“ABD’nin Nashville kentinde bir ilkokula düzenlenen silahlı saldırıda 3’ü çocuk 6 kişi hayatını kaybetti. Polis 911 aramasından Audrey Elizabeth Hale adlı silahlı saldırganın öldürülmesine kadar geçen sürenin 14 dakika olduğunu açıkladı. Ülkede bayrakların yarıya indirilmesi talimatı verildi. Dehşet anlarına ilişkin kamera görüntüleri ortaya çıktı.”
Bu özellikle ABD olmak üzere Batı ülkelerinde sıkça örneklerini gördüğümüz bir okul saldırısı. Geçtiğimiz günlerde İstanbul Eyüp’te özel bir lisenin müdürü İbrahim Oktugan’ın öldürülmesi gibi bir trajik örnek de var. Dolayısıyla kafamızın bir tarafında, yaşanmışlıklardan doğan korkular eksik değil.
Bir veli, bir anne olarak çocukların güvenliğini her şeyin üzerinde tutmak sadece bana özgü değil. O yüzden okulun dağılma saatlerinde veliler kapılarda birikir, kendilerine ayrılan alanda çocuklarını bekler.
Geçenlerde İzmit’te, üstelikte iyi bilinen bir ortaokulun önüne gidip, hemen okul kapısı önünde velilerin araçlarını park edip, kapıdan çocuklarını almak için ayrılmış cepten aylardır, yaptığım gibi çocuğumu alacağım.
Ancak döner kavşaktan döner dönmez hemen soldaki okulun kapısının önünde büyük bir polis kalabalığı görünce küçük bir çocuk annesi, hem de bu okulun Okul Aile Birliği Başkanı olarak panikledim.
Gidiş geliş yolun sağındayım, sola sinyal verdim, durdum ve bekliyorum. Fırsatı bulup cebe gireceğim. Hemen elime telefonumu alıp çocuğumu aradım, aynı anda da park alanına girdim. “Kapı önündeyim, hemen gel, bekliyorum…” dedim.
O arada, o heyecanla, bekleme alanını kaplayan polis motorlarından birinin sol gidonunun plastiğine dokunmuşum! Bir yandan da polis memuru arkadaşa “Ne oldu, burada bir sıkıntı mı var?” deyince, biraz da kızgın bir şekilde, “Devlet malına zarar verdiniz, aracınızın fotoğrafını çektim, ceza gelecek.” diye yanıt verdi. Oysa söz konusu motor hiç kımıldamamıştı bile… “Herhangi bir şey yok, şaka mı yapıyorsunuz?” filan derken, diğer polis memuru arkadaş geldi, motoru şöyle bir kontrol etti. “Bir şey yok” deyip tekrar yerine geçti. Ancak her nedense bu kez ilk polis memuru arkadaş “Yine de size ceza gelecek, cep telefonu ile görüşüyordunuz.” dedi.
“Sizin kapattığınız alandan güvenli bir şekilde öğrenciyi alabilmek ve dışarı çıkmasını söylemek için henüz telefonumu elime alıp saniyeler içinde de kapadığımı görmüş olmalısınız.” dedim. Çok bir şey ifade etmedi sanırım: Israrla ‘Size ceza gelecek.” diye tekrarladı. Yani ceza bir gerekçeyle olmazsa bir başka gerekçeyle mutlaka gelecek.
O sırada öğrenciyi alıp, bu kez aynı dikkat ile sağa sinyalimi verip yola çıktım ve u dönüş yapıp geri döndüm. Ne olduğunu anlamak zorundayım; çünkü aynı zamanda okul aile birliği başkanıyım. Bbu kez farklı bir polis memuruna denk geldiğim için ona burada neler olduğunu sordum; “Asayişş.” dedi. Anlaşıldı, sıradan bir asayiş kontrolü imiş…
2023-2024 eğitim öğretim yılı boyunca her sabah ve akşam öğrenci almak için diğer veliler gibi bu okulun önündeki bu cebe, bu özel alana geliyorum. Hiç “asayişş’e denk gelmedim.
Tam okulun bahçe kapısının çıkışında, henüz okul tam olarak dağılmamışken, halen okul bahçesinde oynayan, banklarda oturan çocuklar varken; kapıda veli bekleyen öğrenciler merak ve biraz da korku dolu gözler ile polislerin motorlu sürücülerden bir kaçını araçtan indirip arama yapmasını izliyorlar. Polis doğal sertliğiyle “Motorun şurasını da aç, burayı da aç, şunu göster, bunu göster” diyor. Minik öğrenciler ne olduğunu anlamaya çalışıyor.
Çocuklarımızın polis sevgisi malum. Ama okulun tam çıkış kapısı önünde, velilerin öğrencileri aldığı cepte yapılan uygulamanın eşyanın doğası gereği çocukları ürküttüğü, velilere de “Nashville korkusu” yarattığı ortada. Sıradan bir uygulamayı yanlış yerde yaparak, sıra dışına çevirmenin ne anlamı var? Bir de “Ceza gelecek!” diyorsunuz. Bir anneye yaşatılan panik en büyük ceza zaten.