Aysu Azak

Tarih: 14.08.2024 16:06

GÜÇLÜ İNSAN

Facebook Twitter Linked-in

Japonya'da bir çocuk 10 yaşlarındayken bir trafik kazası geçirmiş ve sol kolunu kaybetmiş. Oysa çocuğun büyük bir ideali varmış. Büyüyünce iyi bir judo ustası olmak istiyormuş. Sol kolunu kaybetmekle birlikte, bu hayali de yıkılan çocuğunun büyük bir depresyona girdiğini gören babası, Japonya’nın ünlü bir Judo ustasına gidip yapılacak bir şeyin olup olmadığını sormuş..

 

Hoca:

 

-Getir çocuğu, bir bakalım, demiş.

 

Ertesi gün baba-oğul varmışlar hocanın yanına..

 

Hoca çocuğu süzmüş ve

 

-Tamam demiş, yarın eşyalarını getir, çalışmalara başlıyoruz.

 

Ertesi gün çocuk geldiğinde hocası ona bir hareket göstermiş ve bu hareketi çalış demiş. Çocuk bir hafta ayni hareketi çalışmış. Sonra hocasının yanına gitmiş. "Bu hareketi öğrendim başka hareket göstermeyecek misiniz?" diye sormuş.

 

Hocanın cevabi:

 

Çalışmaya devam et olmuş...2 ay,3 ay,6 ay derken çocuk okuldaki bir yılını doldurmuş. Çocuk bu bir yıl boyunca hep o ayni hareketi tekrarlamış.

 

Hocanın yanına tekrar gitmiş:

 

-Hocam bir yıldır ayni hareketi yapıyorum bana başka hareket göstermeyecek misiniz?

-Sen ayni hareketi çalış oğlum. Zamanı gelince yeni harekete geçeriz. 2 yıl ,3 yıl, 5 yıl derken çocuk judodaki 10.yılını doldurmuş.

 

Bir gün hocası yanına gelip, "Hazır ol! " demiş. "Seni büyük turnuvaya yazdırdım. Yarın maça çıkacaksın!" Delikanlı şok olmuş. Hem sol kolu yok hem de judo da bildiği tek hareket var. Ünlü judocuların katıldığı turnuvada hiçbir şansının olmayacağı düşünmüş; ama hocasına saygısından ses çıkarmamış.

 

Turnuvanın ilk günü delikanlı ilk müsabakasına çıkmış. Rakibine bildiği tek hareketi yapmış ve kazanmış. Derken,  ikinci üçüncü maç, çeyrek, yarı final ve final... Finalde delikanlının karşısına ülkenin son on yılın yenilmeyen şampiyonu çıkmış. Tam bir üstat delikanlı dayanamayıp hocasının yanına koşmuş...

 

-Hocam hasbelkader buraya kadar geldik ama rakibime bir bakin hele.. Bende ise bir kol eksik ve bildiğim tekbir hareket var, bu kadar bana yeter.. bari çıkıp ta rezil olmayayım izin verin turnuvadan çekileyim..

 

-Olmaz demiş hocası. Kendine güven, çık dövüş.

 

Yenilirsen de namusunla yenil.

 

Çaresiz çıkmış müsabakaya. Maç başlamış. Delikanlı yine bildiği o tek hareketi yapmış ve tak! Yenmiş rakibini şampiyon olmuş. Kupayı aldıktan sonra hocasının yanına koşmuş:

 

-Hocam nasıl oldu bu iş? Benim bir kolum yok ve bildiğim tek bir hareket var. Nasıl oldu da ben kazandım?

 

-Bak oğlum 10 yıldır o hareketi çalışıyordun. O kadar çok çalıştın ki artık yeryüzünde o hareketi senden daha iyi yapan hiç kimse yok.

 

Bu bir, ikincisi de o hareketin tek bir karşı hareketi vardır. Onun için de rakibinin senin sol kolundan tutması gerekir.! 

 

Bunu anlatan dostumuz bir de şunu ekledi:

 

İnsanların eksiklikleri bazen, ayni zamanda en güçlü tarafları olabilir: Ama yeter ki bu eksiklik kafalarında olmasın...( alıntı )

 

Kalplerinde de olmasın.

Evet, önce sevmeliyiz!  Yeterince sevmeliyiz!

Sevmeye de önce kendimizden başlamalı ve kendimizi olduğumuz gibi kabul etmeli, eksik yanlarımızla sevmeliyiz. Çünkü sevgi gücümüze güç katar.

 Seviyorsan güçlenirsin, işini severek yapıyorsan başarırsın. Yeterince seviyorsan seviliyorsundur. 

Emmet Fok’un dediği gibi , "Eğer yeterince sevebilseniz, dünyanın en güçlü insanı olurdunuz." diyor.

Tabi, yeterince seviyorsanız!

Fiziksel eksikliğimiz olabilir, ancak kendimize olabildiğince yetebiliyorsak yetmeye gayret ediyorsak bu eksiklik sayılmayız. Düşüncelerimizdeki eksiklik en büyük engeldir. 

Oysaki engel olarak gördüklerimiz bizim sadece ilerlememize engeldir, yapmak istediklerimize değil. 

 Düşüncelerimizdeki kararlılık, bizi hedeflerimize ulaştırır. Önce yapabilecek güce sahip olduğumuza inanmalı, sonrasında bunun için güçlü yanlarımıza odaklanmalıyız. 

Ne var ki çoğu zaman bizler hep olumsuz açıdan bakarak, sahip olduklarımızı göremeyiz. Bu nedenle çoğu hedeflerimizi başlamadan bitiririz. 

Oysa başlamak için elimizdekilerle nereye kadar gidebileceğimizi, ne kadarına daha ihtiyacımız olduğunu, ne kadarını kullanabileceğimizi, nerede bırakabileceğimizi ve güçlü yanlarımızın neler olabileceğini düşünebiliriz. 

Genelde kendi halinde sessiz, sakin; insanları kırmaktan sakınan, ağırbaşlı,  sabırlı insanları güçsüz, sefil, ürkek olarak düşünmüşüzdür.

 

 Vurup kırmak, çabuk sinirlenmek, bağırıp çağırmak mıdır güçlü olmak? Geniş omuzlu iri yapılı, kaslı olmak mıdır ya da parasının çokluğuyla her istediğini yapmak mıdır? Nedir?

 

Güçlü insan, öncelikle kendini sevendir. Kendisine güvenen ve kendini rahat hisseden, içsel korkuları olmayıp,  olumsuzluklarda umudunu yitirmeyendir.

Kendisiyle ve çevresiyle barışık, beğenilme kaygısı taşımayan, konuşması gereken yerde söylemekten korkmayan ve tek yüzlü kişidir. 

Hata yapmaktan korkmaz, bilir ki hatalar tekrar edilmezse ona yön verir, ders verir. Güçlü insanların edindikleri tecrübeleri ve verdikleri sevgileri vardır.  Hem de öylesine yürekten verirler ki onları güçlü kılan da bu sevgileridir.   

Vermek güzeldir hele bu sevgi karşılıksız, menfaatsiz olunca. Almak da güzeldir size verilen karşılıksız, menfaatsiz güçlü bir sevgiyse eğer. 

Gücünüz sevgiden olsun. En sade haliyle doğalından olsun. 

 

 

 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —