Levent Akbay

Tarih: 14.06.2024 18:51

-Denize atılan küçük taş

Facebook Twitter Linked-in

Öğrenciler için bir ders dönemi daha bitti. Düne kadar okul kapılarında sıralanan öğrenciler yeni dönem başlayana kadar serbestler. Yüksek okullar dâhil 23 milyondan fazla öğrenci, aileleri ile birlikte tatille başlayan serbest zamanı iyi değerlendirme peşinde. İmkânlara göre yurtiçi, yurtdışı tatil olur, köye gidenler olur, yaz kurslarından yararlananlar olur, yazı çalışarak geçirenler olur.

23 milyonluk bu kitle doğallıkla faaliyet gösterdiği kente de katkı sunar, başta turizm olmak üzere bir sektöre de. Örneğin yazın okulların kapanması okulların olduğu şehir ekonomilerini olumsuz etkilerken, tatil yörelerine yöneliş oraları abad eder. O nedenle öğrenci kitlesinin lokal ve de ulusal ekonomi içinde önemli bir yeri ve etkisi olduğunu kabul etmek zorundayız. 

23 milyonluk bir öğrenci kitlesi sadece ekonomik etkilerde de bulunmaz. 23 milyonluk bir beşeri sermaye o ülkenin geleceğine yapılan bir yatırım olarak da kabul edilmelidir. Bu kitlenin kalitesi kuşkusuz ülkenin gelecek performansını da etkileyecektir.

Çok doğal olarak okul öncesinden, üniversiteye kadar farklı aşamalardaki bu öğrenci kitlesinin nasıl eğitim görecekleri çok ciddi bir planlamayı gerektirir. Nitekim gerek bakanlık düzeyinde, gerek yüksek öğretimi planlayan kurumlar düzeyinde onlarca yıldır çalışmalar yapılıyor. Kuşkusuz eğitimin üretimi de tetikleyeceği bir mükemmellik peşinde koşuluyor. Bu mükemmellik arayışı ülke ekonomisinin küresel rekabette bir adım daha ileri gitmesinin de anahtarı olmalı. Bu nedenle aslında eğitim;  bilgi ve görgü takviyesinin yanısıra rekabet takviyesi anlamına da geliyor.

Ancak neredeyse orta büyüklükteki bir ülke nüfusuna sahip olan öğrencileri mükemmelliğe yönlendirmek kolay bir organizasyon değil. Bir yanda ülkenin gelişmişlik farkları içeren bölgelere sahip olması, farklı sosyokültürel değerler, farklı sosyo ekonomik düzeyler kuşkuşuz milli paydalı olmasına karşın  tek tip çözümleri zorlaştırıyor. 

Bazı yöneticilerin kendi anlayışlarına göre dayattıkları kurallar da çözümü daha da zorlaştırıyor. Hatta kafa karıştırıyor.

Ancak fazla dert etmeye gerek yok. Çünkü her düzeydeki otoritenin kendi mantığına göre ürettiği çözümlerin kalıcı olacağını düşünmek doğru olmaz. Bu alandaki temel kurallar en üst düzeydeki metinlerde bu nedenle yer alıyor. Örneğin ne diyor Anayasa Madde 42?

“Kimse, eğitim ve öğretim hakkından yoksun bırakılamaz. Eğitim ve öğretim devletin başında gelen ödevlerindendir. Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.”

Ayrıca, Anayasa’nın eğitimle ilgili tüm maddeleri devlete; eğitim hakkını, eğitim özgürlüğünü, eğitim eşitliğini sağlamaya yönelik önlemleri alma görevini yüklemiş. 

Anayasanın 27 maddesine göre herkes bilim ve sanatı serbestçe öğrenme, öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma yapma hakkına sahip. Eğitim özgürlüğü, öğrenmek ve öğretmek konusunda dil, din, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, mezhep ve benzeri nedenlerle devletin kişilere engel olmaması, onları serbest bırakması anlamına gelir.   

Her kişi ve kurumu bağlayan Anayasa hükümleri böyleyken son günlerde tartışma ve memnuniyetsizlik yaratan bazı uygulamalar koca denize atılan küçük bir taş gibi kalıyor. 

Levent AKBAY

akbaylev@gmail.com

 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —