10275,75%0,46
39,81% 0,10
46,90% 0,33
4274,45% 0,36
6794,97% -0,20
GEÇMİŞİN YÜKLERİ
Geçmişin faresine, geleceğin peynirini kaptırdığınızda neler olur acaba?
Ya da şöyle soralım.
Araba kullanıyor ve ileri doğru gidiyorsunuz. Bunun için geriye bakarak mı ilerlersiniz?
Tabi ki hayır! Önümüze bakarak ilerliyoruz.
Geçmişin yüklerini taşırken de ilerleyebilmek değil midir önemli olan?
“Bu yaşananları nasıl unutabilirim?”
“Yaşadıklarımdır beni bu hale getiren.”
“Yaşadıklarımı değiştirmek mümkün olsaydı, ……………………….değiştirirdim.”
“Bu neden böyle oluyor?”
“Bu şimdi niye böyle yaptı, niye böyle dedi?”
“En güzeli kafama takmadan yoluma bakmak.” şeklinde kurduğunuz bu cümlelerle gününüzün çoğunda, peyniri kaptırdığınızın farkında mısınız?
Eminim ki yine zaman zaman bütün olanları unutmak, geçmişin yüklerinden kurtulmak istiyorsunuzdur ve bunun için sihirli bir değnek bile istemiş olabilirsiniz.
Bunu başarmanın yollarını aramışta olabilirsiniz.
Maalesef günümüzde geçmişte yaşanılan olumsuzlukları silip atacak bir yöntem yok. Varsa da ben henüz duymadım.
Bu şekilde düşünmek yerine geçmişte yaşanan olumsuzlukları, alınan yanlış kararları, yorgunlukları, kırgınlıkları, pişmanlıkları, olması gerektiğinde yapamadıklarınızı tamamen silmek yerine bize kattıklarını düşünmek daha iyi olacaktır.
Bizi “kim” yaptığını, aldığımız kararları, seçimlerimizi, tercihlerimizi, bizi olgunlaştırıp nasıl zenginleştirdiğini ve sağlığımızdan götürdüklerini bir kez daha gözden geçirebiliriz.
Geçmişin yükünü atmak için unutmuş olmak gerekmiyor.
Sadece olanlara yüklediğiniz anlamları değiştirseniz yeterli olacaktır. Hatta hiç anlam yüklemesek daha iyi olmaz mı? Tecrübe ile edindiklerimizi başarıyla hayata geçirebiliriz.
“Ustaya başarısının sırrını sormuşlar, iki kelime demiş:
Doğru kararlar.
Hepimizden farklı olarak, sürekli doğru kararları nasıl alabildiğini sormuşlar, tek kelime demiş:
Tecrübe.
İyi de kardeşim bu tecrübe denen şeyin sırrı neymiş? Usta deriiin bir iç geçirmiş ve şöyle demiş:
YANLIŞ KARARLAR!”
Kim bilir belki o gün hata olarak yaptığınız davranış, bugün sizi daha iyi bir yerlere getirmiş, tecrübelerinizden de yararlanmış olabilirsiniz.
Bunu tam olarak bilemeyiz. Bildiğimizi söylersekte yanılmış olabiliriz.
Nasıl ki toplama işleminde “sıfır” etkisiz bir eleman olarak yer alıyorsa bırakın sizde yüklerinizi, bir kenarda dursun.
Çünkü artık onların size bir faydası ya da zararı olmayacaktır. Çünkü zamanında yeteri kadar yük olmuş, etkili olmuş ve her anlamda sizi zenginleştirmiştir.
Bu yüzdendir ki artık bir anlamı kalmamıştır.
Terapilerde çocukluk yaşamınızla da ilgileniyor ve önemsiyorlar. Geçmiş yükleriniz sırtınızda bir kambur oluşturmuş olabilir.
Ancak şimdi bugündeyiz ve bir şeyleri değiştirme zamanı gelmiş olabilir. Zira bugünden yarınlarınızı şekillendirmek sizin elinizdedir. Size düşen sadece olanı olduğu gibi kabullenip, aldığınız dersler ışığında yeni yarınlar yaratmaktır.
İnanın küçücük bir değişim bile çok güzel sonuçlar yaratıyor. O kadar gözünüzde büyütmeyin. Elinizden gelenin en iyisini, en güzelini yapın.
Çalışın çabalayın ve bugün “geçmiş gün” olduğunda, yarattığınız yarınlardan geriye bakıp seyrettiğinizde yüzünüzde bir çocuğun gülümsemesi olsun.
Yine de hala ona bir anlam yükleyerek bulunduğunuz yeri beğenmiyor, yeterli bulmuyorsanız, unutmayın ki ,
“Bura”dan daha iyi bir “orası” yoktur. “Orası” dediğiniz yer “burası” olduğu zaman gene “bura” ya kıyasla daha iyiymiş gibi görünen bir “orası” olacaktır.
Ve hepimiz “orası” için hep bir çaba içinde olacağız.
Ne güzel söylenmiş, “Yol yormuyorsa eğer yoldaşındandır.”
Yüklerinizi sevmeniz dileğiyle, sevgiyle kalın. JJ (aysuazak@hotmail.com)
“Annem küçük yaşta evlenmiş. Henüz ne iyi yemek yapabiliyor ne elinden dikiş nakış işi geliyor. Bir gün babaannem annemin önüne içini yıkayıp açtığı yorganları yığmış, kılıfları da koymuş, “komşuya gidiyorum kızım, ben gelene kadar dik bunları” demiş.
Annem başlamış dikmeye ama gücü yetmiyor, iğne geçmiyor yorgandan. Hem ağlıyor hem dikmeye çalışıyor ama bir türlü olmuyor.
Ya iğneyi eline batırıyor ağlıyor, ya dikemediğinden babaanneme ne söyleyeceğim diye ağlıyor, sürekli ağlıyor…
O sırada babam öğle yemeğine eve gelmiş. Annemi öyle ağlar görünce almış eline iğne ipliği başlamış yorganları dikmeye.
Bir, iki, üç derken hepsini dikmiş kaldırmış köşeye. Sonra yemeğini yiyip gitmiş, babaanneme de hiçbir şey söylememiş. Babaannem geldiğinde yorganları hazır bulmuş.
“Yol yormuyorsa eğer yoldaşındandır.” (alıntı)