığınızda öyle gözüküyor. Ben güçlü bir devlet olarak görmüyorum. ABD güçlü ve her zaman daha çok kazanma hırsında olan bir büyük şirket. İnsana değil, paraya yatırım yapıyorlar. Bilmiyorlar ki para ne kadar büyük bir güç olsa da sonuçta insanın elinden çıkan bir şey. Bir rahip meselesidir gidiyor. Aslında hikaye. Amaçları Türkiye’yi olabildiğince köşeye sıkıştırmak böylece Ortadoğu’daki çirkin emellerini yerine getirebilmek adına fırsat kollamak ve dizayn peşinde koşmak. Başkan Trump’ ta biliyor ki bugün ev hapsinde olan Rahip Brunson aslında bir CIA Ajanı. Adam Rahiplik okulundan mezun falan değil. Rahiplikten önceki hayatında bir subay, ardından özel kuvvetlere alınmış orada da üstün başarılar gösterdikten sonra CIA Ajanı olmuş bir simsar. Sosyal medya ve gazetelerle yayınlanan fotoğraflarına baktığımızda papazlıktan başka her şey yapmış. İşin aslını biz de onlar da iyi biliyoruz. ABD ise inatla Brunson üzerinden diretmeye devam ediyor. Hepimiz biliyoruz ki devletler arasında sürekli dostluk ve sürekli düşmanlık olmaz. İlişkiler çıkarlar çerçevesinde kazan kazan misali yürür. Bugün ABD kazandığını zannederken yarın mutlaka “KEŞKE” diyecektir. Devletler “KEŞKE” dememeli. ABD ise devlet statüsü altında bir şirket. Peki şirketler “KEŞKE” diyebilmeli mi? Bence onlar da dememeli. Karşılığı o şirketin batışı olur ki ondan sonra hep “KEŞKE” deseniz ne yazar?

 

DELİ Ama…!

Delinin biri camiye girer, belli ki namaz kılacak. Ama oturmaz, meraklı ve şaşkın. gözlerle etrafı süzer-dolanır. Bir oraya, bir buraya her köşeye dikkatlice bakar ve hızla çıkar gider. Az sonra sırtında bağlanmış odunlarla tekrar gelir camiye ve tam namaza başlamak üzere olan cemaatle birlikte saf tutar. Ama sırtındaki odunlarla güç bela bitirir namazını. Eğilip kalktıkça yere düşen odunlar, çıkardığı ses vs. derken, tabii cemaat de rahatsız olmuştur bu durumda. Nihayet biter namaz, bitmesine ama her kafadan bir ses çıkar. Herkes kıpırdanmaya, adama söylenmeye başlamıştır bile. İmama kadar ulaşır sesler, hafiften tartışmalar. İmam aynı mahalleden, bilir az çok garibin halini, şefkatle yaklaşır meczubun yanına ve der ki:

“Oğlum böyle namaz mı olur, sırtında odunlarla, sen ne yaptın? Hem kendini hem de çevreni rahatsız ettin bak, bir daha namaz kılmaya yüksüz gel olur mu?”

Bunu duyan meczup melül-mahzun, ama manalı bir bakışla sorar

“Âdetiniz böyle değil mi?” “Ne âdeti?!” der Hoca. Cemaat da toplanmış, merak ve şaşkınlıkla olayı izlemektedir o sıra. Der ki meczup bu kez: “Hocam ben namaz kılmak için girdim camiye, şöyle kendime uygun bir yer ararken içeridekilere baktım, gördüm ki herkesin sırtında bir şeyler var. Zannettim ki adet böyledir, ben de şu odunları yüklendim geldim işte, neden kızıyorsun? Kızacaksan herkese kız, tek bana değil!

Hoca şaşırır: “Benim sırtımda da mı var?” der.

“Evet” der meczup, “Hepinizin sırtı yüklü!”

Cemaatte ise hafiften “deli işte!” manasına, bıyık altından gülüşmeler başlamıştır. Meczup bu kez öne atılır ve tek tek cemaati işaret ederek, saf bir çocukça, heyecanla bağırır: “Bak bunun sırtında mavi gözlü bir çocuk, bunda kocaman bir elma ağacı vardı. Bunda kırık bir kapı, bunda bir tencere yemek, bunda kızarmış tavuk, şunun sırtında yeşil gözlü esmer bir hatun, bununkinde de yaşlı annesi vardı!” Sonra iki elini yanlarına salar başını sallar ve umutsuzca; “ Boş yok, boş yok hiç!” diye tekrarlar.

O böyle söyleyince, herkes dehşet içinde şaşkınlıkla birbirinin yüzüne bakar! Aynen doğrudur dedikleri çünkü; Kimi doğacak çocuğunu düşünüyordur namazda, kimi bahçesindeki meyve ağaçlarını, biri onaracağı kapıyı, diğeri lokantasında pişireceği yemeği. Biri açtır aklında yiyeceği tavuk, birinin sırtında sevdiği kadın, diğerinde de bakıma muhtaç annesi vardır.

“Peki söyle bakalım bende ne vardı?” der, bu kez endişeyle Hoca.

O da der ki: “Zaten en çok da sana şaştım hoca! Sırtında kocaman bir inek vardı! Meğerse efendim, hocanın ineği hastaymış, “öldü mü ölecek mi?” diye düşünürmüş namazda.

“Harâbât ehlini hor görme sakın, defineye mâlik viraneler var.” Bildirince bildiren, yüreği olan görüyor elbet.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
1 Nisan 2016
2 Haziran 2019
28 Kasım 2021
13 Mayıs 2019
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.