DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli °C

ERKEN DOĞUM ve FÜSUN HOCA’YA MEKTUP

16.09.2018
955
A+
A-

ERKEN DOĞUM ve FÜSUN HOCA’YA MEKTUP

Önceki akşam dolaşıyordum. Bir iş yerine uğradım, orada çalışan gençle sohbet ediyorum. Çocuk tertemiz pırıl pırıl ve yeni evli. Bana dedi ki “Abi deminden beri eski yiyecekleri konuşuyoruz ya, eski tatları. Benim eşim erken doğum yaptı. Baktım hastanede aynı şekilde en az 50 kişi doğum yapmış. Hemşirelere sordum, ‘Bu nasıl şey?’ diye. Dediler ki ‘Eskiden insanlar doğal besleniyordu, şimdi doğal beslenemiyoruz, işte bütün bunlar bunun neticesi.’” o güzel delikanlıyla sohbetimize devam ettik. Konyalıymış. Sözlerine şöyle devam etti “Ben askere gitmeden önce Konya’da buğdaylar neredeyse boyum kadar olurdu. Sonra memlekete gittiğimde buğdayların yarı belime gelmediğini gördüm. Neymiş efendim böylece daha fazla ürün veriyormuş güya. Buğdaylar büyük boyluyken saman yapardık, şimdi ithal eder olduk.” İşte bunları anlattı o Konyalı kardeş. Öyle ya, tahıl ürünlerinin neredeyse hepsini dışarıdan ithal ediyoruz. Dışarıdan gelen tohumlarla genlerimiz bozuldu. Yüzbinlerce çift çocuk sahibi olabilmek için tüp bebek tedavisi görüyor. Böyle giderse durum ülkemiz adına hiçte iyi olmayacak. Çare bir an önce, bir milli tarım birliği kurup, kendi tohumlarımızı kendimiz üretmek ve eski günlere sağlıklı bir yaşama yeniden dönmek.

 

FÜSUN HOCA’YA MEKTUP

Hayat insanın güzelle buluşması ve değerleri aramasıyla geçer. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesinde Profesör Doktor olarak hizmet veren tıp dünyasının çok önemli ismi Füsun Yıldız Hanımefendiyle Kıbrıs’a gitmeden kısa bir süre önce tanıştık. Verdiği konferansa katıldım, sağ olsun çok büyük bir nezaket göstererek gazetemizi de ziyaret etti, birlikte hatırı bir ömür boyu sürecek dostluk kahvelerimizi içtik. İnsana değer veren, yüzünden gülmeyi eksik etmeyen, Türk Tıp Camiasının böylesine değerli bir hocayı daha iyi hizmetler sunacak tecrübelerinden faydalanacakken Kıbrıs’a gitmek zorunda kalması, Türkiye için çok büyük bir kayıptır. Değerli Hocam insanları çok sever. Her halinden, her konuşmasından, her paylaşımından bunları görebilirsiniz. Benim için üzücü olan Kocaeli’nde kendisiyle geç tanışmamız. Bir başka üzücü tarafı da böylesine değerden alacağım çok şey varken, onu yavru vatana göndermek. Türkiye için bir kayıp, Kıbrıs için büyük bir kazanç olan çok değerli Hocama oradaki görevinde üstün başarılar diliyor, Türkiye’ye geldiğinde görüşmeyi umut ve temenni ediyorum. Bendeki şu uçak korkusu olmasa Kıbrıs aslında bir saatlik bir yol. Ama ne yapalım, hayat böyle bir şey. Selam yavru vatan Kıbrıs’a, selam kalbi güzelliklerle dolu güzel insan Füsun Yıldız Hocama.

