DOLAR
EURO
ALTIN
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Kocaeli °C

ASLINDA BİZDİK

26.03.2020
1.632
A+
A-

“Mal sahibi, mülk sahibi

Hani bunun ilk sahibi?

Mal da yalan, mülk de yalan

Var biraz da sen oyalan…”

Ne güzel söylemiş Yunus Emre.

Yaşarken elimize geçen bazı fırsatlar vardır. Sadece ama sadece bir kez elimize geçer ve bunları değerlendiremezsek hepside elimizden uçup gider. Hem de bir daha gelmemek üzere.

Bugünlerde hepimiz böyle bir fırsata sahibiz, bir süre evde kalarak hayatta kalabilme fırsatına.  Evet! Hepimize aynı ; öyle adil öyle eşit ki birbirimize bakıp “aa o niye öyle, aa onun niye çok, aa onun var benim niye yok“ cinsinden değil.

Hepimiz aynı gemideyiz. Aynı gökyüzüne bakıyoruz. Hepimizin de kanı kırmızı akıyor. Aynı kaygı ve huzursuzluk içindeyiz. Hiç birimizin bu konuda farkı yok. Bireysel farklılıklarımız olsa da sonuçta ortak paydamız hayatta kalabilmek ve yaşıyor olabilmek.

Topluca bir ortak paydamız oldu. Önümüzü görememek. Bu da doğal olarak hepimizi düşündürüyor ve aynı düşüncede buluşturuyor.

Anladık ki ( herkesin kendine göre anladığı az ya da çok bir konu olmuştur) ölüm var ve kaçınılmaz. Toplum olarak bunu unutmuştuk.

Doğru mu yanlış mı demeden birilerine hoş görünme çabasıyla hiç ölmeyecek gibi yaşamın çarklarında dönüp duruyorduk. Hem de bazı değerlerimizi yok sayarak, “biz” i unutarak,  hırsla ve “ben” duygusuyla anlamsız bir mücadele vererek.

Bazen, anlam veremeyip “Ne gereği vardı, kendimi bu kadar yormanın?” dediğiniz olmadı m?

Bu noktada din, dil, ırk, zengin, fakir, küçük, büyük hiç fark etmiyor. Hepimiz insanız ve insani değerlere sahibiz.

 Mal mülk sahibi olmak bile ölümü engellemiyor. Kim olursak olalım, ne yaşarsak yaşayalım, konforlu ya da konforsuz hiç fark etmiyor sonuçta her şeyi bırakıp gidiyoruz.

Hadis-i şerifte diyor ki: “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.”

İşte zaman bu zamandır.

En büyük fayda, en büyük hayır mikrobu taşıyıcı olmamak için evde kalmaktır. Kurallara uyalım ki çocuklarımızda örnek alsın ve bizim koyduğumuz kurallara uyabilsinler. Her konuda örnek model olmanın tam zamanıdır

Yine en hayırlımız gecesini gündüzüne katarak hastane köşelerinde yaşamla ölüm arasındaki o ince çizgide olanlara yardım eden doktorlarımız hemşirelerimiz ve onlara yardımcı olan diğer elemanlar olsa gerek.

Öğrencileri için uzaktan eğitim yapan öğretmenler ve zorunlu ihtiyaçlarımızın giderilmesi için tüm çalışanlarımızdır insanlığa faydası olanlar.

Her şey “Biz”im için, bizler için. Sevginin olduğu her yerde “Biz”.

Önemli olan her şeye her şeye rağmen sevebilmektir.

Sevgilerin en güzelidir  ‘Rağmen’ …

“Seni …………. Bütün bunlara rağmen seviyorum.” diyebilmek.

Herhangi bir koşula bağlanmadan karşılıksız sevgi.

Çünkü ………. demeden,

Eğer………….. demeden sevebiliyorsak ne mutlu bizlere.

Ailece olduğumuz ev halinde bunu bir kez daha gözden geçirelim lütfen.

Haydi, şimdi önce kendinize söyleyin. “Her şeye rağmen kendimi seviyorum.” Sonra eşinize ve çocuklarınıza ve en sevdiklerinize..

Sabrın genişliği, güvenin tamlığı, inancın büyüklüğü ve “umut” bunlar hep bizim düşüncelerimizin temeli olsun sevginin yanında. Yağmur duasına çıkanlar arasında sadece bir çocuk inanmış ve şemsiye getirmiş. Babasının havaya fırlattığı çocuk güvenmiş ve bilir ki babası onu tutar.Bizler  de yarına ulaşmadan planlar yaparız çünkü yarınlar umut doludur..

Ve hiç unutmayalım; aslında kazandıklarımız da kaybettiklerimizde iki bardak sudan ibaret.

Biz olmak dileğiyle..Evde kalın, sağlıklı yaşayın…. (aysuazak@hotmail.com)

Zamanın birinde bir hükümdar varmış, zenginliği tüm dünyaca bilinirmiş. Hükümdar her gittiği yere hazinesinin bir bölümünü götürür ve bunları sergilemekten büyük onur duyarmış.


Etrafında bir sürü insan olmasına rağmen, hükümdarın en çok güvendiği ve yegane dostu bir bilge kişi varmış. Bir gün otururlarken, hükümdar bilge kişiye şöyle bir soru sormuş:

– “ Sen ki göğün gizemine ermiş, bilime yön vermiş bir adamsın. İnsanlar ister hükümdar kadar güçlü, ister savaşçılar kadar onurlu olsun sana danışır ve ağzından çıkacak bir sözü beklerler.

 Şimdi senin gibi bilge bir adamın fikrini merak etmekteyim, benim hükümdarlığım ve servetim hakkında ne düşünüyorsun?”


Bilge bu soru karşısında hükümdarın gözlerinin içine bakarak şu sözleri söylemiş:

– “ Diyelim ki hükümdarım uçsuz bucaksız kızgın bir çöldesiniz. Ölmemek için, size uzatacağım bir bardak suya servetinizin yarısını verir miydiniz?”
– “ Verirdim tabii.”

– “Zaman geçti diyelim ki susuzluğunuz arttı, size uzatacağım bir sonraki bardağa servetinizin öteki yarısını da verir miydiniz?”

Hükümdar biraz düşünmüş ve ardından “Ölmemek için evet” demiş.
Bunun üzerine bilge kişi gülerek şu sözleri söylemiş:

– “Madem öyle, o zaman düşünmeye gerek yok fazlaca. Çünkü haşmetlim, sizin servetiniz yalnızca iki bardak sudan ibarettir.”(alıntı)

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.