DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli °C

FIKRALAR

06.03.2019
1.212
A+
A-

 

Zurnada Peşrev Olmaz

Davul ile zurnayı musikiden saymayan ve küçük gören bir sonradan görme İstanbul’lu, Edirne’ de bir düğüne davet edilmiş. Yemekten sonra açık havada yapılan oyun ve eğlenceler sırasında bu hatırlı davetliye, zurnazen başı yaklaşarak sormuş:

-Çalmamızı arzu ettiğiniz herhangi bir parça var mı?

Ukala adam, dudak bükmüş:

-Ayol, kala kala zurnaya mı kaldık. Bunun peşrevi olmaz. Ne nota bilirsiniz ki siz, ne de beste. Sizin çaldıklarınızı ben dinleyemem. İyisi mi, kendiniz çalın oynayın.

Zurnazen, bu hakaretleri pek içerlemiş. “Görürsün sen efendi” diyerek, en kabiliyetli yamaklarını etrafına toplayıp başlamış çalmaya.

O çalar, etrafındakiler söylermiş. Ne Itri’ si kalmış çalmadık, ne Dede Efendi’ si. Sonradan görme bey, ağzı bir karış açık onları uzun uzun dinlemiş. Adamlar, bir besteden bir besteye, bir makamdan bir makama geçtikçe, o da renkten renge geçmiş.

Zurnada Peşrev Olmaz

Bu deyim, hikayedeki anlamının dışında, “insanın kaderini zorlamamasını, ne çıkarsa bahtına razı olması gerektiğini anlatmak için kullanılır.

 

Çünkü Benim

Temel deniz kenarında balık tutuyormuş diğer insanlarla. Oltasını atmış, beklemiş ve kocaman bir balık çekmiş… Balığı almış eline, nazikçe çıkarmış iğneyi balığın ağzından, şöyle bir balığa iyice bakmış ve denize atmış.

Ondan başka kimse balık yakalayamıyormuş. Temel tekrar oltasını atmış daha kocaman bir balık, tekrar balığın ağzından iğneyi nazikçe çıkarmış ve balığa şöyle bir etraflıca bakmış ve tekrar denize atmış.

Her seferinde daha kocaman balıklar yakalamış yine etraflıca baktıktan sonra balıkları denize.

Yanında balık tutanlar artık dayanamamışlar ve Temel’in yanına gelmişler:

– Amcacığım ne yapıyorsun sen, demişler.

Biz saatlerdir buradayız tek bir balık bile yakalayamadık. Sen ise kocaman kocaman balıkları denize atıyorsun.

Temel, dönmüş kalabalığa ve şöyle demiş;

– Çünkü benim tavam küçük.

 

Hocam kaç yaşındasın?

Nasrettin Hoca’nın yakın arkadaşı Hocanın yaşını merak eder ve sorar:

– Hocam kaç yaşındasın? Nasrettin Hoca cevap verir :

– 45 yaşındayım. Aradan uzun yıllar geçer sorar arkadaşını yine sorar:

– Hocam kaç yaşına geldin?

– 45 yaşındayım der yine hoca. Arkadaşı şaşırır ve sorar:

– Hocam bu nasıl olur? Yıllar önce de 45 yaşındayım demiştin.

– Eee erkek adam sözünden döner mi hiç?

 

Gelirse Söyle Ona

Nasrettin Hoca yolda yürürken, biri ensesine öyle bir vurmuş ki, nerdeyse yere düşecekmiş, hiddetle dönüp bakmış; karşısında tanımadığı genç bir adam. Nasrettin Hoca sormuş:

– “Ne cüretle vuruyorsun!..”

– “Özür dilerim hocam, sizi birine benzettim, küçük bir hata yaptım, ama siz pireyi deve yaptınız.

– “Yürü o zaman, kadıya gidiyoruz!”

Gitmişler kadıya, ikisini de dinleyen kadı efendi, Nasrettin Hoca’ya vuran gencin akrabasıymış. Kadı efendi, Nasrettin Hoca’yı yumuşatıp, akrabasını kurtarmaya çalışmış:

– “Hoca, hislerini anlıyorum. Bu durumda herkes aynı şeyi hissederdi. Şimdi bu genç adam kendine bir tokat atsa, kabul eder misin?”

Nasrettin Hoca ısrar etmiş:

– “Olmaz, mahkeme yapılsın.”

Kadı efendi, bunun üzerine akrabası olan genç adama dönüp kararını vermiş:

– “Ceza olarak Nasrettin Hoca’ya 5 kuruş ödeyeceksin, hemen gidip getir!..”

Nasrettin Hoca, para almaya giden genç adamın dönmesini beklemiş. Bir saat geçmiş, iki saat geçmiş, ama genç adam ortalıkta gözükmüyormuş.

Mahkeme kapısının kapanma saatine kadar bekleyen Nasrettin Hoca, kadı efendinin ensesine okkalı bir tokat indirdikten sonra demiş ki:

– “Kusura bakma kadı efendi, daha fazla bekleyememem, gelirse söyle ona; 5 kuruşu sana versin!..”

 

Bundan Böyle

Amerikan delegesi hanımefendi kürsüye gelmiş.

“Geçen yılın kararlarını aynen uyguladım. Eve gider gitmez kocama: ‘Bundan sonra temiz çamaşır istersen kendi çamaşırını kendin yıka. İşte makine orada!’ dedim. İlk gün bir şey görmedim. İkinci gün bir şey görmedim. Üçüncü gün bir baktım, makinenin başında sadece kendi çamaşırlarını değil, benimkileri de yıkıyor.”

Ardından Alman delegesi söz almış.

“Ben de kararımız gereğince kocama: ‘Bundan böyle temiz tabakta yemek istiyorsan kendi bulaşığını kendin yıka’ dedim. Birinci gün bir şey görmedim. İkinci gün bir şey görmedim. Üçüncü gün baktım, makinenin başında sadece kendi bulaşığını değil, benimkileri de yıkıyor.”

Ve sıra Türk delegesine gelmiş.

“Türkiye’ye döner dönmez kararımız gereğince kocamla konuştum. Ona: ‘Bundan böyle yemek yemek istiyorsan, kendin pişirmen gerekecek. İşte mutfak orada!’ dedim. Birinci gün bir şey görmedim. İkinci gün bir şey görmedim. Üçüncü gün sol gözüm biraz açılır gibi oldu, hafiften görmeye başladım.”

 

 

 

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.