DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli °C

SİYASET ELİNE, BELİNE VE DİLİNE HAKİM OLMALI

05.12.2018
963
A+
A-

SİYASET ELİNE, BELİNE VE DİLİNE HAKİM OLMALI

Kişilik olarak kavgayı hiç sevmem. Siyaset aslında kavgaların son bulması gerektiği noktadır. Mücadeleyi severim, geçmişim bunların örnekleriyle bir ansiklopedi olacak kadar da doludur. Kavga insanları ürküten çocukları masanın altına kaçıran kötü bir hadisedir. Seçimlerde mücadele elbette olacak, lakin kavgasız, küfürsüz ve aşırı gürültüsüz. İnsanoğluna eline, beline ve diline sahip ol derler. İşte öfke baldan tatlıdır misali hiddete yenik olmayalım. Kararı verecek olan halk olduğuna göre halka nasıl dokunacağımızın formüllerini arayıp bulalım. Küfrü bırakın hakareti bırakın, laflar öyle yerlere gidiyor ki, kimi zaman insanlığın hak ile yeksan olduğunu görüyoruz. Peki o halde ne yapalım. Herkes projelerini hazırlar, halka bunun nasıl anlatılacağının yollarını arar. Birbirlerine başarılar dilerler. Sonuçta bu futbol maçı değil. Yani berabere kalanı olmayacak. Bu ligden bir kişi şampiyon olarak çıkacak ve belediyeyi beş yıllığına yönetecek. Yağmur gökten aşağıya yağar, kar da öyle. Güneş gökyüzünden ısıtır insanları. Ay ve yıldızlar da aynen öyle. Parıl parıl parlarlar. O halde iki de bir şimşek çaktırarak dünyamızı karanlıklar ülkesi haline getirmeyelim. İnsanlara güvenelim. Onları sevelim, köy köy, mahalle mahalle gezelim. Çalmadık kapı bırakmayalım. Kendimizi anlatalım. O zaman kim kazanırsa kazansın, Türkiye kazanır. Yok eğer ağır ithamlar, hakaretler, ağıza alınmayacak sözlerle birbirimizi yıpratmaya çalışırsak biliyoruz ki bundan da ülke kaybedecek. Telafisi olmayan yaralar açıldığında suratın her yerine tükürüldüğünde, birbirinin yüzüne bakamaz hale getirildiğimizde biz ne yapacağız? Lafa gelince hepimiz kardeşiz, hepimiz aynı gemideyiz, o halde bu kin bu öfke bu şiddet niye? O belediye benim olsun, bu belediye benim olsun kavgaları sonuçta kimseye faydası olmayan beyhude çabaların ötesine geçmez. Zaman yaraları sarma, pansumanı birlikte yapma, aynı tasın içinden birlikte çorba içme zamanıdır. Bunların telafisi yok.

Balık

Temel’ in küçük oğlu babasına sormuş:

– Babacuğum, haçen paluklar niye konuşamayi… Temel cevap verir:

– Ula sok kafani suyun içine, anlarsun… 🙂

Sinema

Temel bir gün karısı Fadime ile film izlemeye gitmiş. Gişedeki görevliye iki pilet lütfen demiş. Gişedeki kadın “Leyla ile Mecnun” için mi demiş. Temel hayır daa Fadime ile penum için demiş.

Dilenci ve Nasreddin Hoca

Nasreddin Hoca yoldan Geçerken bir dilenciye rastlar.

Dilenci: Nasrettin Hoca Allah rızası için bana az bi sadaka verebilir misin ? der.

Nasreddin Hoca : Az vermek benim şanımdan değildir der.

Dilenci: O halde sende çok ver be hocam der.

Nasreddin Hoca : O da senin şanından değildir 🙂

Alican sayı saymayı öğreniyor

Öğretmen bütün uğraşlarına rağmen Alican’ a bir türlü sayı saymayı öğretemez. Daha fazla dayanamaz ve ceza olarak 100 defa defterine “Ben sayı saymayı bilmiyorum” yazmasını ister. Ertesi gün defterini kontrol ettiğinde sadece kırk yedi defa yazdığını görünce biraz şaşırmış biraz kızgın bir şekilde sorar :

– Alican niye ödevini tam yapmadın, kırk yedi defa yazmışsın buraya der. Alican cevap verir :

– Ama öğretmenim ben sayı saymayı bilmiyorum ki 🙂

Tahir

Onu hiçbir sınıf arkadaşı sevmiyordu. Çünkü derslerine asla çalışmayan, tembel ve bön bir çocuktu. Özellikle öğretmeni “beni delirtiyorsun” diye hep kızıyordu Tahir’e. Bir gün Tahir’in annesi okula geldi.

Öğretmeni ile görüştü. Öğretmen dürüstçe “çocuğunuz ders çalışmayan aptalca şeyler yapan bir çocuk, notları da düşük, hayatımda bunun kadar tembel bir öğrenci görmedim” dedi. Annesi çok şaşırdı, Tahir’i okuldan aldı ve Kayseri’ye taşındılar.

Aradan 25 yıl geçti. Öğretmen de Kayseri’ye tayin olmuştu. Bir gün öğretmen ağır bir kalp krizi geçirdi. Bütün doktorlar ameliyat olması gerektiğini söylediler. Bu zor bir ameliyattı ve Kayseri’de ameliyatı yapabilecek tek bir cerrah vardı.

Öğretmen ameliyat oldu. Gözünü açtığında karşısında yakışıklı cerrah ona gülümsüyordu. Öğretmen tam teşekkür edecekti ki suratı morarmaya başladı. Bir şey söylemek için elini kaldırdı ama söyleyemeden küt diye öldü.

Cerrahın Tahir çıkacağını sandınız değil mi? Yapmayın, komik olmayın…

Doktor şaşırdı. Ne olduğunu anlamaya çalışırken bir baktı ki o da ne? Odaları temizleyen Tahir, solunum cihazının fişini çekip süpürgenin fişini prize takmış…

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.