 

İLK TÜRK KADIN AVUKAT LOKANTAYA GİDİNCE…

Ülkemizde avukatlık mesleğini seçen ve yapan ilk Kadın Avukat Süreyya Ağaoğlu, kadınların yemek yiyemediği lokantada yemek yiyince… Süreyya Ağaoğlu, Türkiye’nin ilk kadın avukatıdır. 1924-25 ders yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra, Ankara’ya ailesinin yanına döner. Bir arkadaşıyla birlikte Adalet Bakanlığı’nda staja başlar. İlk günlerin heyecanı geçince, bir sorunla karşılaşırlar: Öğle yemeği işini nasıl çözeceklerdir ? Evlerine gidemezler, evleri bakanlığa çok uzaktır. Lokantaya da gidemezler.. Aslında o zamanlar Ankara’da yemek yenebilecek bir lokanta, İstanbul Lokantası vardır. Ama, hep milletvekillerinin yemek yediği bu lokantada, kadınların yemek yediği görülmüş şey değildir.. Türkiye’nin, bu ilk kadın stajyer avukatları, öğle yemeklerini, bir süre için peynir ekmek yiyerek geçiştirirler. Ama sonunda dayanamazlar.. Zamanın Basın-Yayın Genel Müdürü olan babası Ahmet Ağaoğlu’na giden Süreyya, öğle yemeklerini İstanbul Lokantasın da yiyebilmek için izin ister. Ahmet Ağaoğlu, bunda bir sakınca görmez, peki, der.. İki arkadaş, ertesi gün öğleyin lokantaya gider, küçük bir bölümüne geçip güzel güzel karınlarını doyurur. Ahmet Ağaoğlu’nu ve kızını tanıdıkları için kimse yüzlerine bir şey söyleyemez, ama arkalarından konuşmalar başlar. Homurdanmalar ve şikayetler yükselir. Şikâyetler aynı gün, zamanın başbakanı ‘Rauf Beye de iletilir. Rauf Bey de Ahmet Ağaoğlu’nu arayıp durumu anlatır. Süreyya, o akşam eve döndüğünde, babasının kendisini beklediğini görür. Ahmet Bey hemen konuya girerek, “Başbakan Rauf Bey, senin ve arkadaşının lokantada yemek yediğinizi ve herkesin bunu konuştuğunu anlattı.. Bundan sonra öğle yemeklerine bana gelin,” der.. Süreyya çok üzülür, ama yapacağı bir şey yoktur.. Birkaç gün sonra, Atatürk ve eşi Latife Hanım, Ahmet Ağaoğlu’na misafirliğe gelir. Sohbet edilirken, söz bu konudan açılınca, Süreyya Hanım, olayı bütün açıklığıyla Atatürk’e anlatır. Onun, kendisini anlayacağını ve destekleyeceğini düşünmektedir. Oysa, onu dinleyen Atatürk, “Babanın da, Rauf Bey’in de hakkı var,” demesin mi ?.. Büyük bir hayal kırıklığına Süreyya, ertesi gün bakanlıktaki odasında çalışırken, bir yetkili telaşla içeri girer : “Süreyya hazırlan, Paşa seni yemeğe götürecekmiş !..”Süreyya şaşırır, apar topar kapının önüne çıkar. Yanında bir milletvekili ve yaveriyle arabada oturan Atatürk, onu görünce, “Latife bugün seni öğle yemeğine bekliyor,” der. Süreyya hem şaşkın hem sevinçlidir. O bindikten sonra hareket eden otomobil İstanbul Lokantası’nın önünden geçerken, Atatürk, birden şoföre durmasını söyler. Bozüyük milletvekili Salih Bey telaşla yanlarına gelince, Atatürk, herkesin duyabileceği bir sesle, ona, “Bugün Süreyya’yı bize götürüyorum, ama yarın buraya gelecek, yemeğini lokantada yiyecek..” der. Süreyya’nın şaşkınlığı daha da artar. Ne olup bittiğini, Latife Hanım, yemekte, onun kulağına eğilip, “Paşa, dün akşam bu lokanta olayına çok kızdı, ama babanı senin yanında ezmek istemediği için kızgınlığını belli etmedi. Eve gelir gelmez, birkaç milletvekilini arayarak, yarın mutlaka eşleriyle birlikte lokantaya öğle yemeğine gitmelerini söyledi,” deyince durumu anlar.. Süreyya Ağaoğlu, ertesi gün, arkadaşıyla İstanbul Lokantası’na gittiğinde, birkaç milletvekili eşinin de ilk kez orada olduğunu görür. Kimse onları bakışlarıyla bile rahatsız etmeye yeltenemez.. Bu bir ilk olur… Atatürk ve Türkiye’nin ilk kadın avukatı Süreyya Ağaoğlu, kadınların, tıpkı erkekler gibi, bir lokantada yemek yiyebilmesine de öncülük etmiştir…

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.