Son yıllarda sürekli gündem de olan bu konuda da bazı çalışmaların yapıldığı bilinmekte nedir bu konu Üreten toplum olmak için Üretmek, yetiştirmek, yetiştirici olma arzusu, heyecanı ve bilgi paylaşımı. Yıllardan beri süre gelen üreten toplum olma girişimi nedendir bilinmez arzu edilen bir ivme kazanamamış olması düşündürücüdür.
Yaşadığımız kent Gölcük’ün 30 tane köyü vardı şimdi hepsi mahalle oldu ama değişen bir şey olmadı. Ne zaman köylere haber veya iş amaçlı, ziyaret amaçlı gitmiş olsam ilk olarak tarlalarda traktör üstünde bir vatandaş ararım. Bir türlü rastlayamadığım içinde üzülürüm. Oysa Gölcük’ün kardeş şehri olan İznik öylemi, gerek göl çevresinde gerekse arazilerde sürekli çalışan, ekip biçen ağaçlarına bakım yapan, budama ve ilaçlama yapan, yabani otların temizliği ile uğraşan insanları görürüm. Çok mutlu olarak buradan ayrılırken izlenimlerimi Gölcük’te paylaştığımda herkes ah keşke bizim köylerde de üreticiler böyle şevkle çalışsalar der dururlar.
Yıllar geçip gidiyor elimizin altındaki topraklarda bir bir Beton yapılaşmaya terk ediliyor. Herkes hazır para yemeği seviyor, üreten toplum olma özelliğimiz erozyona uğruyor, yozlaşıyor ve giderek yerini zincir marketlere mahkûm olan bir toplum olarak yaşam savaşı veriyoruz. Gölcük’ün köylerinde yaşayan vatandaşlarımızın kaç tanesi bahçelerindeki fırınlarda ekmek pişiriyor, kaç tanesi ahırındaki hayvanlardan süt sağıp yoğurdunu yapıyor, bahçesinde yetiştirdiği domates ve biberlerden salça yapıyor hele bir düşünün bakalım. Ne gerek var hepsini hazır alıp yemek varken diye diye bu günlere geldik ve bizim dışa bağımlılığımız bu yüzden arttı, sonuçsa durum net ortada.
Üreten toplum olmakdan tüken toplum olduk, üreten bir ülke iken sürekli tüketen bir ülke olduk. Nereye kadar bu böyle gidecek daha ne kadar tarımsal araziler betona teslim edilecek. İlçemizin her noktasında bu fotoğrafı görüyoruz varın düşünün bu güzel ülkemin genelinde nasıl bir tüketim yaşanıyor artık ciddi olarak bir düşünün. Tabiki insanın var olduğu yerlerde yeni yaşam alanları oluşturulmalı, inşa edilmeli ama bu demek değil ki tarım alanları yok edilsin. Bakın güzel Değirmendere’ye artık Değirmendere fındığı yok denecek kadar az sayıda birkaç insanın arazisinde kaldı. Bakın İhsaniye’ye nerede elma, armut, şeftali, erik bahçeleri ve bu bahçelerden toplanan ürünlerin semt pazarlarındaki satışını yapan üreticiler nerde. Ya mezarda ya da bahçelerini müteahhitlere vererek, çoluk çocuğuna ev alarak bu güzel alanları yok etti. Nerede Hisareyn çevresindeki üzüm bağları, kiraz bahçeleri, şeftali, armut, erik bahçeleri. Nerede biliyor musunuz hepsi inşaat sektörüne satılarak yok edildi.
Tüketen olmaya hızla devam ederek insanları durdurulamayan zincir marketlere mahkûm eden düşünce bu gün ülkemizde yaşanan birçok sıkıntının önemli sebeplerinden birisidir. Eskiyi anarak başladığımız her söz oysa bizi kendimize getirmeliydi. İlçe genelinde sevilen sayılan renkli simalar ile yaptığım sohbetlerde İlçemizin bir zamanlar beldeleri olan Halıdere, Ulaşlı ve Değirmendere de yetiştirilen ürünlerin büyük illerden gelen kabzımallar tarafından alınmasını anlatırlardı. İşte zaten insanlara verilmesi gerek mesaj bu. Bugün geldiğimiz noktada bunlardan eser yok, her şey mazide kaldı. Daha ne kadar vurdumduymaz kalacağız bilemiyorum!