Tarih: 25.06.2020 11:33

HAYAT MUCİZEDİR

Facebook Twitter Linked-in

HAYAT MUCİZEDİR

Okuyunca etkilenmedim desem yalan olur. Nedense bazen empati kurmayı çok abartıyorum. Okuduklarımın, dinlediklerimin ve izlediklerimin aşırı derecede içinde hissediyorum kendimi.

Bu yaşanmış hatta hayatı film olmuş hikâyeyi okurken de insanın tam ‘bittim’ dediği bir yerde yükselişinin nasıl bir duygu olduğunu anlamaya çalışıyorum. Hele hele yaşadıklarının ve çektiği acıların hesabı yok ve tutulamayacak kadar da çoksa.

İnsana yanlış tanı konması, 17 yıl tedavi edilmesi ve buna dayanmanın da güçlü bir irade kadar, güçlü bir metabolizmanın da olması gerekmez mi?

İşte bu yaşanmış hikâye “imkansız” ın anlamını yitirmesine sebep olmuş ve insanlara her şeye rağmen isterlerse her şeyi değiştirebileceğini öğretmişti; kendilerini bile…

Yeter ki insan kendi hayatının yönetimini, kendi eline alma fırsatını yaratabilsin. İşte o zaman hayat mucize olur.

 Ne yaşarsak yaşayalım bu hikâye kadar derin çizgiler yoktur yaşantımızda. Bu derinlikten çıkılabiliniyorsa eğer neden bizler çözüm yolları aramaktan uzak kalıp hemen teslim oluyoruz?

Evet Marie, onca yaşadıklarına rağmen teslim olmak yerine yaşamayı seçmiş ve aldığı nefesten güç alarak her şeye yeniden başlamaktan vazgeçmemiş. Öfkesiyle barışık yaşayabilir, sorumluluklarından kaçabilirdi.

Vazgeçmek için o kadar haklı sebepleri vardı ki ama yaşamın sürdürülebilir olduğuna da aşırı inanıyordu.  

İnanmak önce kendimizle başlar. Kendimiz inandığımız sürece her türlü gücü bulabiliriz ama önce biz inanmalıyız ki çözüm yolları ararken başkalarına da inandırıcı olalım.

Bunu başaracağına inandıktan sonra ikinci adımı affetmekti. Evet, ne olursa, kim olursa affetmesi gerektiğine de inanıyordu Marie.

Süreç içinde kendimizi affettikten sonra konuyla ilgili kişileri de affetmek gerekiyor. Affetmek olgunluğun en üst mertebesi bana göre. Şunu söyleyebilmek ne kadar güzel, “Sana öfkeli olmama rağmen seni affediyor ve kendimi olduğum gibi kabul ediyorum.” Bunu içinizden söyleyip öfkeyle bağınızı koparıp, özgürleştirebilirsiniz. Hatırlayın!  Hayat mucizedir.

Neden öfkeli olduğunuz kişi sizi hala yönetiyor olsun ki? Siz öfkeyle kendinizi huzursuz ediyorsunuz ama o bunu hiç bilmiyor. Siz kendinizi huzursuz etmekle kalıyorsunuz.

Affetmeyi kendi iyiliğiniz için yapıyorsunuz, karşınızdaki kişi için değil. Siz affederseniz ama gerçekten affettiyseniz zihinsel özgürlüğünüz sizin ilerlemenize destek olacaktır. Kısacası affederseniz ilerleyeceksiniz. Enerjiniz, öfkenizin olumsuz etkisinden kurtulmuş olacak ve sizin önünüzü açacaktır.

Marie görevinin başına geldiğinde şunları dile getirmiş:Eğer affetmeyi öğrenmeseydim, bir damla bile gelişemezdim. Yaşamım ziyan edilmiş bir yaşam olurdu. Ve bugün bu hastaneye yönetici olarak dönemezdim.”

Kendimize yapacağımız en önemli iyilik budur. Ekmek kadar, su kadar, hava kadar ihtiyacımız olduğu halde görmezden geliriz. Bilmeyiz ki yaralar kanamadan iyileşmez. İçindeki irin akmadan deri kendini yenilemez.

Bizler “Ay hatırlamak istemiyorum, hatırladıkça fena oluyorum, bana onu hatırlatma.” der; yarayı deşmekten hep korkar kaçarız. Oysa “Hayat mucizedir.”

