BİR DAL GİBİ
Yaşamda önceliklerimiz var ve bizler önceliklerimizi, önceliğimiz yapmayı başardığımızda hedeflerimize daha kolay ulaşabiliriz.
Bütün mesele önceliğimizin ne olduğuna karar verebilmektir. Özellikle içinden çıkamadığımız ciddi durumlarda önceliğimizi belirlemek çok büyük önem taşır.
Çünkü ilk kararlarımızı özgürce veririz.
Bunu yazarken karar vermek ile ilgili Tiziano Terzani’nin “Atlıkarıncada Bir Tur Daha” adlı kitabındaki bu öyküyü hatırladım. Tekrar paylaşmak beni mutlu edecektir.
“Adamın biri bilge bir kral olmakla ün salmış olan kralın yanına gider. Krala şunu sorar: Efendim, söyleyin bana hayatta özgürlük var mıdır? Kral: Elbette! Kaç bacağın var senin?
Adam soruya şaşırarak cevap verir: İki.
Kral: Pekâlâ tek bacağının üstünde durabilir misin?
Elbette, diye cevap verir adam.
Kral: O halde hangi bacağın üstünde duracağına karar ver.
Adam biraz düşünür ve sol bacağı üstünde durmaya karar verir.
Tamam, şimdide öteki bacağını kaldır, der kral. Adam şaşırır: Bu imkânsız kralım.
Kralın yanıtı şöyledir: Gördün mü?
Özgürlük budur. Sadece ilk kararı almakta özgürsün. Ondan sonrasında değil.”
Hangi konuda olursa olsun, ne kadar üzgün ya da çaresiz olursak olalım alacağımız ilk karar her zaman sonraki kararlarımızı etkileyecektir.
Önemli olan içinde bulunduğumuz mevcut durumu objektif olarak değerlendirebilmektir.
Hayatın bize getirileri her zaman güzel olmayacaktır, olmasında. Tıpkı her akşam, aynı yemeği yerken sıkıldığımız gibi hep güzellikleri yaşamak bir süre sonra sıradanlaşacaktır.
Aralara serpilmiş olan mutsuzluklar “ Ben başıma gelen bu durumdan ne öğrenebilirim? Bu durum benim hangi yönümü geliştirmeme hizmet için oluşmuştur?” gibi sorularının cevapları aslında olgunlaşmamız, gelişmemiz ve güçlenmemiz için bir fırsattır.
Bu düşünceye sahip olarak kararlarımızı vermek, önceliğimizi belirlemek bir dalın yaşam süreci gibidir.
Doğru zamanda, doğru yerde, doğru koşulları oluşturduğumuzda bir dal gibi köklerimize uygun yeniden serpilip gelişebiliriz.
Üzüntülerimiz sevince dönüşebilir, normalleşebiliriz.
Bir online buluşmasında bitmeyen enerjisi ile “Harekete Geç” çatısı altında bizleri buluşturan Yasemin Sungur ile sohbetimizde, her şeyin zıttı ile var olduğunu, anlattığı bir dalın yaşam sürecinde bir kere daha hatırlamış oldum.
“Arkadaşımızda gördüğümüz, beğendiğimiz, çok sevdiğimiz bir çiçeğin bizde de olmasını arzu ederiz.” diye başladı güzel bir anlatımla sözlerine.
Ben de bıraktığı izlenimi aklımda kaldığı kadarıyla paylaşmak isterim.
Bunun için bir dal ya da bir kök isteyip, evimize gittiğimizde onu uygun koşullara dikkat ederek dikmek isteriz.
Bunu gerçekleştirirken, bu çok sevdiğimiz çiçeğin neler yaşadığını, dalı kırılırken neler hissettiğini, koparırken acı çekti mi ya da kök topraktan ayrılırken, gövde daldan ayrılırken nasıl bir duygu içindeydi hiç düşünmeyiz.
Dal için “beklenmedik bir zaman” diye bir kavram yoktu elbette. Bekliyor ya da beklemiyor diye bir durum da söz konusu değildi. Her an, her durumda kırılmak mümkün olabilirdi, tıpkı insanlar gibi.
Öyle ya bizler ne zaman kırılacağımızı, üzüleceğimizi biliyor muyuz?
Hayır! Tabi ki bilmiyoruz.
Üzüldüğümüzde de bunun geçici olduğunu çoğumuz düşünemiyoruz.
Sizce kırılan, koparılan bir dal acı duyar mı?
Çiçeklerin de kendi aralarında bir iletişimi var mıdır bilmiyorum.
Koparılan dalın yeniden hayat bulması, toprağa dikilmesiyle başlayacak.
Yine yeniden canlanacak köküne benzer belki farklı boyutlarda mis gibi açan bir çiçek olarak normal yaşamına devam edecektir, diye bitirdi sözlerini sevgili Yasemin Sungur.
İşte, bir dalın yaşam sürecinde zıttı ile var oluşu.
Bizler de zaman zaman olumsuz duyguların hep devam edeceğini düşünerek dünyanın sonu gelmişçesine her şeyden uzaklaşmış olabilir miyiz?
Kim bilir?
Bu durumda yapabileceğimiz şey, bir dal gibi, yeniden hayat bulacağımıza inanmak olacaktır. Her ne yaşarsak yaşayalım mutlaka bir süre sonra onun tersini, zıttını deneyimleyeceğiz.
Uzun süre mutsuz olunmayacağı gibi uzun süre de mutlu kalınmaz. Ufak tefek, bizleri çok sarsmayacak mutsuzluklar yaşadığımız gibi çok önemli olmayan mutluluklar da yaşayabiliriz.
Burada en önemli şey her karşılaştığınız duyguyu tadında, kıvamında abartmadan yaşamak.
Bu konularda dengeyi kurmanın önemini hatırlatmak isterim.
Bunu yapmak ilk başlarda sizi ikna etmez belki ama bir süre sonra bir dakikalığına da olsa hayatın hızını durdurmak, dengelenmek, sakinleşmek sizi mutlu edecektir.
Özellikle zihniniz çok yoğunken ve önceliklerinizi belirlerken şöyle başınızı elinize dayayın sabitleşin. Gözlerinizi kapatın ve gözleriniz kapalıyken göz bebeklerinizi burnunuza bakar konuma getirin Altmışa kadar sakin sakin sayın.
Bu arada pek çok düşünce zihninize hücum edecektir. Bırakın gelip geçsinler. Siz bu durumda sakin sakin aldığınız nefese ve burnunuzun ucuna odaklanın, zira göz bebeğiniz hareket etmiştir. Kaldığınız yerden saymaya devam edebilir altmışa geldiğinizde hayata kaldığınız yerden devam edebilirsiniz.
Yaşamınız tıpkı bir dalın yeniden hayat bulması gibi capcanlı olsun.
Sevgiyle mutlu kalın. (@azakaysu / aysuazak@hotmail.com )