Aysu Azak

Tarih: 16.09.2024 13:14

BIRAKMAK EN İYİSİ

Facebook Twitter Linked-in

“ Profesör elinde içi dolu bir bardak tutarak dersine başladı. Herkesin göreceği bir şekilde   tutuyordu ve ardından sordu :

"Bu bardağın ağırlığı sizce ne kadardır? ‘50g’, '100g', '125g’ diye öğrenciler yanıtladı.

"Bardağı tartmadıkça gerçekten ben de bilemem," dedi profesör, "ama, benim sorum şu ki :

             "Bu bardağı böyle birkaç dakikalığına tutsaydım ne olurdu?" 'Hiçbir şey' …..diye yanıtladı öğrenciler.

           "Tamam peki 1 saat boyunca tutsaydım ne olurdu?" diye sordu profesör bu kez "Kolunuz ağrımaya başlardı efendim" diye öğrencilerden biri yanıtladı.

         "Haklısın, peki şimdi ben 1 gün boyunca tutsam ne olurdu?"

 "Kolunuz iyice ağrır, kas spazmı vs gibi sorunlar yaşardınız ve hastaneye gitmek zorunda kalırdınız.”

Öğrenciler çeşitli yorumlar yaptı ve gülüştüler.

"Çok iyi. Peki tüm bu sorunlar olurken bardağın ağırlığında bir değişme olur muydu?" diye sordu profesör.

"Hayır" diye yanıtladı herkes.

Peki o zaman kolun ağrımasına ve kas spazmına neden olan neydi?" Öğrenciler bulmaca çözermişçesine düşünmeye başladılar.

"Acıdan ve ağrıdan kurtulmak için ne yapmam gerekir bu durumda?"diye tekrar profesör sordu.

"Bardağı bırakın düşsün!" diye öğrencilerden biri yanıt verdi.

          "Kesinlikle!" dedi, profesör.(alıntı ) 

     

Her şey baktığımız yere bağlı. Nereden baktığımız o kadar önemli ki nasıl yol alacağımızı belirler.

Hayat hepimize ayrı ayrı fırsatlar ve güzellikler sunar. Kimi bu güzelliklerin farkına varır, kimi varmaz.

Ve hayat bazen bizleri olmak istemediğimiz yere de getirir. Kimi zaman nasıl olduğunu anlamadan,  kimi zaman da bile bile. 

Geldiğimiz yer ya da yaşadığımız durum kendi bakış açılarımızdan doğan karalarımızın sonuçları değil midir?

Hani  “Nasıl olsa yaparım, yarın başlarım, şimdi olmasa da olur.” dediğimiz, bugünün işini yarına bırakarak,   kaçırdığımız fırsatlarla ya da “Hemen şimdi tam zamanı.” diyerek doğru zamanda doğru kararlarla, yapmaya devam ettiklerimiz hepsi birer deneyim oluyor. 

Ve bütün bunlar kendi bakış açılarımızdan doğan karalarımızın sonuçları değil midir?

Sonrasında herkes kendi deneyimi kadar bakar hayata, yaşadıklarına. 

Bir bakış açısıdır var olan. Kim neyi yaşarsa onu bilir, onu ifade eder, onun sonuçlarıyla sonraki adımlarını belirler. 

Bizler, bizi mutlu edecek sonuçlara vardıysak bu çok güzel. Yeni başlangıçlar için gayret ederiz. Düşünür düşünür mutlu oluruz, gurur duyarız. Zira insanın yapısında gururlanmak doğaldır, tabii fazla abartılmadıysa. 

Bir de hiç istemediğimiz bir durum ise bunu taşımak hiç de kolay olmayacaktır. Burada önemli olan istemediğimiz durumların üstesinden gelebilmektir. 

Kimileri üstesinden gelmeyi başarırken, yeni kararlar alabiliyorken, kimileri kaldıramadıkları yükün altında ezilirler. Sanki dünyanın sonu gelmiş de başka bir çıkar yol kalmamış gibi.

Oysa her şey birbirinin tersidir. Yaşam içinde bazen bu tersliklerden yararlanırız. 

Örneğin bir konuyu anlatırken, o konunun yanlışlarını anlatırız ki doğrularını vurgulamış olalım.

Hayatta her şey zıttı ile vardır. Gülmek ağlamak, uyumak uyanmak, üzülmek sevinmek, acıkmak doymak gibi.

Nefesi vermek için almak gerekir, üzüldükten sonra sevinmek gibi.

Fiziksel olarak bakalım bir de.

Elimizin birini sıcak, diğerini soğuk suya sokalım. Sonrada ikisini aynı anda ılık suya sokalım, farklı bir ısı algıladığımızı fark ederiz. Bu zıtlık yasasının fiziksel yansımasıdır.

Sorunlarımız olacaktır ve biz onları seveceğiz. 

Sizce sorunlar sevilmeli midir? 

Sevilmelidir, sevmek demek kabul etmek demektir.

Kabul etmezsek, itelemiş ötelemiş oluruz. Zaman zaman çağırıp hatırlamış oluruz. Hatırladıkça onu düşünerek çoğaltıp,  gerçekleştiririz. Oysa kabul edersek bir daha o düşünceler bizleri asla rahatsız etmeyecektir, inanın. 

“Agop ile Salomon komşularmış. Agop sık sık Salomon ’a borcu olduğunu hatırlatıyormuş. Salomon  borcunu ödeyemeyeceği için uyuyamıyor, geceleri bir sağa bir sola gidip geliyormuş. Bu duruma karısı sinirlenmiş, ‘ne üzülüyorsun, aç camı bağır’ demiş. Bunun üzerine Salomon camı açıp seslenmiş,

--“Agoooop! Yarın sana borcumu veremiyoruuum, şimdi sen düşün.”(alıntı) 

İstemediğimiz durumları elbette düşüneceğiz. Ancak bunları yapıcı yönüyle düşünerek yapılanmaya gideceğiz. “Ne yapsaydım böyle olmazdı?” sorusunun cevabı her zaman bizi bir önceki yanlışı tekrar etmekten uzaklaştırır. Bu soruya vereceğimiz içtenlikle cevaplar bizim sonuçtan mutlu olmamızı sağlar.

İnsan sıkıntılarını bir yere kadar taşır, bu bir seçimdir. Eğer suyla dolu bir bardağı elinize alıp uzun bir süre yukarıda tutmayı tercih etmişsek, kolumuzun yorulmasını, ağrımasını, suyun sağa sola dökülmesini göze almışız demektir. Bir anlamda çevreyi ve kendimizi ıslatmayı göze almışızdır.

Oysa her akşam yattığımızda, uykuya geçerken gün içindeki olumsuzlukları ‘olanı olduğu gibi kabul ediyor ve serbest bırakıyorum’  dersek daha akılcı bir çözümle yaklaşmış oluruz, Bardağı bırakmak gibi. 

İzin verin, sizi kemiren düşüncelere, karamsarlıklara, çaresizliklere, pişmanlıklara İzin verin, bırakın gitsinler .

Her güne daha zinde, daha güçlü ve daha mutlu başlamak için BIRAKIN GİTSİN.

Sevginizin bol, bardağınızın boş olması dileğiyle sevgiyle ve mutlu kalın.

 (aysuazak@hotmail.com)

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —