Acımak yada vicdanımızın elvermemesi.
Merhamet duygusu Allah’ın c.c insanlara verdiği büyük bir nimettir, ihsanıdır.
Çalının dikenlerini kimseye batırıp incitmeden merhamet duygusunu güzel örneklerle açıklamaya çalışalım.
Köyün birinde devamlı huzursuzluk çıkaran, çocuklarla kavga yapan, hırsızlık yapan birisi varmış. Köylü yaptıklarını ailesinin hatırına, acıyarak hep affetmişler. Günün birinde bu yaramaz oğlan bir çocuğu öldürmüş. Köylü çaresiz bir şekilde şehirde bulunan bilge birine akıl danışmaya gitmişler. Olanları bilgeye anlatmışlar. Biz bu şahsı daha önce cezalandıracaktık, fakat kendisine ve ailesine acıdık. Vicdanımız onu köyden çıkarmaya yahut dövmeye elvermedi derler. Bilge kişi şu cevabı verir. –“Merhamet kötülüğü serbes bırakmak değildir. Gerçek merhamet kötülüğü durdurmaktır. Kötülüğü durdurmazsanız, yalnız o kötülük büyümekle kalmaz sizin vicdanınız (merhametiniz) de çürür.
Bir köy, şehir yahut devlet çok zengin olabilir. Lüks arabalar, villalar, duble yollarda olabilir. Eğer o toplumda garipler, güçsüzler eziliyorsa, hakları aranmıyorsa o devletin kudreti neye yarar.
Peygamberimiz s.a.v. suçlu olan kızım Fatma da olsa gerektiğinde cezasını veririm.” Demiştir. Güçlü haksız olduğu halde haklı olarak kabul görürse o milletin gücü nerede ve nasıl olacak? Adalet huzur nasıl sağlanacak. “Kötülüğün ortadan kaldırılması iyiliği talep etmekten önce gelir. Kötülük ortadan kalkınca kısmende olsa iyilik kendiliğinden gelir.”
Ünlü Rus yazar Tolstoy’un kitapları dünyada en çok okunanlar listesindedir. O da her insan gibi yaşadı ve öldü. Hem de bir tren garında garip olarak. Bir kimse nasıl yaşar ve hayatı boyunca ne ekerse ömrünün sonuna kadar ektiklerini biçe biçe öylece yaşamının sonuna varır. Tolstoy’un şu hikayesi çok meşhurdur.
Adam çok ihtiyarlamış, ayakları tutmaz, gözleri iyi görmez, kulakları duymaz, dişleri yoktur, yedikleri ağzından dökülüyor. Oğlu ve gelini artık ondan tiksinti duymaya başlar. Köylerde evlerin bahçesinde ocaklık vardır. Orada peçka da (soba) yemekler pişirilir, oturulur sohbetler edilir. Oğlu babasını oraya yerleştirir. Birgün gelini adamın önüne yemek koyar. Yaşlı adam yemeğini zorla yemeye çalışırken etrafını batırır, tabağı elinden düşerek kırılır. Gelini adama bağırmaya başlar. Bu ailenin Mişa adında bir çocuğu vardır. Olayları sessizce seyreder. Bu olaydan birkaç gün sonra Mişa elindeki keser ile bir çotuk parçasının içini oymaya çalışır. Babası oğluna ne yapıyorsun diye sorar. Mişa; - Babacığım dedem önündeki tabağı kırdığı için annem ona çok bağırdı. Bende siz yaşlanınca tabakları kırmayasınız diye bu tahta çanaktan size yemek vereceğim. Der.
Yüreğinde sevgi ve merhameti olanın dili de, yüzü de, gülüşü de güzel olur.
Merhamet kalpteki en değerli hazinedir.
Malı mülkü, kaşı gözü değil, merhametidir insanı insan yapan.
Peygamberimiz sav. “Merhamet etmeyene merhamet edilmez” buyurmaktadır. Yeterki merhameti hak edene gösterelim. Hırsıza, arsıza, yalancıya, sahtekara, devletin malına hak etmeden konana acımaya kalkarsak toplum olarak acınacak duruma düşeriz. Vesselam.


