Aysu Azak


TOPRAK ANA


TOPRAK ANA

Bilmem nedendir, bugün annem aklımdaydı. Belki de başım ağrıdığında, dünyanın en büyük sorunuymuş gibi ciddiyetle, yanağını alnıma koyuşunu özledim.

Oysa bundan tam 102 yıl önce analarımızın, ninelerimizin dünyanın en büyük sorununu yaşıyor olmalarının yanında benim başımın ağrısı neydi ki? Lise öğrencilerini savaşa gönderirken yanan yüreklerin yanında, baş ağrısı da nedir ki?

Tam 102 yıl önce bu yanan yürekleri soğutmak, her karış toprağımızda gözü olanlardan kurtulmak, özgür ve bağımsız yaşamak için Samsun’dan bir güneş doğmuştu. Şu an o güneşin yaydığı hiç sönmeyen ışıklarıyla aydınlanıyor, ısısıyla yüreklerimizde sevgisini yaşatıyorsak, “Allah Allah” nidalarıyla yeri göğü inleten dedelerimiz ninelerimiz, babalarımız analarımız ve onlarla birlikte kahraman Türk askerlerimizin, toprak anamızı, kanlarıyla beslemiş olmalarındandır.

Ata’sına inanıp, vatanını kurtarmayı vatan borcu bilerek canını feda etmiş, genciyle yaşlısıyla, kadınıyla kızıyla bizler için toprağa düşmüş askerlerimizin başta Ulu Önder Ata’mız olmak üzere silah arkadaşlarının ruhu şad olsun. 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nız kutlu olsun. “Toprak Ana”nın koynun da huzur içinde olsunlar.

Evet. Toprak Ana, dedim. Biz ona saygılı davrandıkça, onun kurallarını uyguladıkça ondan beslenmiyor muyuz? Bize her türlü yiyeceği hazırlamıyor mu?

Her gıdamızın içeriğinde dolaylı ya da dolaysız toprak ananın katkısı var. Bugünlerde doğa ve toprak çok fazla ilgimi çekiyor. Toprak ana mucizelerle dolu ve çok bereketli.

Çiçeğinden tutun yaprağına, sapına, köküne, meyvesine kadar her bölümüyle fayda sağlıyor, yaşama sebebimiz oluyorlar. Çınar ağacına bakarak bunları düşünürken, çınarın faydalarını hatırladım.

Gücün kuvvetin sembolü olduğunu biliyordum da mitolojide bir aşk hikâyesinin başkahramanı olduğunu bilmiyordum. Hele hele Ihlamur ağacıyla, sarmaş dolaş olması da kırk yıl düşünsem hiç aklıma gelmezdi.                                                                                                      

Mahkeme Ağacı olarak anıldığını da yeni öğrendim. Ağacın gölgesine kurulan mahkemeler sebebiyle “Mahkeme Ağacı” olarak da anılırmış ıhlamur ağacı. Kaç kişi böyle anar, onu da bilmiyorum.

Bu arada ıhlamur ağacının mis gibi kokusunu ve faydalarını hepimiz biliyoruz. Bundan böyle ıhlamur çayını içerken sevgiyle hatırlayacağım. ????

Hikâye bile olsa bazı hikâyeler beni çok etkiler. Sizlerden de böyle geri dönüşler almaktan mutlu oluyorum, her hikâyenin içeriğinde kendine özgü mesajları var. Bazen örneklemek yerine bir hikâye her şeyi anlatıyor.

Ağaçlık yerlerde gezinirken, ağaç gövdelerinin birbirine çok benzemeyen dalları ve gövdeleri hep dikkatimi çekmiştir, bir de o dalların kendine özgü heybetiyle bizleri kıskandıracak kadar özgürce büyümeleri, muhteşem değil mi?

Bulutlar da dikkatimi çeker. Dikkatle bakıldığında hiçbirinin birbirine benzemediğini görürüz.

Hadi, sözü uzatmadan hikâye bu ya kıssadan hisse, sevginin kutsallığını, gücünü bir kere daha görelim. Her daim sağlıkla sevgiyle kalın, mümkünse evde kalın. (aysuazak@hotmail.com)

“Tanrı Zeus ise, yaşadığı Olympos Dağı’ndan Frigya Krallığı’nın Bergama ovasındaki insanları, düşünceli gözlerle izlermiş. Çünkü; verimli ovada yaşayan zengin kulları, bir zamanlar tapınaklarını hiç boş bırakmaz, küp küp şaraplar, kurbanlık hayvanlar ve değerli armağanlar getirirken, son zamanlarda pek uğramaz tanrılarına sunularını eksik etmeye başlamışlar..

Zeus, oğlu haberci tanrı Hermes’i yanına çağırarak, onunla tebdili kıyafetle, iki yoksul köylü görüntüsünde ölümlülere bir ziyaret yapıp tanrıları neden unutup ihmal ettiklerini anlamak için yola koymuş.

Kimi kaynaklara göre bugünkü Bergama, kimine göre ise Kapadokya civarına gelen iki tanrı, iki fakir yabancı görüntüsünde evlerin kapısını çalmaya başlarlar fakat; çaldıkları her kapı ya açılmaz, ya da açılmasıyla kapanması bir olur. Bu insanların iki yoksula verebilecek ne bir tas çorba, ne bir dilim ekmek, ne de bir kupa şarabı vardır. Burada gördüklerinden hiç hoşlanmadıkları gibi, kalacak yer istedikleri hiçbir ev sahibi tarafından da misafir olarak kabul edilmezler.

Çaldıkları tüm kapılar yüzüne kapanan Zeus ve Hermes, son çare ormanın kenarındaki küçük kulübeye doğru yönelirler. Kulübenin kapısını açan Philemon, karşısında iki tanrı misafirini görünce sevinçle buyur eder içeriye. Basit bir kulübede yaşayan yaşlı çift, iki adamı kabul eder ve tüm yoksulluklarına rağmen son derece cömert davranırlar. Ocağın kenarına oturttuğu soğuktan titreyen misafirlerini ısıtmak için ateşi harlandırırlar, sıcak sularla ayaklarını ovup güzelce kurularlar. Baukis, fakir mutfağında eline geçirdiği yiyeceklerle hızlıca pişirdiği yemeği masaya getirir. Bir yandan telaşla kendilerini ısıtıp doyurmak için bir o yana bir bu yana koşturan, diğer yandan kendileriyle tatlı tatlı sohbet eden bu sevgi dolu çifti hayranlıkla izler tanrılar.

Misafirlerine şarap ve yemek ikram eden Baukis, bir an fark eder ki, görünmez bir bereket sayesinde iki adam yiyip içtikçe sofradan hiçbir şey eksilmiyordur! O an yaşlı çift, iki adamın tanrı olduğunu anlar ve herhangi bir hata yaptılarsa kendilerini bağışlamalarını isterler. Zeus buna gerek olmadığını, evlerini onlarla beraber terk etmelerini söyler. Çünkü konukseverlik göstermeyen herkesi ve kasabayı yok edecektir. Bunun üzerine tanrılarla beraber dağın zirvesine çıkan yaşlı çift, kasabanın sular altında kaldığını görür; fakat kendi kaldıkları kulübe, artık gösterişli bir tapınağa dönüşmüştür.

Zeus yaşlı çifte evleri olarak tapınağı gösterir ve ‘’Ey iyi ve cömert insanlar! Dileyin benden ne dilerseniz’’ der. Bu yaşa kadar birbirlerinin aşkından başka bir şeyleri olmamış, bu durumdan ve hallerinden her zaman mutlu yaşamış iki yaşlı insanın ne beklentisi olur?

 ‘’Tanrım ben asla Philemon olmadan yaşayamam, onu da bensiz bırakamam’’ der Baukis. Sevgiyle karısının ellerini tutan Philemon, ‘’Bizim en büyük mutluluğumuz birlikte olmamız. Ne karım gömüldüğümü görsün, ne de ben onu kucağımda mezara koyma acısını yaşayayım. Senden tek dileğimiz hayatta olduğumuz günleri birlikte geçirip dünyadan birlikte ayrılmak’’ diye ekler.

Zeus, bu isteği yerine getirecektir. Baukis ve Philemon, kulübelerinin yerinde yükselen Zeus’un tapınağının rahip ve rahibesi olarak yaşarlar uzun süre. Ölüm vakti geldiğinde birbirini çok seven bu yaşlı karı koca, iç içe geçen iki farklı ağaca dönüşür. Derler ki; onlar artık aynı gövdede birleşen çınar ve ıhlamur ağacı olmuştur.” (alıntı)

Gölcük ADSM’de 23 Nisan kutlaması

Bağımsız Türkiye Partisi Kocaeli Gençlik Kolları 23 NİSAN ETKİNLİĞİ DÜZENLEDİ

Ay, ‘23 Nisan Atamızdan Bize En Büyük Armağandır’

Kocaelispor Ümraniyespor’a 1-0 mağlup oldu

Karting Sezonuna Coşkulu Açılış 

23 Nisan Çocuklarla Güzel

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Kutlu Olsun ÇOCUKLARIMIZ GURURUMUZDUR

Gölcük Otizm Derneği Bandırmalı misafirlerini ağırladı KIRMIZI BALONLARI GÖKYÜZÜNE BIRAKTILAR

Sahra başkanın ilk talimatı OKULLARA AKIL VE ZEKA OYUNLARI SINIFI

Türkiye Muharip Gaziler Derneği Gölcük Şubesi Başkanı Mehmet Arslan, ‘DÜNYADA ÇOCUKLARA ARMAĞAN EDİLEN İLK BAYRAM’

LİG TABLOSU

Takım O G M B Av P
1.Galatasaray 34 30 1 3 59 93
2.Fenerbahçe 33 27 1 5 57 86
3.Trabzonspor 33 17 12 4 13 55
4.Beşiktaş 33 15 12 6 6 51
5.İstanbul Başakşehir 33 14 12 7 6 49
6.Rizespor 33 14 13 6 -6 48
7.Kasımpaşa 33 13 13 7 -4 46
8.Antalyaspor 33 11 10 12 0 45
9.Alanyaspor 33 11 10 12 -3 45
10.Sivasspor 33 11 10 12 -5 45
11.Adana Demirspor 34 9 11 14 2 41
12.Samsunspor 33 10 14 9 -6 39
13.Ankaragücü 33 8 12 13 -3 37
14.Kayserispor 33 10 13 10 -10 37
15.Konyaspor 33 8 13 12 -13 36
16.Gazişehir Gaziantep 33 9 17 7 -13 34
17.Fatih Karagümrük 33 8 16 9 -5 33
18.Hatayspor 33 7 14 12 -9 33
19.Pendikspor 33 7 17 9 -31 30
20.İstanbulspor 33 4 22 7 -35 16