DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli °C

NE SÖYLEYELİM Kİ

12.11.2018
1.565
A+
A-

NE SÖYLEYELİM Kİ

İnsanların kamil olanı huzur verendir, etrafına enerji saçandır. Kaşlarını çatmayan, yüzü gülen, samimi lafları ruhundan yansıtan insanlar önemlidir. Ne yazık ki nezaketi hızla kaybediyoruz. Kaba saba tipler, terbiyeden yoksun kişiler, toplumun sadece huzurunu bozmuyor, ahengini de bozuyor. Sokakta istediği gibi araç kullananlar, yola tükürenler, kedi ve köpekleri tekmeleyenler, yaşlı bir insanın üzerine yürüyenler, araba sürenler gırla gidiyor. Kültür farklı bir şey, insan olanda olur; olmayanda kimse aramasın. Kendini bir şey zanneden ucubeler, aynı hal ve tavırları belli ki kendi anne ve babalarına da yapıyorlar. Zaman zaman haberlerde böylesine korkunç haberleri izliyor ve görüyorsunuz. Toplum nezaketi önde tutanlarla, nezaketsizler arasında hızla ikiye ayrılıyor. Bunun sonu hiç iyi değil. Eğer kurallara uygun hareket etmezsek, toplumun yapısına kibrit suyu dökmüş oluruz. Birileri belki varlığına birileri belki arkasına güvense de insan olmak, farklı bir şey. Aslında insan olmak için kişinin önce kendine saygısı olması gerekir, sonra ailesine, sonra da yaşadığı topluma. Otobüsün içerisinde durup dururken egolarını tatmin etmek için olay çıkartanlar bir daha o otobüslere binemeyecek ki, hanyayı Konya’yı görsünler. İşte size korkunç bir olay; meczubun biri bir köpeği asmış. Son anda fark ediliyor da, küçücük hayvanın canı kurtuluyor. Şimdi bunun dinle, diyanetle, hiç alakası var mı? Ahlakla hiç alakası var mı? Peki bu meczuplar hak ettiği cezayı almalı mı, almalı. Toplum bunları dışlamalı mı, aynen öyle yapmalı. Bir ekmeğin bölüşmesini bilemeyen her kimse, bilsin ki sonunda o ekmeğe muhtaç kalır.

 

Sevgiye Bakışımız

Lisedeydim. Bir arkadaşım bana bir saat hediye etti, taktım eve gittim, bahçedeyiz…

Akrabalar var. Saat dikkatlerini çekti ben de, “Arkadaşımın hediyesi.” dedim.

Teyzelerden biri;

─ Nasıl arkadaşmış o, kimse kimseye durup dururken hediye almaz, bak bana alan var mı? dedi.

İnsanımızın sevgi anlayışıyla bilinçli olarak ilk o gün yüz yüze geldim.

Pek çok insana göre, illa bir çıkar, bir menfaat, bir ilişki, bir neden olmalı birbirini sevmek için çünkü. Sonraları fark ettim, birini çok seviyorum diyorsun ve bunun karşılığında şunu soruyorlar,

“Niye?”, “Nesini seviyorsun?”.

Seviyorum yahu, o olduğu için, kalbim öyle dediği için…

Dikkat edin bizde iki kişi evlenir, birileri çıkar ve ee zengin tabi, ee kız güzel, ee oğlanın kariyeri iyi der ve hemen bir anlam aramaya çalışırlar.

Onlara göre iki kişinin birbirini gerçekten sevme ihtimalleri yoktur.

Ben bahçeyi yaparken bir sürü insan, gelip geçerken meyve ağacı dik, dedi.

Meyvesiz ağaçlar için “Ne yapacaksın onu?” yorumu yaptılar.

“Amma çok çiçek dikmişsin onun yerine sebze bahçesi yap, yersiniz, kışlık koyarsın.” dediler.

Ve sırf meyvesi yok diye, yiyemiyorlar diye, doğrudan faydalanamıyorlar diye ağaçların kesildiğini çok gördüm.

Yiyemiyor ya o ağacı, niye sevsinler?

Çiçekleri yiyemiyor ya, ne yapsınlar güzelliğini?

Hayvan sevgisini “kurbanda keseriz” diye, doğa sevgisini “meyvesinden hoşaf yaparız” diye, evlat sevgisini “yaşlanınca bize bakar” diye, eş sevgisini “evde bir nefes olsun” diye yaşayan bir sürü insan var.

Bunların hepsinden çok var ama sevgi yok sevgi, hep ondan oluyor bunlar…

Şermin Yaşar

 

Yeter ki Fark Etmesinler

Kangurunun birisini yakalamışlar, hayvanat bahçesine getirip, etrafı çitlerle çevrili bir alana koymuşlar. Ertesi sabah görevliler bir bakmışlar ki, kanguru kaçmış, dışarıda dolaşıyor.

Yakalayıp, tekrar geri koymuşlar. Kaçamasın diye çiti biraz daha yükseltmişler. Bir sonraki sabah, kanguru yine dışarıda. Nasıl bu kadar yükseğe sıçrayacağını düşünemediklerine kızarak, çiti biraz daha yükseltmişler ve kanguruyu geriye koymuşlar.

Bu bir iki hafta devam etmiş. Görevliler çiti yükseltiyor, kanguru gece kaçıyor, sabah yakalanıyor.

Kangurunun alanının yanında tutulan deve bir sabah merak ederek, sormuş; “Daha ne kadar yükseğe çit yapacaklarını düşünüyorsun?”

Kanguru yanıtlamış; “Büyük bir olasılıkla otuz metreye kadar, yeter ki kapıyı kilitlemediklerini fark etmesinler”

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.