DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli °C

CUMARTESİ FIKRALARI

15.03.2019
739
A+
A-

Hoca bir gün hamama gider. Hamamcılar onunla hiç ilgilenmez, eski bir peştamal, yırtık bir havlu verirler. Hoca sesini çıkarmaz. Hamamdan çıkarken uzatılan aynaya yüklüce bir bahşiş bırakır.

Bir hafta sonra aynı hamama geldiğinde, bu kez büyük ikramlar görür, fakat çıkarken aksine pek az bir bahşiş bırakır.

-“Efendi” der hamamcılar, “gösterdiğimiz o kadar ilgiye, saygıya karşı bu kadarcık mı bahşiş verilir?”

– “Bugün verdiğim, geçen haftanın bahşişiydi” der Hoca, “geçen hafta verdiğim de bugünkü hizmetinizin karşılığıydı. Böylece ödeştik !”

Mevsimlerden yakınanlara

Bir toplulukta soğuklardan yakınanlar olmuş. İçlerinden biri:

– “Şu insanoğlu haline şükretmesini hiç bilmez; kışın soğuktan, yazın sıcaktan yakınırlar.” demiş.

Konuşmaya kulak misafiri olan Hoca :

– “Öyle deme bre cahil, bak bahara kimsenin bir şey dediği var mı?” demiş.

Öğüt: Olayları bir bütün olarak değerlendirebilmek olgunluk belirtisidir. Dünyayı insanlar için sonsuz güzelliklerde ve sonsuz bir ilâhi sanatla yaratan ve her an varlıkta tutan Rabbimize teşekkür etmeyi, şükretmeyi unutmayalım.

Acemi bülbül 

Hoca bir gün, yol kenarındaki hayrat ağaçlardan birine çıkmış, incir yemeye başlamış. Yanından geçen bir yolcu seslenmiş:

– “Hey ! Sen kimsin ? Ne yapıyorsun orada ?”

– “Ben bülbülüm” demiş Hoca.

Adam :

– “Öyleyse öt bakalım” deyince, Hoca karga gibi acayip sesler çıkarmış.

– “Bu ne biçim bülbül sesi yahu”, demiş adam. “Bülbül hiç böyle mi öter.”

– “Ne yapalım” demiş Hoca, “acemi bülbül bu kadar öter!”

Saz çalması 

Hoca’ya sormuşlar :

– “Saz çalmayı bilir misin?”

– “Bilirim” demiş.

– “Buyur, çal bakalım” diyerek eline bir saz tutuşturmuşlar. Hoca mızrabı almış, perdelere basmadan tellere vurmağa, tuhaf sesler çıkarmağa başlamış.

– “Saz böyle mi çalınır a Hoca?” demişler, “parmaklar perdeler üzerinde gezdirilir, mızrap tellere

vuruldukça da sazdan makamlara göre ses çıkar.”

– ” Perdeleri bulamayanlar öyle çalar” demiş Hoca; ” Ben sazı elime alır almaz perdeyi buldum! Ne diye boşuna gezineyim.”

Akıl sır ermiyor 

Hoca’nın iki yüz akçe parası kaybolmuş. Bulunması için dua etmeye başlamış. O sırada Akşehir’in zenginlerinden birinin bindiği gemi yolda fırtınaya tutulmuş. “Eğer sağ salim memleketime varırsam Hoca’ya iki yüz akçe vereceğim” diye adakta bulunmuş.

Adam kurtulup gelmiş, Hoca’yı bulup parayı vermiş.

Hoca bir süre düşündükten sonra:

– “Allah’ım bu ne dolambaçlı yol! Bu parayı ben nerede yitirdim, Sen bana nerede buldurdun ! … İşine gerçekten de akıl sır ermiyor” demiş.

Mesele çatallaştı

Kasabalılar, Nasreddin Hoca’ya Kadı’dan yakınmışlar : “Kadı efendi çok menfaatçi bir adam. Aynı suça bazen beraat, bazen de çok ağır ceza veriyor. Hak hukuk tanımıyor, nereden menfaati varsa o taraftan oluyor. Münafık bir adamdır. Bundan nasıl kurtuluruz” demişler.