Biraz üzerine gidip acı çeksek de sonrasında rahatlasak iyi olmaz mı?

Marie, bunu da şöyle açıklamış: “En uzun yolculuk, beynimizden yüreğimize yaptığımız yolculuk. Affetmek bu yolculuğun en kestirme yolu. Affetmeyi gerektiren her yara, içinde önemli bir dersi barındırır. Dersi görebilmek için yarayı yeniden deşerek yüzleşmek zorunda kalsak bile…”

Bir yaştan sonra hayatın sorumluluk alarak devam ettiğini anlıyoruz. Bu sorumlulukların içinde kendimize geniş alan ayırmalı ve bu alana sevgiyle sevdiklerimizi aldığımız kadar affettiklerimizi de almalıyız.

Ve işte bu hikâye bunun en güzel örneğidir.  İnsanlar hata yapabilir, hak etmedikleriyle de karşılaşabilir, siz olgunluğunuzu gösterin affedin ve yolculuğunuz sağlıkla, huzurla, başarıyla devam etsin.

Bugün bir iyilik kendinizden size gelsin, sesli veya sessiz tekrarlayın affedin.  “Sana öfkeli olmama rağmen seni affediyor ve kendimi olduğum gibi kabul ediyorum.” Sevgiyle kalın, evde kalma sürenizi artırın. Hatırlayın “Hayat mucizedir.”

 (aysuazak@hotmail.com)

Marie Rosa, 1930 yılında alkolik bir annenin evlilik dışı çocuğu olarak dünyaya gelir. Annesi ona bakamayınca 5 yaşında olan Marie’yi yurda verir. Ardından evlatlık verilir. Marie’nin kaderi ne yazık ki yine yüzüne gülmez, çünkü onu evlatlık edinen çift sadist çıkar. Bu İtalyan asıllı çift küçük kızı evin mahzenine kapayıp sistematik biçimde işkence eder. Dışardan bakıldığında normal ve çok saygın göründükleri için, bunu yıllarca rahatlıkla gizleyebilirler.

Marie Rose 17 yaşında depresyondan felç geçirir. Halüsinasyonlar da gördüğü için doktorlar ona şizofren teşhisi koyar ve onu akıl hastahanesine yerleştirirler. Marie hayatının 17 yılını orada geçirir. Umutsuzluk ve çaresizlik içinde kıvranır durur. Yemek yemez, yerinden kımıldamaz ve sıkça intihar etmeyi düşünür.

Otuz dört yaşına geldiğinde doktorlar Marie’nin durumunu yeniden değerlendirir. Onun şizofren olmadığına, ağır depresyon geçirdiğine ve panik atak yaşadığına karar verirler. Arkadaşlarının ve kendisini seven bir kaç sağlık görevlisinin yardımıyla Marie hastaheneden çıkar.

O artık hür ve yaşamını nasıl sürdüreceğine dair kendisi karar verme aşamasındadır. Terk edilmiş, işkence ve tacize uğramış, otuz dört yılı ziyan olmuş bir kişi olarak hiçte kolay olmayacaktı, ama o yılmadı ve kızgın, öfkeli, umutsuz olmak yerine sıfırdan başlamayı tercih etti.

Yetkililer “Aklı dengesi yerinde değil, okuması imkansız” dedikleri halde Marie, Salem State Üniversitesine Psikiyatri bölümüne girer ve mezun olur. Bu ara kanser hastalığına yakalanır ve mücadalesini kazanır. Kendisi gibi akıl hastahanesinden çıkmış ve iyileşmiş Joe ile evlenir. Kocası maalesef altı sene sonra ölür ve Marie kendini işine verir. Uzun yıllar doktor olarak çalıştıktan sonra Harvard Üniversitesi’nde mastır yapar. Psikiyatrik hastalarla çalışır, konferanslar verir. Biyografisi yazılır ve hayatı film olur (Nobody’s Child). Bir çok ödüle layık görülür.

Elli sekiz yaşındayken, ‘vay be’ dedirtecek birşey yapar: On yedi yılını geçirdiği Masachusetts Danver Devlet Hastahanesine yönetici olarak atanır. 
Verdiği bir basın toplantısında şunları söyler: “Eğer affetmeyi öğrenmezsen boşa yaşamış olursun”  Affet, geçmişi unut, hayat mucizedir.(alıntı)




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —