Dün güne Merkez Bankası’nın faiz açıklaması beklentisi ile başladık. Merkez Bankası faizi yerinde tutacak mı, yoksa düşürmeye başlayacak mı? Ekonomistler halen yüzde 50 olan politika faizinde henüz bir düşüş beklemiyor.
Ancak artık enflasyon düşmeye başlayacak. Mayıs’ta küçük bir düşüş beklenirken, haziran ve temmuzda büyük düşüşler yaşanacak. Çünkü 2023’ün haziran ve temmuz aylarında yüzde 9’larlık iki enflasyon sıçraması yaşanmıştı.
Faiz düşüşü için yılsonu işaret edilse de para artan maliyeti nedeniyle özellikle üretim ve ihracatçının da elini yakıyor. Her yıl asgari 1 milyon kişiyi istihdam etmek zorunda olan ekonominin büyümesi için yatırımlara da ihtiyaç var. Ancak yüksek faizle yatırım yapmak için çıldırmış olmak gerekli.
Bu yüzden olsa gerek Kocaeli Sanayi Odası Başkanı Ayhan Zeytinoğlu, son Oda Meclisi toplantısında faizlerde sembolik de olsa bir düşüş sürecinin başlaması gerektiğine dikkat çekti. Ben bunu bir ‘işaret fişeği’ olarak yorumladım. Çünkü döviz biriktirmenin temeli olarak görülen yüksek faizler ülke kaynaklarının bu kez yurt dışına çıkmasına neden oluyor.
Bir yandan döviz biriktireceksiniz, diğer yandan yüksek faiz düşük kur nedeniyle kaynakları yurt dışına kaptıracaksınız. Sonra bütçe dengesini tutturmak için ya yeni gelirler yaratacaksınız, ya daha az harcayacaksınız. Çay fiyatlarının, buğday fiyatlarının seviyesinin beklentileri karşılamaması başka nasıl açıklanabilir? Ya da asgari ücretin artmayacak olması, emekli maaşlarına yapılacak zammın olabildiğinde düşük tutulmasının gerekçesi ne olabilir?
Tekrar kurulan CNBC-E’de yayınlanan bir röportaj bu bakımdan ilgimi çekti. Dünya Bankası Türkiye Direktörü Humberto Lopez, Türkiye ekonomisinde işlerin yolunda olduğunu ifade ederek 2024-2025 büyüme tahminlerini yukarı yönlü revize edeceklerini söylüyor. (Ben düşüş bekliyordum!)
Lopez, Türkiye’nin son 20 yılda büyüme ve yoksulluğun azaltılması konusunda mükemmel bir performans gösterdiğini söylüyor. Bu süreçte ekonomik büyüme ortalama yüzde 5,4 olurken, yoksulluk oranı 2005’teki yüzde 27’lik düzeyinden 2021’de yüzde 8’e kadar düşürülmüş. Lopez’e göre 2022 ve 2023’te yoksulluk oranı daha da düşecekmiş!
Muhtemelen Lopez büyük bozulmanın 2021 aralık ayındaki büyük kur sıçramasıyla başladığını dikkate almıyor. O günkü fiyatlarla bugünkü fiyatlar arasında kaç katlık değişik olduğunu da hesaba katmıyor. Ya da daha teknik bir şey anlatmaya çalışıyor. Çünkü Lopez yoksulların sayısının artmasına rağmen eşitsizliğin 2010’dan bu yana daha da arttığını ifade ederek bunu son yıllarda yükselen enflasyona ve tarım sektöründeki kan kaybına bağlıyor.
Ayrıca Türkiye ekonomisinin orta vadede Doğu ile Batı arasındaki stratejik konumu ve güneş enerjisi yatırımları ile geçiş yolu koridoru olma gibi özellikleri nedeniyle parlak bir geleceğe sahip olduğunu ve mutlaka bu özellikleri nedeniyle yabancı sermaye çekeceğini vurguluyor.
Tamam bu yorumları önemseyelim, yararlanalım. Ancak aslında yabancı hayranlığını da, çıkara ve stratejik beklentilere dayalı yabancı yorumlarını da pek sevmediğimi itiraf etmek zorundayım. Çünkü çok uzun yıllardır bizi pohpohlayan çok plastik küresel yetkili ile karşılaştık. Bunun da çok sıkıntısını çektik.
Abartmayalım; yani milli takıma mutlaka yabancı antrenör gerekiyor mu? Montella’nın yaptıklarını biz yapamaz mıyız?
Yine aynı gün KSO’nun Meclis toplantısında konuşan Kocaeli Üniversitesi Rektörü Nuh Zafer Yüksel şöyle bir enteresan tespit yaptı: “Teknolojiyi üretmeye çalışmak yerine çok para harcayarak transfer ettik.” Gerçekten öyle; bizde sistem kurma becerisi, aklı yok mu? Hem de bunca ekonomik kriz deneyimden sonra.
Levent AKBAY
akbaylev@gmail.com