Hoca durumu mülki amirlere bildirmişse de, onları pek inandıramamış. “Nasıl ispat edersin”? demişler.

Hoca’mız, Kadı efendinin tanımadığı bir müfettişin kendisine gönderilmesini ve beraberce Kadı’yı ziyaret etmelerinin yeterli olacağını mülki amire, (vali’ye) anlatmış. Kabul etmişler.

Kararlaştırılan günde müfettiş bey kasabaya, Nasreddin Hoca’nın konuğu olarak gelmiş. Kimliğini gizli tutarak, kasaba eşrafından beş altı kişiyle beraber kadı efendiyi ziyarete gitmişler.

Hoş beşten sonra, Hoca , Kadı efendiye :

-“Efendi” demiş. “Kırda sığırlar yayılırken bir alaca inek, -sanırım sizinki- bizim ineği karnından boynuzlayıp öldürmüş. Buna ne gerekir ?”

– “Bunda sahibinin ne kabahati var ?” demiş Kadı, “hayvandan kan davası edilmez.”

Hoca sözünü değiştirmiş:

– “Yok yok yanlış söyledim, bizim inek sizinkini öldürmüş !”

Bunu duyan kadı efendi hızla yerinden kalkıp, raftaki Kanun kitabına uzanırken;

– “Haa mesele şimdi çatallaştı, bakalım kara kaplı kitap ne diyor?” demiş.

Ben küçük yangınlara karışmam

Kasabanın en zenginlerinden olan Murat ağa, kendisinin çok akıllı olduğu için servet sahibi olduğunu sanırmış.

Cumadan cumaya camiye gelirmiş. Caminin yakınında, etrafı sağlam taş duvarlarla çevrili, içinde çok çeşitli meyve ağaçları olan büyük bir bahçe içinde, üç katlı kocaman bir evi varmış.

Süslü ve pahalı elbiseler giyer, gururla dolaşırmış.

Nasreddin Hoca’nın cuma vaaz ve hutbelerini dinledikten sonra, vaaz işine gelmiyorsa;

-“Hoca, sen dünya işlerine karışma, din işi ayrı, dünya işi ayrı” der bilgiçlik taslarmış.

Bir gün Murat ağa’nın evinde yangın çıkmış. O sırada cemaat öğlen namazından çıkmaktaymış. Murat ağa camiye doğru koşup, Nasreddin Hoca’ya ve cemaate hitaben:

– “Aman Hocam yetişin! Evimden alevler çıkıyor. Şu yangını söndürelim” diye feryat eylemiş.

Hoca sakin ve aldırışsız bir sesle:

– “Bak komşu, Kırk yılda bir de olsa bugün senin sözünü dinleyelim. O yangın bizim asla karışmamamızı istediğin bir dünya işidir. Hem meraklanma. Ev birkaç saat içinde kül olur ve yangın da söner. Ahirette, ateşten bir evde sonsuz yaşamaktan korkmayan, senin gibi cesur, yiğit, zengin, akıllı bir adamın böyle ufak bir yangın için telâşı da ne demek olur!” demiş.

Bulmanın keyfi

Nasreddin Hoca kasabanın pazarına gitmiş. Eşeğini bir yere bağlamış. Alış veriş yapmış. Döndüğünde eşeğini bağladığı yerde bulamamış. Hemen bir tellâl tutmuş. Şöyle bağırtmağa başlamış :

– “Eşeğimi kim bulup getirirse, Semeriyle, yularıyla ve üstündeki her şeyle beraber eşeğimi ona vereceğim.”

– “Hoca efendi” demişler, “eşeği bulana verecek olduktan sonra ne diye arıyorsun ?”

– ” Kaybolan şeyi bulmanın keyfini bilmezsiniz siz!” demiş Hoca;

“Eşeği bulup getirene mükâfat olarak o eşek yeter.”

“Gençliğimi bulup getirene bütün servetimi veririm.”

“Cenneti bulsam, canımı da veririm.”

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.